ANKARA - CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, Ankara'daki Osmanlı Pazarı'nda çıkan ve 253 dükkanın yandığı yangınla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Yangının yaşandığı arsanın çok değerli olduğunu belirten Emir, "O arsanın üzerinde nasıl işlemler yapılacağı, oradaki rantın arttırılacağı, nasıl emsaller verileceği, vasfının nasıl değiştirileceğini takip etmek zorundayız. Sonunda da o arsanın sahipliğinin kimde kalacağı çok önemli. Aslında ben görevlilerin yetkililerin olayın bir kaza sonucu çıktığı konusundaki peşin hükümlere katılmak istemiyorum. Elbette teknik heyetlerin incelemesini teknik raporları beklemek zorundayız ama bir de beklememiz ve izlememiz gereken şey buradaki arsanın akıbetinin ne olacağıdır. Bence arsadaki oluşacak rantı kimin elde ettiği, aslında bu yangında da kimin parmağının olduğunu ortaya koyacaktır. Burnumuza sadece yangın kokusu değil rant kokusu da geliyor." diye konuştu.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ankara Milletvekili Murat Emir, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde basın toplantısı düzenledi.

18 Ekim sabahında İstanbul Sarıyer Küçükarmutlu’da Dilek Doğan’ın ölümünün sıradan bir kriminal olay olmadığını belirten Emir, "Tek başına yaşanmış, sadece bir defa yaşanmış, o sıradaki görevli memurun bir yanlışlığı sonucu olmuş bir olay değil. Bu aslında bizdeki peşin cezalandırma kültürünün polis devletine adım adım gidişin ve polisin güvenlik güçlerinin özensiz eylemlerinin doğal bir sonucu." dedi. Bu olayların daha önce de görüldüğünü anlatan Emir, "Çok defalar bunlara tanık olduk. En son örneklerini anımsayın Ethem Sarısülük’te gördük, Ali İsmail Korkmaz’da gördük. Hatta Ethem Sarısülük davasında Ethem Sarısülük’ün katledilmesi davasında polis memurunun nasıl silahını ateşlediği bütün kamera kayıtlarında açıkça ortadaydı. Ama Dilek Doğan’ın öldürülmesinde sadece silah sesini duyabiliyoruz. Ortada bir arbede olmadığını görmüş oluyoruz sadece." diye konuştu.

Bu nedenle bu olayın önemsenmesinde yarar olduğunu anlatan Emir, "Bizim can ve mal güvenliğimizin teminatı olan polisin aslında bizim için temel tehlikelerden biri olmaya başladığını üzülerek tespit etmek zorundayız. Hepimizin evine bir gün polisler gelebilir ve çocuklarımızı, bizi, eşimizi öldürebilir. Bu da olağan bir güvenlik faaliyeti sırasında bir arbede sonucunda yaşanmış bir kaza olarak gösterilebilir. Bu yönüyle Türkiye giderek yaşama hakkımızın ve can emniyetimizin olmadığı bir ülkeye dönüşmektedir." şeklinde konuştu.

Ankara Keçiören’deki Osmanlı Pazarı'ndaki yangında çok acı bir olay yaşandığını anlatan Emir, şunları kaydetti: "Gece 4 sıralarında bir yangın başladı. İlginç olanı bu yangın olan çarşımız itfaiyeye 400 metre mesafedeydi. Ama bir anda alev alan çarşı tamamen yok oldu tamamen yandı. İçinden hiçbir şey kurtarılamadı, hiçbir dükkan bu yangından kurtarılamadı. 253 dükkan içindeki mallarıyla birlikte tamamen yandı. Buradaki esnaf son derece mağdur. Çoğu çok küçük esnaf kredi kartları borçları var bankalara borçları var. büyük bir acı içerisindeler büyük bir üzüntü içerisindeler. Bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Bu arsa çok değerli bir arsa. Bu yangının nasıl çıktığının, nasıl böylesine hızla yayıldığının ve nasıl hiçbir dükkanın dahi orada kurtarılamaması araştırmalı. Çünkü biz bunun örneklerini çok iyi yaşadık, bunları biliyoruz. Bu ülkede bu olayların nasıl geliştiğini bilecek kadar tecrübemiz geçmişimizde mevcut. Çok değerli bir arsa söz konusu. O arsanın üzerinde nasıl işlemler yapılacağı, oradaki rantın arttırılacağı, nasıl emsaller verileceği, vasfının nasıl değiştirileceğini takip etmek zorundayız. Sonunda da o arsanın sahipliğinin kimde kalacağı çok önemli. Aslında ben görevlilerin, yetkililerin olayın bir kaza sonucu çıktığı konusundaki peşin hükümlere katılmak istemiyorum. Elbette teknik heyetlerin incelemesini teknik raporları beklemek zorundayız ama bir de beklememiz ve izlememiz gereken şey buradaki arsanın akıbetinin ne olacağıdır. Bence arsadaki oluşacak rantı kimin elde ettiği, aslında bu yangında da kimin parmağının olduğunu ortaya koyacaktır. Burnumuza sadece yangın kokusu değil rant kokusu da geliyor."

ÇOCUK KATİLLERİYLE HİÇBİR ŞEKİLDE ANLAŞMAYIZ DEMİŞLERDİ AMA DÜN ‘BİZ İSRAİLLE DOSTUZ DEDİLER’

Bir gazetecinin, "Türkiye-İsrail arasında Mavi Marmara’dan sonra gerilen ipler öyle görünüyor ki yumuşama eğiliminde siz gelişmeye nasıl bakıyorsunuz?" sorusuna Emir, Türkiye’nin bütün komşularıyla ve komşu olmadığı bütün ülkelerle iyi ilişkiler içinde olmasını tercih ederiz. Komşularda sıfır sorun diye yola çıktılar ama sıfır komşu olarak devam ediyorlar.

Ama tabi dikkat çekmek gereken bir nokta daha var. önemli bir nokta. İsrail’i çocuk katili olmakla suçlamışlardı. Çocuk katilleriyle hiçbir şekilde anlaşmayız demişlerdi ama dün ‘Biz İsraille dostuz dediler’ biz ne zaman dost olduklarını bilmiyoruz doğrusu, şaşırdık. Bu açıdan Türk dış politikasının bu kadar açık zikzakları bu kadar kısa sürede yapmasını da yadırgadığımızı belirtmek isterim." cevabını verdi.

Başka bir gazetecinin, "Başika kampı ile ilgili gelişmeler var. Türkiye burada askerin bulunması gerektiğini söylemişti ama son Obama ile yapılan görüşme sonrasında Türk askerinin bölgeden yavaş yavaş çekildiğini duyuyoruz. Bu gelişmeyi nasıl değerlendirirsiniz?" sorusuna Emir şu cevabı verdi: "Açık bir tutarsızlık ve istikrarsızlık. 10 gün önce büyük bir şaşa ile oyun kurucu olma iddiasıyla oraya operasyonel güç gönderiyorsunuz ondan sonra orada duramayacağını gördüğünüz zaman tanzim yaptık diyorsunuz ama bir gece yarısı gelen bir telefonla da güçlerinizi geri çekiliyorsunuz. Bizim alıştığımız ama çok üzülerek izlediğimiz dış politika zikzaklarının açmazlarının bir başka tezahürü."
Editör: TE Bilisim