Mehmet Necati GÜNGÖR Cumhuriyeti kuran partinin halk dilindeki ifadesidir bu. 1950’den sonra bir türlü iflah olmadı.... Bagajınde geçmişin yükleri olan bir siyasi harekettir cehepe. Kurtuluş Savaşı’ndan başlayarak gelelim: Samsun’a padişahın tahtını kurtarmak için gönderildi, o ne yaptı; Samsun’dan Sivas’a kadar başka bir yol döşedi; iradenin padişahtan alınıp halka verildiği bir Cumhuriyet idaresi kurdu. Saltanatçıların bütün öfkesi o bagaja atıldı. Yetmedi, Cumhuriyet, kadın hakları ve lâiklik gibi değerler üzerine oturtuldu. “Kadın da kimmiş?” diyen erkek egemenlerin öfkesi de o bagajı atıldı. Lâikliği dinsizlik kabul edenlerin öfkeleriyle birlikte... Tek Parti döneminin uygulamaları, İkinci Dünya Harbinde alınan önlemlerden sıkıntıya girenler, Ekmeğin karneye bağlanmasını unutmayanlar, Camilerde devletin hazinelerinin saklanmasını “camiler ahır yapıldı” iftirasına çevirerek o bagaja yüklediler. Medrese tahsilinin tevhid-i tedrisata çevrilmesini, Okullarda modern eğitime geçilmesini hazmedenmeyenlerin bütün hırsları da o bagajdadır. Sonra, çok parti dönemi. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi. Yokluk yıllarından kalkınma yıllarına geçiş. Halkın bolluk ve refaha kavuşması. Başbakan Adnan Menderes halkın sevgilisi olmuştu. Öyle ki, gittiği yerlerde kendisini bırakın, arabası omuzlara alınıyordu. İnsanlar, çocuklarını kurban edecek kadar sevgi gösterilerinde bulunuyorlardı. Sonra, 27 Mayıs darbesi. O Başbakanın zalimce bir yargılama sonrası iki bakanıyla birlikte idama gönderilmesi... Bütün bu öfkeler de o bagajda! Bagajı bu kadar yükle olan bir parti yüzde 35 bandında gidip geldi her seçimde. Son seçimlerde onu da bulamadı. Parti yüzde 22’de kalırken, partinin Cumhurbaşkanı adayı çıtayı 30’lara çıkardı. Yıllardır iktidar özlemi çeken partide kurumsal yenilgi hazmedilemedi, kişisel başarı ödüllendirilmek isteniyor. Kısaca; yüzde 30’da umutları yeşerenler Muharrem İnce’yi iş başına getirmek istiyorlar. Parti, kurultaya doğru gidiyor. Kim kazanır, kim kaybeder, bilemeyiz. Ama cehepenin kaybettiği açıktır. Şimdiki genel başkanı ne kadar demokrat, dürüst bir kişilik olursa olsun; inancı yüzünden horlanan bir liderdir. Son seçimde cehepeye oy vermekle dinden çıkmayı eşdeğer bulanlar hep o güzel insanı inancından dolayı yargıladılar. Netice: yüzde 22. O muhteşem yürüyüşü akıllarına bile getirmediler. Ödünç milletvekili verip seçime katılmasını sağladığı parti bile faturayı cehepeyle ittifaka çıkardı. İşte size olmuş bir hikâye. Yargıtay Hakimliğinden emekli olmuş bir zat, dönemin Diyanet İşleri Başkanına şu soruyu sorabiliyor: “O mezhepten eski bir bakanın yemeğini yedim, dinen sorumlu olur muyum?” Zıkkım yiyesicelerin bu tür anlayışlarının böylesine çirkin resimler çizdiği bir ülkede demokrasi olsa ne olur, olmasa ne olur? İsteyen, lâyıkını bulur sonunda.