Kadın cinayetleri davalarını değerlendiren Bulut, cinayetlerin “namus cinayeti” olarak tarif edilip kasten adam öldürme suçunun basit haliyle cezalandırıldığına dikkat çekti. Artan cezalara karşın suçun devam ettiğine işaret eden Bulut, ülkemizin kadın cinayetleri konusunda hassasiyetinin hassas olmayan bir noktada olduğunu vurguladı

“Kadın cinayetlerine hayır” 2.Bölüm

[caption id="attachment_170749" align="alignright" width="283"]                           Yeliz Dağıstan[/caption] Neval Bulut - Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) ve Polis Akademisi Başkanlığı tarafından 2016-2017-2018 yıllarını kapsayarak hazırlanan “Dünya ve Türkiye’de Kadın Cinayetleri” raporuna göre Türkiye’de kadın cinayetleri gün geçtikçe artıyor. Kadın cinayeti davalarında tahrik indirimleri verilirken birçok mahkeme cinayeti, “namus cinayeti” olarak değerlendirip bir cezaya tabi tutuyor. Kadın cinayeti davalarınla verilen cezai indirimler kadınlar tarafından sürekli protesto edilse de mahkemelerde cezai indirimler sürüyor. 24 Saat Gazetesi için hazırladığımız “Kadın  Cinayetleri” dosyasının ikinci bölümünde görüşüne başvurduğumuz Avukat Dilovan Bulut, cinayet davalarında faile verilmesi gereken cezaları, tahrik indirimlerini ve Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) yer alan cezaların yeterli olup olmadığını değerlendirdi. -Kadın cinayetleri davalarında TCK. maddelerine göre hangi cezalar verilmeli? -Aslında bu soruya öncelikle TCK.’da düzenlenen kasten insan öldürme hükümlerinin neler olduğu ve kadın cinayetlerinin hangi kategoride olduğunu tespit edip, nasıl olduğunu söylemek daha yerinde olacaktır. TCK. Madde 81-Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. TCK. Madde 82- Kasten öldürme suçunun; tasarlayarak, canavarca hisle veya eziyet çektirerek, yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh kullanmak suretiyle, üst soy veya alt soydan birine ya da eş veya kardeşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, gebe olduğu bilinen kadına karşı, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla, bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle, kan gütme saikiyle, töre saikiyle, işlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. TCK.’da düzenlenen kasten insan öldürme suçlarında madde 82’de belirtilen hükümler gereği bu suç eşe karşı işlendiğinde ağırlaştırılmış müebbet cezası verilir. Kadın cinayetlerinin birçoğu namus cinayeti iddiası ile karşı karşıya kalmakta, namus tahrik indirimi sebebi sayılmaktadır. Namus cinayeti kavramı, TCK. da düzenlenmemiş olup maalesef yargısal uygulama sorunları yüzünden oluşmuş bir kavram olup yaşam hakkının ortadan kaldırılmasında sosyal bir argüman olarak kullanılmaktadır. Yargıtay uygulamasına göre, örneğin eşlerden birinin sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket ederek Türk Medeni Kanunu (TMK md. 185) kendi arzusuyla başka bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesi ve diğer eş tarafından öldürülmesi halinde “namus cinayeti” söz konusu olduğu, failin haksız tahrik indiriminden yararlanabileceği kabul edilmektedir. Yani, namus cinayeti olarak tarif edilen cinayetler, kasten adam öldürme suçunun basit haliyle cezalandırılmaktadır. Namus cinayeti olarak adlandırılan bu insan yaşamına son verme saiki, çağdışı bir yaklaşımla ceza hukuku tarafından ödüllendirilerek uygulamada adaletsiz haksız tahrik indirimi hükümlerinin uygulanmasına neden olmaktadır. Bu sebeple namus cinayeti kapsamına alınan insan öldürme suçlarına verilen cezanın doğru olmadığı açıktır, kaldı ki bu kapsamda verilen cezanın kanunen hukuki bir düzenlemesi bulunmamaktadır. Bu sebeple bu yanlışlığı oluşturan kişi-kurum bizzat yargının kendisidir. -Kadın cinayeti davalarında verilen cezai indirimler hakkında neler söyleyebilirsiniz? -Bir avukat olarak şunu söylemem gerekir; verilen cezai indirimlerin doğru olup olmadığı tartışması, etik üzerine bir tartışmadır ve burada her olay için ayrı ayrı bu tartışmayı yapıp bir değerlendirme yapmak gerekir. Fakat şunu rahatlıkla söyleyebilirim; eğer bir kadın katiline verilecek cezai indirim başka kadın katilleri doğuruyorsa bu indirimin yapılması toplum yararına aykırıdır. Zira toplum yararını - sağlığını, devlet menfaatlerini düşünülerek suçların cezası 15 yıl öncesine göre 2-3 katına çıkarıldı. Aslında suç olduğu bile tartışmalı olan, başka ülkelerde suç olarak düzenlenmeyen birçok eylemin ülkemizde son 15-20 yılda böyle bir durumla karşı karşıya kalması ülkemizin kadın cinayetleri konusunda hassasiyetinin hassas olmayan bir noktada olduğunu göstermektedir. -Kadın cinayetleri davalarında adil bir yargılama yapılıyor mu? -Genelleme yapmak yanlış olur o sebeple tüm yargı makamlarının böyle yapmadığını öncelikle belirtip bir kısmının maalesef yetkin ve eşitlikçi olmadıklarını, ataerkil bir zihniyetle davaları yürüttüğünü düşünmekteyim. -TCK.’da yer alan cezalar ağır, ancak artan cezalar karşısında suç sayıları da artıyor. Bunun sebebi ne olabilir ? -Cezanın yüksek olması asla bir çözüm değil. Kaldı ki mevcut hükümet döneminde aşırı bir şekilde artan cezaların karşısında artmaya devam eden suç sayıları hatta nüfus ile orantısal olarak bakıldığında dahi artan suç oranları söz konusu. Bu sebeple daha temele inilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kadın-erkek eşitsizliğini, erkeğin fiziki gücünü ve bu gücü kadın üzerinde kullanma acizliğini, toplumların bu alanda yanlış yerleşen yapılarını, sapkın ve yıkıcı sonuçlar doğuran erkek egemen zihniyetini; yani duyarlı herkesin karşılaşınca farkettiği, iki cinsiyet arasındaki doğal olmayan ilişkiyi ve adaletsiz sonuçlarını önlemeye çalışmalıyız. -Kadın cinayetleriyle ilgili buradan erkeklere ne söylemek istersiniz? -Eğer totalde ne kazandığınızı, ne kaybettiğinizi önemsiyorsanız bir kadın ile eşit olmayı en çok siz istemelisiniz. Bu konuda eğer aile tarafından hassasiyet kazanmamışsanız bu hassasiyeti ve farkındalığı kendi çabanızla kazanmalısınız. Ve sonraki nesillere aktarmalısınız. “İstanbul Sözleşmesi’ni mahalle mahalle anlatmalıyız” Artan kadın cinayetleri konusunda kadınlan ne diyor? Emine Bulut videosunu ve kadın cinayetlerinin nasıl önlenebileceğini kadınlarla konuştuk. Kadın cinayetlerinin yanı sıra artan şiddet ortamına dikkat çeken Yeliz Dağıstan, çocukların da şiddete maruz bırakıldığı vurguladı. Dağıstan İstanbul Sözleşmesi’nin daha fazla işlenmesi gerektiğinin altını çizerek “İstanbul Sözleşmesi’ni mahalle mahalle anlatmalı ve geliştirmeliyiz. Özellikle kadın örgütlerinin Meclis’te yer alması ve kadın cinayetlerini önlemek için daha fazla çalışma yürütmesi gerekiyor” önerisinde bulundu. Emine Bulut’un sosyal medyada dolaşıma sokulan videosunu anımsattığımızda Dağıstan, videoyu çeken kişinin bilinçli davranmadığı ve o an birilerinden yardım istemesi gerektiğini savundu. Video nedeniyle Bulut cinayetinin daha fazla tepki aldığına söyleyen Dağıstan videoyu izlemediğini belirterek, “Video çok sarsıcı. Sürekli detaya inen durumlar insanı olumsuz etkiliyor. Ve sanırım bu cahil güruh için video, teşvik edici” dedi. Adını vermek istemeyen başka bir kadın ise şunları söyledi: “Kadın cinayetleri artmaktadır. Kadınlar sırf kadın oldukları için her gün şiddete maruz kalmaktadır. Erkekler her gün namus, kıskançlık, öfke gibi bahaneleri ile kadınları katlediyor ve buldukları bahanelerle kendilerini haklı çıkartmaya çalışıyor. Kadın cinayetlerinin artış nedeni iktidarın söylemleri ve yargının cezasızlığıdır. Emine Bulut videosunu değerlendiren aynı kaynağımız, “Cinayetin videosu tabiki insanlar üzerinde etkisi olmuştu. Ve insanlar ciddi tepkiler vermişlerdir. Ama videoların çok dolanması aynı zamanda şiddetin normalleştirmesine de etkili olmaktadır. Emine Bulut cinayeti sonrası benzer sekilde kadınlar katledilmeye başladı. Videoların sürekli dolaşması bu durumu etkilemektedir. Videolar mahkemelerde kullanması gereken delillerdir aslında” dedi. İstanbul Sözleşmesi’ne de değinen kaynağımız kadın cinayetlerinin önlenmesinin sözleşme ile mümkün olduğuna dikkat çekip sözlerini şöyle bitirdi: Sözleşmede, şiddetin normalleştirmemesine kadar birçok madde yer almaktadır. Yapılması gereken hükümetin 6284 ve İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamasıydı. Sözleşmeyi kaldırmak yerine bir an önce uygulamaya koyması gerekmektedir.”