MEHMET HALİT ÇETİNBAŞ İSTANBUL-Engelli bireyler günümüzde sağlık, eğitim, ulaşım, çalışma hayatı, adalet ve sosyal güvenlik gibi konularda büyük sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Engelli bireylere yönelik farkındalığın ön planda olmadığı Türkiye’de, engelliler yaşadıkları sorunların çözüme kavuşturulmasını bekliyor. Nüfusun önemli bir bölümünü engellilerin oluşturduğunu söyleyen Türkiye Sakatlar Derneği Başkanı Şükrü Boyraz, engellilerin sosyal hayattan çalışma hayatına her alanda sorunlarının çözülmesi ve imkanların eşit dağıtılması gerektiğini söyledi. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü: Farkındalık Günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) tarafından 3 Aralık 1992 yılında, engelli haklarının tam ve diğer insanlarla eşit ölçüde sağlanması amacıyla Dünya Engelliler Günü ilan edildi. Birleşmiş Milletler aldığı bu kararla, toplumların tüm alanlarında engelli bireylerin refahını ve haklarını teşvik etmeyi ve engelli bireylerin durumuna ilişkin sosyal, politik, ekonomik ve kültürel yaşamın her alanında farkındalığı arttırmayı amaçlıyor. Engellilere yönelik farkındalığın yeterli olmadığı ülkemizde, zihinsel veya fiziksel sebeplerden dolayı bir veya birden fazla hareketleri, duyuları veya işlevleri kısıtlı olan 13 milyon engelli birey bulunuyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre; engelliler nüfusun yüzde 12,29'unu oluşturuyor. Dış koşullar Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 1. Maddesine göre, engelli kavramı "diğer bireylerle eşit koşullar altında topluma tam ve etkin bir şekilde katılımlarının önünde teşkil eden uzun süreli fiziksel, zihinsel, düşünsel ya da algısal bozukluğu bulunan kişileri" içermektedir. (BM, 1945; WHO, 2012). Maddeden anlaşıldığı üzere, engelliliğe yaklaşımda tıbbı model terk edilmekte, engelliğin bireyin kendisinden kaynaklanmadığı, aksine olumsuz dış koşullardan kaynaklandığı ifade edilmektedir. Bu anlamda, engelli terimi, dezavantajlı bireylerin farkındalığı ve dezavantajların ortadan kaldırılması açısından farkındalığı ortaya koyabilen isabetli bir terim. Doğumsal ve genetik bozukluklar, bulaşıcı hastalıklar, trafik ve iş kazaları, mental bozukluklar, beslenme bozuklukları, kronik hastalıklar, doğal afet, doktor ve hastane eksikliği gibi nedenler sakatlık ve engelliliğe neden olan unsurlar arasında yer alıyor. Çalışma hakları Türkiye’de özel sektörde yüzde 3, kamuda ise yüzde 4 oranında engellilerin istihdam edilmesi yasal bir zorunluluk iken, sosyal devlet olmanın gereği olarak oluşturulan yasaların engellilerin hayatına olumlu katkısı olmuyor. Özel sektör ve kamusal alanda engelli çalıştırılması yerine, engelli bireyin sadece sigortaları ödenerek, iş hayatına dahil edilmedikleri görülüyor. Bu durum, engellilerin birçok alanda olduğu gibi çalışma hayatına da dahil edilmediklerinin açık göstergesi. Yine eğitim hakkından yeterli düzeyde yararlanamayan engelliler, eğitimsiz oldukları ileri sürülerek, iş başvuruları reddediliyor. Eğitim hakları 5378 sayılı Özürlüler Kanunu’nun 15. Maddesinde, ‘’Hiçbir gerekçeyle engellilerin eğitim alması engellenemez. Engelli çocuklara, gençlere ve yetişkinlere özel durumları ve farklılıkları dikkate alınarak, bütünleştirilmiş ortamlarda ve engelli olmayanlarla eşit eğitim imkânı sağlanır’’ deniliyor. Yasaya göre akranlarıyla aynı koşullarda eğitim alamayan engelli bireyler, hastaneler ve istenilen birimlerden gerekli raporları aldıktan sonra evde eğitim hakkına erişmek için ailelerine devlet tarafından maaş bağlanıyor. Ancak aileler bu konuda eğitimden yoksun oldukları için engelli bireylere katkı sağlayamıyor. Özellikle zihinsel engelliler grubu dışında kalan diğer bireylerin eğitim hakkından yararlanamamasının bir diğer nedeni de okulların mimari yapısından kaynaklanıyor. Yanlış bilgi ve söylem Engelli bireylerin hayatla barışık olması, toplumsal ilişkiler sırasında değer görmesiyle bire bir ilişkili. Engelli bireyin yaşadığı toplumun kendisi üzerinde farkındalığı ve duyarlılığı arttığı oranda, kendine değer veriyor ve topluma adapte olabiliyor. Engelli bireylere yaklaşım ve davranışlar, yanlış bilgi aktarımından dolayı, "acınan, dışlanan, işe yaramaz, yetersiz" şeklinde tarif ediliyor. Bu bakış açısı engelli bireylerin topluma katılımını olumsuz etkilediği gibi, sosyal izolasyonuna neden oluyor. Devlet politikaları Türkiye’de engelliler için oluşturulan yasalar, kanunlar, politikalar ve toplumsal sağduyu, günümüzde engellilerin yaşama dahil edilmesini karşılamıyor. Mevcut yasaların uygulanması, sorunların çözümü noktasında yetersiz kalıyor. Engellilerin sağlık, eğitim, çalışma, istihdam ve sosyal sorunlarının çözümsüz kalması, toplumsal tabakaların oluşmasını ve toplumun kaynaşmasını da engelliyor. Çözüm beklentisi Kişileri hayata dâhil etmek, insan onuruna yakışır bir standardı eşit şekilde sunabilmek, insan haklarının merkezini oluşturuyor. İnsan haklarının uygulanmasında, ülke yönetimlerinin kullanacağı inisiyatifle doğrudan bağlantılı. Bu konuda adalete erişmekte yaşanan sorunların kalıcı çözümü için engelli bireylerin fikirlerine başvurarak sağlanabilir. Yine engelliler ve aileleri arasında haklarına ilişkin bilgi düzeyinin düşük olması, hukuki mekanizmaların etkin kullanılmasının önüne geçiyor. Bunun için yaşam standartları yükseltilmeli ve engellilerin topluma kazandırılması için çalışmalar yürütülmeli. Engellilerin istihdamı için yasal düzenlemelerin uygulanması; engellilerin çalışma hayatına daha fazla katılımının sağlanması, çalışma koşullarının ve diğer sosyal haklarının geliştirilmesi için çalışmalar yürütmek amacıyla 1960 yılında Türkiye Sakatlar Derneği kuruldu. Engelliliği yaratan koşulların önlenmesi, tedavi edilmesi ve tedavinin geliştirilmesi doğrultusunda çalışmalar yapmak, kamuoyunu bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, ilgili kurum, kuruluş ve kişilerle işbirliği yapmak, ortak çalışmalar yürütmek, düzenlenmiş çalışma ve etkinliklere katılmak, ulusal ve uluslararası katılımlı toplantılar, etkinlikler, sergiler düzenleme faaliyetlerinde bulunan derneğin Başkanı Şükrü Boyraz, engellilerin yaşadıkları sorunları sıralayarak, çözüm önerilerini anlattı. [caption id="attachment_198866" align="alignleft" width="688"] Türkiye Sakatlar Derneği Başkanı Şükrü Boyraz[/caption] Sakatlar Derneği: İmkanlar eşit dağıtılmalı Engellilerin için bulunduğu durumu “hapis hayatı” olarak özetleyen Boyraz, engelli ailelerini ise “gönüllü gardiyanlar” olarak tanımladı. Engelliler için insani yaşam koşullarının oluşturulması gerektiğinin altını çizen Boyraz, “Engelli nasıl trafiğe çıkacak? Engelli olmayan bir bireyin bile rahat rahat yürüyemediği bir yolda, engelli bir birey nasıl mesafe kat edecek? Normal insanların bile ulaşıma erişmesi mümkün değil diyebiliriz. Türkiye çağdaş bir ülke olana dek, topluma derdimizi anlatacağız. Çalışma hayatı olsun, sosyal hayat olsun, engellilerin sorunları çözüme kavuşturulmalıdır” dedi. ‘Dilenci bir toplum yarattılar’ Savaş, çevre kirliliği, eğitim seviyesinin düşüklüğü, iş kazaları ve doktor yetersizliğinin engellilere etkilerine değinen Boyraz, ‘’Eskiden insanlar derneğimize, sorunlarımızı paylaşmak, ortak çözümler üretip, ortak hareket etmek için gelirlerdi. Şimdi ise dernekten ne elde edebilirim diye düşünüyorlar. Dilenci bir toplum yarattılar. Sosyal devlet anlayışından uzaklaşıp, sadaka devletine dönüştük. Toplumun artık kendi sorunlarına sırtını çevirmemesi lazım. Madem birlikte yaşayacağız, o zaman imkanları da eşit dağıtmamız lazım” önerisinde bulundu. Süreklileşen rapor talebi Kurumların sürekli rapor talebinde bulunduğunu aktaran Boyraz, “Doğuştan gözleri görmeyen, kulakları duymayan için her seferinde neden rapor isteniyor? Dünyada çocuk felcinin iyileştiğinin bir örneği var mı? Yok. Ayağı olmayanın ayağı tekrar yerine geldiği görülmüş mü? Yok. Kolu olmayanın kolu tekrar çıkmış mı? Yok. Peki neden iki de bir rapor istiyorsun? Rapor yönetmenliği çıkınca, yüzde 70-80 oranında engelliyken, bu yönetmenlikten sonra birden yüzde 30-40'lara düştü. Bu adamlar iyileşti mi? Hayır. Çünkü bürokrasiye göre engelliler bütçeye zarar veriyor. Kişinin engelli haklarından yararlanması engelleniyor. Kişi ortada kaldı. İşe girecek, ‘sakatsın’ diyorlar. Sakatlık kadrosunda gireyim diyor, ‘sağlamsın’ diyorlar. Kendi isteğimizle engelli olmadık. Biz ülkede yanlış işlenen sistemin kurbanlarıyız. Bizim gözle görülür sorunlarımız var ve bu sorunların çözülmesi gerekiyor" çağrısında bulundu. [caption id="attachment_198864" align="alignright" width="136"] Seher Çayırlı[/caption] Maddi ve manevi zorluklar Engelli bireylerin aileleri de yaşadıkları zorlukları anlatarak, çözüm beklentilerini dile getirdi. Seher Çayırlı’nın (34) ikiz çocukları engelli doğdu ve sürekli beyin kanaması geçiriyor. Bir çocuğunun 16, bir diğerinin ise 4 kez beyin ameliyatı geçirdiğini söyleyen Çayırlı, ömrünü hastane koridorlarında geçirdiğini, maddi ve manevi zorluklar yaşadığını ifade etti. Engelli çocuklarının bakımında yaşadığı zorluklara değinen Çayırlı, “Bir çocuğum yürüyemiyor. Tuvalet ihtiyaçları olsun, yıkanmaları olsun, her konuda onların eli ayağı benim. Yemeklerini de ben yediriyorum. Çocuklarımın ikisini de çok seviyorum. İyi ki varlar. Mümkün oldukça onlara her zaman iyi bakacağım” ifadelerini kullandı. [caption id="attachment_198867" align="alignright" width="283"] Abdurrahman Bozkurt[/caption] ‘Evlerimiz hapishanelere dönüştü’ 6 yıl önce omurilik felci (parapleji) geçiren Abdurrahman Bozkurt (27), bu süreçte yaşadığı zorlukları anlattı. Engelli olmayan bireylerin birer engelli adayı olduğunu dile getiren Bozkurt, “Engelliliğimin başlarında toplumun içine girmeye utanıyor ve çekiniyordum. Bana bakan tüm gözler bana acıdıklarını hissettiriyordu. O yüzden toplumun içine çıkmak benim için bir eziyete dönüşmüştü. Tekerlekli sandalyeye sahip olduktan sonra, yavaş yavaş kendimi toparladım. Arkadaşlarımla bir kafede veya sahilde zaman geçirmeye başladım” diye konuştu. Yaşadığı İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde ulaşımın engelli bireylere uygun olmadığını belirten Bozkurt, bu nedenle sürekli engellerle karşılaştığını söyledi. Bozkurt, ulaşımda yaşadığı sorunları şöyle sıraladı: “Engelliler için ayrılan bölümlere insanlar araçlarını park ediyor. Akülü arabam bile rampaları aşmakta yetersiz kalıyor. Bu normal bir insan çok önemli olmayabilir ama benim için hayati bir mesele. Manuel elektrikli sandalye aldım ama onun için bile bir arkadaşımın bana eşlik etmesi gerekiyor. Daha dışarıya çıkamıyorken, nasıl sosyal aktivitelerde bulunabilirim… Ulaşım araçlarında insanlar beni görmemezlikten geliyor, yer vermiyorlar. Metrobüs şoförleri görmelerine rağmen, görmemezlikten geliyor. Bankamatiklerde engelli rampası olmadığı için 6 yıldır bankamatiğin önüne gitmişliğim yok. Bizim binanın önünde 4 basamak var. Hep insanlardan yardım isteyerek, o 4 basamağı inip çıkıyorum. Engelli rampası için Beyoğlu Belediyesi’ni aradım. Binaya ait olduğu için ‘biz yapamıyoruz’ dediler. Bütün insanların girip çıktığı bir parka bile giremiyorum. Yani günlerim, haftalarım, aylarım, yıllarım hep evde geçiyor. Evlerimiz bizim için bir hapishaneye dönüşmüş durumda” şeklinde içinde bulunduğu durumu özetledi. [caption id="attachment_198863" align="alignright" width="262"] Baran Yılmaz[/caption] ‘Ailelere eğitim verilmeli’ Engelli ailelerden biri de Baran Yılmaz, doğuştan görme yetisini kaybeden 7 yaşındaki çocuğunun eğitim hakkından yeterli düzeyde faydalanamamasından şikayetçi. Çocuğunun sürekli gözetim altında olması gerektiğini söyleyen Yılmaz, “Oğlum çok akıllı, zeki birisi. Gözleri görmüyor ama hislerini çok iyi kullanıyor. Onu gözlemek, onunla zaman geçirmek benim için çok önemli bir tecrübe. Hayatı, doğayı, yaşamayı oğlum sayesinde sorguladım. Zor koşullar altında ‘daha iyi nasıl yaşanabilir?’ sorusunun cevabı, oğlumun yaşamında saklıdır. Oğlumla keyif alarak zaman geçiriyorum” şeklinde anlattı. Ev düzenini de engelli oğluna göre dizayn ettiklerini sözlerine ekleyen Yılmaz, şunları söyledi: “Ben ve annesi çocuğumuzu daha iyi yetiştirmek için özel eğitim ve kurslara gittik. Çok kitap okuduk. Sağduyumuz gelişti. Asla çocuğumuzdan vazgeçmeyi düşünmedik. Dilimizi bile değiştirdik. Örneğin ‘şu, bu, o’ kelimelerini kullanmıyoruz. Kişinin ya da nesnelerin isimlerini direk söylüyoruz. Engelli ailelerin çoğu bizim sahip olduğumuz imkanlara sahip olmayabilir. Kesinlikle ailelerin bilgilendirilmesi, yönlendirilmesi ve ciddi derecede devlet kurumları tarafından destek görmesi gerekiyor. Bilgi veya desteği almayan aileler, çocuklarına iyi davranmıyorlar ve onların topluma adaptasyon sürecine girmesini engelliyorlar. Bu anlamda devlet engelli aileleri desteklemeli, çocuklarının eğitimi konusunda çalışmalar yürütmeli.”