Koçer (göçebe), modern hayat tarzının neredeyse tamamen dışında yaşayan hayvancılıkla uğraşan ve sürekli göç halinde olan topluluklara Şırnak ve çevresindeki bölgede verilen isim. Yüzyıllardır devam eden bu yaşam tarzı gözlerden ırak bir şekilde varlığını sürdürüyor

ŞİRİN BAYIK / ŞIRNAK Koçer (göçebe), modern hayat tarzının neredeyse tamamen dışında yaşayan hayvancılıkla uğraşan ve sürekli göç halinde olan topluluklara Şırnak ve çevresindeki bölgede verilen isim. Yüzyıllardır devam eden bu yaşam tarzı gözlerden ırak bir şekilde varlığını sürdürüyor. Yazı, kışı sürekli telaş içinde geçen, işlerin asla bitmediği ve yarın nerede olacağının bilmeyenlerin hayat hikayesi… Babadan oğula geçen bu hayat tarzına sonradan girmek neredeyse mümkün değil. Çünkü tüm Koçerler bu yaşama doğuyor. Şehirlerden ve insanlardan izole bir hayat yaşayan Koçerler, ihtiyaç olmadıkça görünmüyor ama aynı zamanda yaylalarda veya kurdukları kamplarda misafirlerini büyük bir içtenlikle kabul ediyor. Bölge halkı tarafından saygınlık kazanmış bir meslek olmakla beraber hayvancılıkta üretime katkısı bakımından yeri doldurulamıyor. Dört mevsim zorlu yaşam koşullarına adapte olan bu topluluklar kendilerine ait sistemlere sahip. Aynı ailenin üyelerinden meydana gelen bu topluluklarda erkek, kadın ve çocukların görevleri belli. Çocuklar bu geleneğin geleceği olarak yetiştiriliyor. Birbirlerine benzeyen bu topluluklarda her zaman göç ve bitmeyen işler rutin bir hal söz konusu. Şırnak'ın Üçkiraz mevkiinde kış hazırlıklarını tamamlamaya çalışan, yaklaşık seksen kişiden oluşan bir Koçer topluluğu da Sokunç ailesi. Çadırlarını kuran Sokunç ailesi, diğer Koçerler gibi yazı atlatmış, bu kışı geçirecekleri alana yerleşim kuruyor. Yaz boyunca kat ettikleri yolların ağırlığı yüzlerinden okunuyor. Fakat yorgunluk durmak için bir sebep gibi görünmüyor ve Sokunç ailesi kışı geçirecekleri bu yeri iyileştirmek için hala çalışıyor. BİR KOÇER NASIL YAŞAR? Topluluğun reisi kabul edilen Abdullah Sokunç mesleğini gururla ifade ederek Koçer olmanın ne demek olduğunu şöyle açıklıyor: "Bu mesleği biz büyüklerimizden devraldık. Yüz yıllar boyunca babalarımız ve dedelerimiz de bu işi yaptılar. Bizden sonra gelecek çocuklarımız da bu işi devam ettirecek. Bizim hayatımız böyle başka türlü bir yaşamayı bilmiyoruz. Bir yılda çok farklı yerde kalıyoruz. Yazın yaylalarda kışın çadırlarda yaşıyoruz. Böyle yaşamayı alışkınız. Bir Koçer nasıl yaşar derseniz, sabahları erken kalkar kahvaltımızı yapar işlerimizi hallederiz. Sonra iki defa olmak üzere hayvanlarımızı sağarız, ertesi gün de aynı şeyleri yaparız. Bizim işlerimiz asla bitmez. Bu sene bulunduğumuz yeri kendimize göre inşa ettik gelecek sene kim bilir nerde kalırız. Bizim mesleğimiz ve hayatımız böyle kısaca göçebe yaşamak, kamp kurmak, dağıtmak, hayvancılık yapmak." Kalabalık bir Koçer topluluğu olan Sokunç ailesi, on ev olmak üzere yaklaşık olarak 80 kişi beraber yaşıyor. Kabile reisi Sokunç, topluluğunu şu sözlerle tanıtıyor: "Yazın yaylalara çıkar kışın kendimize bir yerleşim yeri kurarız. Kışın kamp kurduğumuz yer kalabalık olur her tarafta büyükbaş ve küçük baş hayvanlarımız çocuklarımız çalışanlarımız var. Zamanı geldiğinde buradan da ayrılacağız, buradan bölgede bulunan birçok yere Şırnak’tan Hakkari’ye, Siirt’ten Van’a kadar birçok yere yayan olarak yaylaları gezeceğiz. Oralarda da kamp kurup hayvanlarımızı besleyeceğiz. Beş buçuk ay kadar kışlık kurdumuz kampta kalıyor senenin geri kalanında da sürekli göç halinde oluyoruz. Bizim gibi yaşayan obalarda kabile bir reisi olur benim gibi. Ben ne zaman nereye gideceğimize karar veririm." Koçerleri en çok zorlayan durumlardan biri de sürekli yürümek zorunda olmaları. Kış ayları haricinde sürekli bir yerden başka bir yere göç halinde olan erkek, kadın ve çocuklar bütün yaşamı bazen düzlük bazen engebeli yolları aşmakla geçiriyor. Bu konuda yollarla mücadelesini şöyle anlatıyor kabile reisi: "Göçlerimiz genelde bir yerden bir yere giderken on km kadar oluyor. Çocuk sayısına, insanların dayanabilme kapasitelerine göre daha az da olabilir. Çok mecbur kalırsak bazen on beş kilometre yürüyoruz. Başka bir yere gidene kadar bekleyip tekrar aynı yolu çekiyoruz. Yazları böyle geçiriyoruz. Yolculuklarda çocuklarda oluyor. Göçerken çocukları eşeğin sırtına bırakıyoruz, duracağımız yere varıncaya kadar. Bazen kırk gece boyunca yolda kalıyoruz. Küçüklerin hayatı eşek sırtında yolculukla geçiyor böylece." “Koçerlik bir erkek için neyse kadın içinde aynısıdır“ diyen erkek üyelerin aksine kadın Koçerler durumdan şikayetçi olabiliyor. İş paylaşımın temel kural olduğu bu topluluk üyelerinden Fatma Sokunç, "Onlarla aynı fikirde değiliz. Bizim için göçebe yaşamak daha zor sürekli yürüyoruz. Dağlık ve engebeli yollardan geçiyoruz. Erkeklere kolay olabilir ama bizim için hayli zahmetli. Hayvanlarla ilgileniyoruz, çocuklarla ilgileniyoruz. Ayrıca ben çocukların okumasını isterdim. Çocuklar başka bir meslek de yapabilirlerdi. Burada sadece hayvanları ve bu mesleğin zorluklarını görüyorlar başka bir şey görmüyorlar. Ben bir kadınım ve bir Koçerim benim hayvanlarım ve çocuklarım var sadece" diyor. Topluluk üyelerinden genç kızların da şikayetleri genelde bu işin zorluğu yönünde oluyor. “GELENEĞİ BÜYÜKLERDEN DEVRALDIK” Bütün Koçerlerin aynı şekilde yaşadıklarını söyleyen İbrahim Sokunç, geleneksel süreci şöyle özetliyor: "Koçerler aynıdır. Aynı işleri yapar benzer hayatı yaşarlar. Hepsi bu geleneği büyüklerinden devraldı. Zaten başka insanlar bu işi yapmak istemiyor herkes bırakmış sadece Koçerler yapıyor. Biz dört kardeşiz ve hepimiz bu mesleği yapıyoruz her birimizin bin hayvanı var. Biz bir aileyiz her şeyden öte kan bağımız var bizi bir arada tutan bu mesleğimiz var. Tabi eskiden çok fazla Koçer vardı, herkes bu işi yapardı. Bu coğrafyada elli yıl kadar önce Yezidiler bile Koçerlik yapardı. Şimdi sadece Müslüman Koçerler kaldık. Müslümanların onları kovmasıyla tamamen buradan göçtüler." Her Koçer üzerine düşeni çok küçükken öğrenir ve ilerde bu mesleği devam ettirir. Kampta herkes bir işi üstlenir ve herkesin görevi olur. İnşa etmek, yıkmak ve yürümekle geçen hayatları topluluğun genç üyelerinden Ramazan Sokunç, yaşadıklarını şöyle anlattı: "Herkesin görevleri var burada. İlk baharda kış kampımızı dağıtacağız, çadır için çaktığımız kazıkları toplayıp gelecek kış tekrar almak için birilerine emanet edeceğiz. Biz buradan ayrıldıktan sonra birilerinin burada kaldığını fark etmezsiniz bile çünkü tamamen terk edeceğiz. Kış kampımızı yapmak yaklaşık bir ayımızı alıyor, yazın dağıtması ise on günümüzü." Ramazan Sokunç, kışın çıkabilecek sıkıntılar hakkında ise “En çok sıkıntı çektiğimiz zamanlar çetin geçen kışlar oluyor. Erkekler az olduğu için yoğun kar yağışıyla mücadele bizi zorluyor. Kışın hastalık olursa ambulans çağırırız. Fakat buralara muhtemelen gelemez ama her zaman bir arabamız var yola kadar götürürüz çok acil değilse taksi çağırıyoruz" diyor. Bütün zorluklara, bitmeyen koşuşturmalara ve olumsuz şartlara rağmen kabile reisi Abdullah Sokunç mesleğinin gururunu yaşadığını söylüyor: "Biz burada helal para kazanıyoruz. Sürekli çalışıyoruz ve kimseye rahatsızlık vermiyoruz. Kendimiz üretip kendimiz tüketiyoruz. Ayrıca biz dışarıdan bazı insanlara da iş olanağı sağlıyoruz. Örneğin bazen çoban tutarız hayvanlarımızla ilgilenir kesimleri için de başka birileriyle iş yaparız. Süt ürünlerini alacak mandıracılarla iş yapıyoruz. Koçerlik eskiye göre şu an daha rahat tabii ki. Sadece ihtiyaçlarımız için bazen şehre inenler oluyor onun haricinde şehirde bizim için bir şey yok. Biz böyle yaşamayı biliyoruz ve memnunuz."