Emin Antik Sanat Merkezi’nde kişisel farkındalık söyleşisi yapıldı

Emin Antik Sanat Merkezi, yazar Ünal Güner’in “Hayat Aynasında Kendini Okuyarak İyileş” başlıklı söyleşisine ev sahipliği yaptı. “Kaderin Kodu” kitabının yazarı Güner, kişilerin hayatlarını söz ve düşünceleriyle kendilerinin oluşturduğunu belirterek, hayatın akışının bir matematiği olduğunu anlattı. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin’in de dinleyici olarak katıldığı etkinlik, Başkentlilerin yoğun ilgisiyle karşılandı

SULTAN YAVUZ - “Kaderin Kodu” isimli kitabın yazarı Ünal Güner, Emin Antik Sanat Merkezi’nde, “Hayat Aynasında Kendini Okuyarak İyileş” isimli bir söyleşi gerçekleştirdi. Etkinliğe, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin’in yanı sıra, sanat felsefecisi Ümit Yaşar Gözüm ve çok sayıda Ankaralı katıldı. “Kaderin Kodu” kitabında anlattıklarından yola çıkan yazar Güner, kaderin hayatın her yanına dâhil olduğunu belirterek, çalışmasının kendini tanımak, kendini anlamak ve yaşanılan hayatın ne olduğunu anlamak üzerine kurulu olduğunu söyledi. Güner, herkesin doğduğu andan itibaren pek çok olay yaşadığını, neyi, ne kadar yaşayacağının ve başaracağının kişinin kendisine bağlı olduğunu vurgulayarak, kişinin bu gerçeği unuttuğunu ifade etti. Güner şöyle konuştu: “Aslında hatırlaman gereken bir şey olduğunu biliyorsun ama sabah uyandığında, bedeninin şart ve kanunlarına göre aslında yeniden uyumaya başlıyorsun. Her birimizin kaybı aslında bunu bilmek fakat madde tüm buradaki alanları kapatıyor ve sizin çabanızla, idrakınızla kendi gerçekliğinizi bulmak üzere emek vermeniz gerekiyor. Diyelim, şu an hepiniz bir rüyada olsanız ve rüyanın içinde ben gelip desem ki, ‘Arkadaşlar biliyor musunuz? Şu anda bir rüya var ve buraya, size bir projeksiyon olarak hayat aynasına yansıttığınız ve yansıttığınızı da seyrettiğiniz bir dünya var. Aslında dışarısı diye seyrettiğin her kişi bu dışarının içinde desem. İşte bunun adı da birlik ve bu senin rüyan’ desem. Dersiniz ki, ‘Şu anda etimi hissediyorum, kendimi hissediyorum ve o zaman bir dışarısı var, onu hissediyorum. İşte bu dışarıyla içeri arasındaki farkı gösteren yer bizim uyku hâlimiz. Onun için gerek çeşitli kutsal kitaplarda, gerekse daha ince yollardan, tapınaklarda, tarikat ve yollarda aslında bize hep bu anlatılmaya ve hatırlatılmaya çalışıldı.” “Dışarıyla senin aranda bir ayrım yok” Güner, dışarı ile kişi arasında bir ayrım olmadığını, ancak zihnin bu yönde hareket ettiğine dikkat çekerek, “İşte burası tam da kalbinizle, zihninizin çatıştığı nokta ki zihniniz dünyada çoğu zaman akşam olduğunda galip geliyor ve ‘Dışarıda bana şunları yaptılar, onlar suçlu, onlar şöyle, birbirinden ayır’ diyor.” dedi. Zaman içinde yaşamış birçok derviş ve evliyanın bu durumu fark ettiğini belirten Güner, bu konuya ilişkin şöyle konuştu: “Her birimiz bir alanda uyuduğumuzda, uyumadığımızı savunabiliyoruz. Eğer olumsuz bir şey olduysa veya ‘Babamı ben mi seçtim, bu hayatı ben mi seçtim’ gibi bir sürü zihnin ispatı var gibi görünüyor. Oysa o kadar çok algı ve yetenek var ki… Fakat bazen bunlar hoşunuza gitmediği için o alanları kapatmış olabilirsiniz. Özellikle bu coğrafyada uyanmak isteyen, çabalayan çok insan var. Her birimiz uyanmak için dünyaya geldik ve istersek bu hâlden uyanabiliriz. Önce, hayat diye nitelendirdiğimiz şeyi tamamlayalım. Bir oda düşünün; bir duvarı ifadeleri, bir duvarı yaşadığın olayları, biri hâllerin yani duygu ve düşüncelerin ve biri de rüyalarından oluşuyor. Hayatın bunlardan ibaret... Bir şey ifade ediyorsun, olaya dönüşüyor; olay içinde bir hâl yaşıyorsun, duygulara dönüşüyor ve bu da rüyaya dönüşüyor. Böyle bir döngü var. Eğer ifade ederken, yani ‘ol’ derken, neyi yarattığını görürsen, ifadene uyanırsan, ifadelerinle olayı, duyguları, rüyaları dönüştürüyorsun. Hâlin içinde herhangi bir duygu, öfke, kızgınlık, bir sevinç, bir neşeyle benzer bir olayı hayatına yeni bir kader olarak yaratacağını gördün. Rüyanın içinde uyandığında bütün rüyayı yıkıp, yeniden rüyayı inşa ederek, hayatı yeniden başlayacak bir hâle getirebilirsin. Her birinde aslında sorumluluk tamamen senin, fakat sanki dışarıdan sana dayatılmış gibi gösteren de bir tane hayatın var.” “Ol diyerek hayatını ve kaderini inşa ediyorsun” Güner, yaşanılan her olayı mutlaka kişinin kendisinin çağırdığını ve bunu da ifade yoluyla yaptığını söyledi. “Ol” denilmeyen hiçbir şeyin gerçekleşmediğini belirten Güner, “Sen geçmiş, gelecek ve şu ânı ‘Ol’ diyerek inşa yaratıyorsun” dedi. Güner, yaratıcının insanları kendi suretinde yarattığını ve ‘Ol’ sözüyle bu nedenle olayları gerçekleştirebildiğini savundu. Güner, yaratıcı ile insan arasındaki yaratım farkından bahsederek, “Bizim yaratım yetkimiz yoktan var etmek değil, var olanı kendimize çekmek. Dönüşüm ve idrak gerçekleştikçe açılacak kapılar var” diye konuştu. Güner şunları anlattı: “Peki, yaratıcının neden ifade etmeye ihtiyacı var? Çünkü bu yolla sana mesaj veriyor. Onun suretinde yaratıldığın için her hangi bir konuyu ‘Ol’ diyerek çağırabilirsin diyor. Bu durum her dinde anlatıldı aslında. Oysa her birimizin gücü ve yeteneği var, mesele ibadet etmekle ya da dinle ilgili değil yani… Peki, neden bazen istediğiniz şeylere kavuşmak sizi mutlu ya da mutsuz eder? Çünkü isterken bazen aslında orada değilsin ya da potansiyelini görmezden geliyor veya gücünü inkâr ediyorsun. Tabii ki herkesin hızı farklı; belirleyici olan senin idrak hızın... Bu ve yaratım doğru orantılıdır. Eğer sen o anda çok eminsen ki bu inancın gücüdür; o zaman hızlanır ama şüphe duyarsan, bu da bir engel olarak yavaşlatır. Her biriniz kendinizin efendisisiniz ve kâinatta gördüğünüz her şeyin bir titreşimi ve sesi olduğunu unutmayın. Senin her parçan tüm hayatı etkiliyor ve ne arıyorsan şimdinin içinde var. Şu anki idrakınızın içinde her türlü sorun da şifa da var. Çünkü sizin şifanız olan, sorun zannettiklerinizde de mevcut. Eğer ifade titreşimlerinizle kaderi, hayatı oluşturuyorsak, sorumluluk bizde demeliyiz ve en fazla sahip çıkıp güvenmemiz gerekenin kendimiz olduğunu unutmamalıyız.
Editör: TE Bilisim