[caption id="attachment_178620" align="alignright" width="310"] Batman Kültür Sanat Derneği Üyesi Fotoğrafçı     Selim Toprak[/caption] Yazı ve Fotoğraflar: M. Sait Değer - Daha önceleri o kadim topraklara her gidişimde tepeden tırnağa imgeler sarardı yüreğimi, dünyanın en uzun destanını yazmak için!.. Ama şimdilerde hırçın Dicle’nin sularında “İnsan eli” ihanetiyle boğulup gidiyor Anadolu’nun kalbi Mezopotamya’nın kadim topraklarındaki o antik kent… Dünya medeniyetinin ilk uygarlık adresi, UNESCO için gerekli 10 kriterden 9’unu taşıyan, yanlış politikalar sonucu, Dicle nehrinin çarmıhına gerdirilerek çığlığını duyuramayan antik kente bir damla can katarak dili ve nefesi olmaya çalışıyorum buğulu hüznümle... Bizans, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Asuriler, Akkoyunlular, Eyyubi ve Osmanlıların hâkimiyet kurduğu, tarihi geçmişiyle on binlerce tarihi eserle birlikte birçok inanca şahitlik eden Mezopotamya coğrafyasının “insanlık nişanesi” olan antik kent ilçesi Hasankeyf’i anlatmaya çalışıyorum. Batman’a bağlı, iki yakasını Dicle’nin ayırdığı tarihi ilçe Hasankeyf’in tarihi, 12 bin yıl öncesine kadar gidiyor. İnsanlık tarihinin ilk adresi olan Hasankeyf, 1981’de doğal koruma alanı ilan edilmiş. Yüzlerce tarihi eser ve binlerce tarihi mağaradan oluşan bu antik kent, adeta her kederine ortak olan Dicle Nehri’nin sularıyla kısacık ömrü olan Ilısu Barajı’na kurban ediliyor. Yaklaşık iki yıldan beridir Hasankeyf’e gitmek istemiyordum. Ama yıllarca orada gezip dolaştığım, neredeyse her noktasında 4 mevsim çektiğim fotoğrafları, bir daha çekmeyeceğimi bildiğim halde, “Son helallik” dedikleri duygularımla yola çıkarak bu kadim toprakların binlerce yıllık tarihiyle sulara nasıl boğdurulduğunu, can çekişirken, çektiği acılara ortak olmak için bir kez Hasankeyf’i görmek için gittim. Hasankeyf’e vardığımda talan edilmiş o antik kenti gördüğümde beynimden vurulmuşa döndüm. Buruk bir yürekle biraz fotoğraf çektikten sonra bazı aktivistler, sivil toplum kuruluşları (STK) temsilcileri ve esnafla Hasankeyf’i konuştum. Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi aktivisti Bulut, Hasankeyf’in rant, para ve çıkar uğruna yok edildiğine, yeni yerleşkede toprak kayması tehlikesi altında olduğuna işaret etti. Batman Çevre Gönüllü Derneği Başkanı Argunağa, dünyanın başka bir ülkesinde olsaydı “altın” gibi korunacağının altını çizdiği Hasankeyf’i, “tarihi zenginlik” olarak gördüklerini, uluslararası kamuoyunda tanıtmak istediklerini anlatarak “Bu ülkeye yazık ediliyor. Bu aşamadan sonra hukuken de yasal olarak da bir şey yapamıyoruz” dedi. Hasankeyf’in baraj altında kalmasını kabullenemediklerini dile getiren esnaf Argın, nefes alınacak yer kalmadığından yakındı. Doğma büyüme Hasankeyfli olan Nuri, on yıl öncesinde turist kaynayan yerin tarihi eserler taşındıktan sonra bir özelliği kalmadığını, artık kimsenin gelmediğini, ekonomik kazançlarının yüzde 90 düştüğünü söyledi. “Moğollar bile bunu yapmadı” Uzun yıllardan beri kendini dervişane bir şekilde Hasankeyf’e adamış, Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi aktivisti Emin Bulut ile karşılaştım. Hasankeyf’in yok edilişini Moğol istilasına benzeten Bulut, dünyanın en geri kalmış toplumlarında bile tarihi eserlerin bu şekilde talan edilmediğine dikkati çekerek şunları anlattı: “Hasankeyf, şu anda büyük bir talan, yağma ve büyük bir tahribatla karşı karşıya. Burada devletin denetleme sistemi maalesef yok, tam aksine tamamen buradaki yüklenici firmalar kendi hesaplarına, rantları uğruna 12 bin yıllık bir tarihi resmen yok ediyor. Bu yok ediş yaklaşık beş yıldır devam ediyor. ‘Danıştay kararına rağmen’ El Rızık Camisi, Koç Camisi ve kale kapıları, El Rızık Camii’nin tarihi duvarları alınan kararlar doğrultusunda durdurulmasına rağmen şu anda taşıma işlemleri devam ediyor. Bu da bize gösteriyor ki burada kanun yok, adalet yok, vicdan yok, merhamet yok. Birkaç tane yüklenici firmanın antik bir şehri Moğollar gibi nasıl talan ettiğinin resmen şahitliğini yapıyoruz. Bu Ilısu Barajı Projesi’ni de 1954 yılından bu yana ikinci Nuh tufanı olarak görüyoruz. Yani siz Hasankeyf gibi turistik, tarihi, kültürel, inanç abidesi bir kenti tamamen rant, para ve çıkar uğruna yok ediyorsunuz. Bu yok ediliş, insanlık tarihinin 12 bin yılını ortadan kaldırmaktır. Bunun ötesinde de başka bir şey göremiyoruz. Bu durumdan Hasankeyfliler tedirgin, bizler tedirginiz, sivil toplum örgütleri tedirgin. Herkes büyük bir şok ve hayal kırıklığı içinde, büyük bir sıkıntı içerisindedir. Taşınan tarihi eserlerin; özellikle El Rızık Camii ve Koç Camii ile birlikte kale kapılarının da götürüldükleri yeni yerleşkede heyelan tehlikesi, toprak kayması tehlikesi altındadır. Burada ciddi bir tehlike daha söz konusu. Resmen tarihi bir talan, tarihi bir yıkım, tarihi bir afet yaşanıyor. 700 – 800 yıllık El Rızık Camii’nin minaresinin alt kısmı olan temel taşlarını, kesme taşlarını hiltilerle söktüler. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sistem yoktur. Gidin bütün dünyaya bakın, Afrika ülkelerinde dahi böyle bir sistemle, hiltilerle tarihi taşları çıkarmak, sökmek, kırmak gibi yaklaşım yoktur. Zaten bu sistemin kendisi bile şu anda suçtur. Bu suça kim ortak oluyorsa bunun hesabını vermek zorundadır.” “Dünyanın başka bir ülkesinde olsaydı altın değerinde korunurdu” Batman Çevre Gönüllü Derneği Başkanı Hasan Argunağa ise Hasankeyf gibi dünya mirası olan bir değerin başka bir ülkede olması durumunda altın gibi korunacağını ifade ederek, baraj altında kalmaması için yıllarca mücadele ettiklerini söyledi. Uzun yıllardan beri Hasankeyf için çabalayan bir aktivist olduğunu aktaran Argunağa, verdikleri mücadeleye ilişkin şu bilgileri verdi: “Hasankeyf, dünyanın başka bir ülkesinde olsaydı her halde altın gibi korunurdu. Maalesef uzun yıllar verilen tüm uğraşlara rağmen bir baraj uğruna Hasankeyf’e kıyıldı. Şu anda Hasankeyf’e gitmekten utanıyorum. Çünkü Hasankeyf Kalesi’nin etrafında duvarlar inşa edilmiş ve hangi mantıkla inşa edildiğini bilmiyoruz. Bu durumu özellikle sordum. Fakat bu konuda hiç kimse cevap vermedi. Biz Hasankeyf’i ülkemizin tarihi zenginliği olarak görürdük, uluslararası kamuoyunda tanıtmak istiyorduk. Çünkü çok büyük bir getirisi vardı. Şu anda baraj suları hızla yükselmektedir. Her tarafı yıktılar, toprakla, kayalarla kapattılar. Mağaraların doldurulmasına gelince hangi bilimsel kurul buna karar verdi, bunu özellikle ısrarla sordum. Ama maalesef hiçbir cevap verilmiyor ve Hasankeyf yok oluyor. Sadece yukarıdaki şehir kalacak. Sonuç olarak çok büyük maddi zararlara uğrayacağız, iklim değişikliği olacak. Ilıman iklime geçiş olacak. Küresel ısınmadan dolayı zaten su çekilme olayı var. Barajların buna etkilerini de biliyoruz. Ben kişisel olarak da, düşünce yapım olarak da bunu ısrarla dillendiriyorum. Hangi bilim kurulu, hangi bilim insanları Hasankeyf kalesinin duvarlarla korunma kararını almıştır? Hangi bilim kurulu kimlerde oluşuyor ki mağaraları özel betonla dolduruyor. 70 yıl sonra baraj bittiğinde gene trilyonlar mı harcanacak o mağaraları açmak için. Bu ülkeye yazık ediliyor. Ama edilmiştir. Bu aşamadan sonra hukuken de yasal olarak da bir şey yapamıyoruz. Üzgünüz.” “Hasankeyf Dicle’ye boğdurdular” Batman Kültür Sanat Derneği Üyesi Fotoğrafçı Selim Toprak da Hasankeyf’in bilinçli bir şekilde baraja kurban edildiğini belirterek sözlerini şunları söyledi: “12 bin yılık bir geçmişi olan ve büyük bir aşkla Dicle Nehri ile yaşayan Hasankeyf’i çok acıdır ki Dicle’ye boğdurdular. 40 yıllık bir baraja kurban ettiler. Ben yıllarca Hasankeyf’e fotoğraf çekmeye giderken; bir aşkla, bir keyifle gidiyordum. Ancak uzun zamandır kendi kendime şu kararı aldım: Eğer ben bundan sonra fotoğraf çekmek için Hasankeyf’e gidersem ihanet etmiş olurum. Çünkü Hasankeyf’i bitirdiler ve artık keyif vermiyor. Hasankeyf’e yazık ettiler. Türkiye’de birçok sivil toplum örgütü, birçok tarih sever bu konuda ellerinden geleni yaptı ama gücümüz yetmedi” ifadelerini kullandı. “Tarihi eserleri İŞKUR elemanlarına taşıtıyorlar” Kerim Argın isimli esnaf Hasankeyf’in baraj altında kalmasını kabullenemediklerini dile getirerek, bu kararın ardından tarihi eserlerin çok amatörce taşındığı için zarar gördüğünü hatırlattı. Tarihi eserlerin yeni Hasankeyf’e Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) elemanları tarafından yerinden sökülerek taşınmasının yanlış olduğunu vurgulayan Hasankeyf’i yoğun bakım ünitesinde can çekişen bir hastaya benzeten Argın, “Şu anda Hasankeyf yoğun bakım ünitesindeki bir hasta gibi, fişi çektikleri gibi biter. Barajdan ve plansız çalışmaktan dolayı bu hale geldi. Şu anda yeni yerleşim alanında ve eski Hasankeyf talan edildi, yeni Hasankeyf’te ise her taraf inşaat alanı. Buralarda yaşanmaz hale geldi. Nefes alacak yer bırakmadılar. Tarihi eserlerin bir kısmını bir yerlere taşıdılar. Allah aşkına o yetkililer gidip bir baksınlar nasıl taşımışlar. 12 bin yıl önce o minareyi yapan o usta bugün yaşasaydı çok üzülürdü, pişman olurdu. Yaptığı eserin girdiği hale bak. Bütün taşlar kırılmış, bütün parçalar kırılmış, çok yazık oldu. Maalesef 3 – 5 tane İŞKUR elemanına veya taşeron elemanlarına güzel tarihi eserleri taşıttılar ve hepsi paramparça oldu” şeklinde konuştu. “Esnafın ve turizmcinin kazancı yüzde 90 düştü” Doğma büyüme Hasankeyfli olan Mehmet Nuri Aydın ise baraj projesiyle beraber ekonomik kazançlarının yüzde 90 düştüğünü vurgulayarj şunları anlattı: “Doğup büyüdüğümüz yer olan Hasankeyf, tarihle kaynayan bir yerdi. Tarihi eserlerin az bir kısmı taşındı. On sene öncesine kadar tarihi sayesinde turist kaynayan bir yerdi. Ama tarihi eserler taşındıktan sonra öyle bir özelliği kalmadı. Şimdi ise baraj sularında kayboluyor. Ne yazık ki eski özelliği de kalmadı. Tarihi eserler, Raman Dağı’nın eteğine taşındı. Taşındığı yerde hiçbir zaman eski halini yakalayamaz. Hasankeyf’in sular altında kalması ekonomik olarak bizi olumsuz anlamda ciddi bir şekilde etkiledi. Ekonomik kazancımız yüzde 90 düştü. Artık kimse buraya gelmiyor. Yeni Hasankeyf’e de eskisi kadar artık turist gelmez. Her şey yerinde ve kendi ikliminde güzeldir. O güzel tarihe yazık oldu.”