Coronavirüs salgını nedeniyle, herkesi hastalığa yakalanma ve ölüm korkusu, tedirginlik, kaygı ve geleceğe ilişkin belirsizlik endişesi sardı. Ne olacağını kimse bilmiyor… Mevcut durumu ve önümüzdeki dönemde yaşanılacakları değerlendiren Klinik Psikolog Dr. Altekin, bugünlerin birtakım izler bırakacağını, kalacak olan etkilerin gelecek nesillere de aktarılacak derin katmanlarda devam edeceğini belirtti

Elif Şahin Hamidi - Daha düne kadar ülke ve dünya gündemini savaş ve göçmenler meşgul ederken Coronavirüs salgını, bir anda tüm dünyanın ve tek tek her birimizin ana gündem maddesi oldu. Sınırları aşıp tüm dünyaya hızla yayılan ve her geçen gün çokça can almaya devam eden virüs, hepimizi savunmasız yakaladı. Herkesi kaygı ve endişe sardı, hastalığa yakalanma ve ölüm korkusu dört bir yanı kuşattı. Sadece kendimiz için değil, ailelerimiz, sevdiklerimiz ve insanlığın geleceği için de endişe eder olduk. Birkaç hafta ya da birkaç ay sonra ne olacağını kimse bilmiyor… Bu belirsizlik ortamı korkuları, kaygıları ve tedirginliği daha da artırıyor. Peki, bu zorlu günleri nasıl atlatacağız, nasıl mücadele edeceğiz korkularımızla?.. Klinik Psikolog Dr. Serap Altekin, “insan denen varlığın”, hayatta kalma güdüsü, mücadele etme ve adapte olma yetisinin çok güçlü olduğuna vurgu yapıp şunları söyledi: “Tarih boyunca insanlık pek çok benzer hastalık salgınını, krizleri, savaşları, soykırımları, felaketleri atlatabilmiş ve bugünlere gelebilmiştir. Umutsuzluğa kapıldığımızda dönüp insanlık tarihine bir bakmak, gücümüzü yeniden toplamamıza ve inancımızı tazelememize yardımcı olacaktır. Hayat, kendine her zaman bir yol bulacaktır.” Böyle dönemlerde, iç içe geçen pek çok yoğun duygunun yaşanmasının olağan olduğunu belirten Altekin korku, kaygı, panik, kızgınlık, öfke, suçluluk, çaresizlik ve umutsuzluğun inişli çıkışlı olarak yaşanabileceğine dikkat çekiyor. Altekin, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Şu aralar hemen hemen herkes doğal olarak hastalanmaktan, yardıma ve tedaviye ulaşamamaktan, ölmekten korkuyor. İnsanlar sadece kendi hayatları ve sağlıkları için değil, ailelerinin ve yakınlarının hayatlarıyla ilgili de son derece endişeliler. Böyle dönemlerde stresi artıran, kaygıları en tırmandıran şey belirsizlik ortamıdır. Herkesin kafasında ‘Peki birkaç hafta sonra ne olacak?’ soruları var. ‘Aç kalır mıyız, hastalık bulaşırsa tedavi hizmetine ulaşabilir miyiz, okullarda eğitime devam edilebilecek mi, marketler yağmalanır mı, talan, gasp, saldırı gibi riskler ortaya çıkabilir mi, ekonomik sistem ne olacak, sosyal hayatımız ne zaman normale dönecek gibi’ pek çok soru herkesin kafasında dönüyor. Böyle bir korku, kaygı ve tedirginlik ortamında, tetikte olma hali, şüphecilik, tahammülsüzlük, kızgınlık, öfke de artabiliyor. Uykuda ve iştahta bozulmalar olabilir. Enerjisizlik, ilgisizlik, isteksizlik artabilir, dikkat ve konsantrasyon zorlukları yaşanabilir. Bütün bunlar da insanın günlük hayatını sekteye uğratabilir. Sağlık ve güvenlik tedbirleri gereği özen göstermemiz gereken sosyal mesafe, ilişkisel düzeyde geçici bir yabancılaşma ve yalnızlaşma getirebilir.” “Er geç bu salgın sona erdiğinde neler yaşanacak peki?” sorumuzu ise Altekin, “Salgın kontrol altına alındıktan sonra ve normal hayatımıza döndükten sonra bizi içsel ve dışsal olarak nasıl bir dönüşümün beklediğini henüz hiçbirimiz tam olarak bilmiyoruz, hep birlikte yaşayarak göreceğiz” şeklinde yanıtladı. Altekin, açıklamalarını şöyle bitirdi: “Her şeyin bir anda bir düğmeye basılmışçasına sıfırlanmayacağı muhakkak, elbette birtakım izler, etkiler kalacaktır. Hatta kalacak olan etkiler sadece bizimle sınırlı olmayacak, muhtemelen gelecek nesillere de aktarılacak derin katmanlarda da devam edecektir. Ancak her zaman göz önünde tutmamız gereken kriter, günlük yaşam kalitemizin, işlevselliğimizin ne derece etkilendiği-etkilenmediğidir. Yani, salgın geride kaldıktan ve hayat az çok normale döndükten sonra bile eğer tüm çabanıza rağmen, hâlâ günlük hayatınızı sekteye uğratan düzeyde etkiler yaşıyorsanız, uyku ve yeme düzeninizle ilgili problemler haftalarca normale dönmüyorsa, tekrarlayıcı görüntüler ve zorlayıcı düşünceler sizi fazlasıyla yoruyorsa, durduramadığınız tekrarlayıcı hareket ve davranışlar, ani irkilmeler, şiddetli kaçınmalar, temizlik ve kontrol ritüelleri günlük hayatınızı etkilemeye devam ediyorsa, kendinizi rüyadaymış, bedeninizin dışındaymış gibi hissediyorsanız, kendinizi boşlukta, duygusuz, tepkisiz ve donmuş hissediyorsanız ya da ani öfke patlamaları, aşırı kaygı ve panik, huzursuzluk ve yerinde duramama söz konusuysa, hayata dair yoğun bir isteksizlik ve enerjisizlik yaşıyorsanız, o zaman bu belirtileri ciddiye almak ve profesyonel bir yardıma başvurmak faydalı olacaktır.”