Türkiye’de iklim krizini tetikleyen birçok proje mevcut ancak mücadele konusunda herhangi bir adım atılmıyor.İklim kriziyle mücadele rotasında neler yapılabilir? Uzmanlar ne diyor, daralan zamanda kim ne öneriyor?

Kevser ÖZKAYNAK / İSTANBUL - Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Meteoroloji Örgütüne göre; geçen yıl iklim değişikliği nedeniyle aşırı hava koşullarının neden olduğu doğal afetlerden 62 milyon kişinin yaşamı etkilendi. 2018 yılı dünya sıcaklık ortalamasının en yüksek yılı olarak kaydedildi. Raporda milyonlarca bitki ve hayvan türünün yok olma tehlikesi altında olduğu ve doğayı koruma alanında acil değişiklikler yapılması gerektiği belirtildi. Türkiye ise iklim kriziyle mücadelede en somut diplomatik adım olan Paris Anlaşması’nı hala onaylamayan ülkeler arasında. Anlaşma küresel ortalama sıcaklık artış limitinin 1,5 ile 2 derece arasında sınırlandırılmasını hedefliyor. Ülkeler arasında anlaşma onaylanıp yürürlüğe girmezse dünya için ciddi bir yıkım söz konusu olacağı öngörülüyor. Türkiye’de iklim krizini tetikleyen birçok proje mevcut ancak mücadele konusunda herhangi bir adım atılmadı. İklim kriziyle mücadele rotasında neler yapılabileceği konusunda uzmanlar köprü, havalimanı gibi mega projelerinin etkilerini, azalan biyoçeşitliliğin risklerini ve Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı felaketi 24 Saat ile paylaştı. İlk Adım Paris Anlaşması’nın Onaylanması Gazeteci ve Enerji Analisti Özgür Gürbüz, iklim kriziyle ilgili bireysel çabalarınhükümet politikalarıyla desteklenmediği takdirde yeterli olamayacağını söyledi.Acilen harekete geçilmesi gerektiğinin altını çizen Gürbüz, krizi şöyle değerlendirdi: “Türkiye'nin iklimi değiştiren sera gazı emisyonlarının dörtte üçü enerji kaynaklı. Ulaşım, ısınma ve elektrik üretiminde kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların kullanılmasından bahsediyoruz. İyi bir sürücü olabilir ve aracınızı daha az yakıt tüketecek şekilde kullanabilirsiniz ama bu çabalar yeterli olamaz. Ulaşım politikasının değişmesi gerek ki köklü bir sera gazı emisyonu indirimi gerçekleşsin. Merkezi hükümet kömür santrallerine onay verirken siz istediğiniz kadar enerji tasarrufu yapın, sonucu değiştiremezsiniz. Bu yüzden dekarar alıcılardan artık net adımlar bekliyoruz.  Paris Anlaşması'nın onaylanması, fosil yakıtlardan çıkış için rakamsal, ölçülebilir hedefler konması bunun ilk adımı”. Türkiye'de iklim krizine neden olan çok sayıda proje olduğuna dikkat çeken Gürbüzbu projelere; termik santralleri, karayolu ulaşımını destekleyen ve ormanlık alan üzerine yapılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü, havayolu ulaşımını özendiren havalimanlarını ve giderek büyütülen kentleri örnek gösterdi. Krize “Kriz” Demek Çok Önemli İklim krizini işlerken gazetecilere de görevler düştüğünü söyleyen Gürbüz şöyle devam etti: “İklim krizinibilim kurgu filmlerini andıran felaket senaryoları ile özdeşleştirmek yerine Türkiye'de olan biteni gösteren, örnekleri ve çözüm önerilerini okuyucuya aktarmalıyız. Okuyucuların yıllardır alıştığı bir dil var. Haber algısında, "kriz", "felaket" ve "afet" gibi kelimeler hem dikkat çekiyor hem de acil bir durum olduğuna işaret ediyor. Zaten en önemli sorunlardan biri de eylem eksikliği. İklim değişikliği dediğimizde insanlar bilimsel bir metin dinler gibi sizi dinliyor, haberleri okuyor ama harekete geçmelerini gerektiren bir çağrı görmüyor. “Kriz” kelimesi okuyucunun bir sorunla karşılaştığını hemen anlatıyor ve haliyle nasıl bu krizden çıkabiliriz sorusunu sorduruyor. Bu nedenle iklim konusundan bahsederken doğru kelimeleri seçmek çok önemli”. Halk Sağlığı Tehlikede Halk Sağlığı ve Çevre Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz, iklim krizine yol açan başlıca etkenin sera gazları olduğunu belirtti. Sera gazı artışının ana kaynağının fosil yakıtların tüketilmesi olduğunu dile getiren Yavuz, BM Hükümetlerarası İklim Paneli’nin(IPCC) son raporuna işaret ederek krizin halk sağlığına etkilerini şöyle anlattı: “İklim değişikliği gıda güvencesini zora sokuyor. Aşırı yağışlar, kuraklık, ani hava olaylılarının sıklığında ve etkisinde artış bekleniyor. Bunların yol açtığı sağlık sorunları artacak. İshalli hastalıklarda artış bekliyoruz. Bir diğer başlık sıcak dalgaları.  Sıcak hava dalgalarının ölümlerde artışa neden olduğunu bugün bile gözlemlemek olanaklı. 2003 yılında sıcak hava dalgası nedeniyle sadece Fransa’da 15 bin kişi hayatını kaybetmişti. Bir diğer başlık da sıtma vb. hastalıklarda artış olacağı öngörüsü. Bu hastalıklar vektörlerle bulaşan(sinek, böcek vb.) hastalıklar. Ekolojik tahribatın ve biyoçeşitlilik kaybının artması ve hızlanması en büyük riskler arasında yer almaktadır”. “Enerji Politikamızı Gözden Geçirmeliyiz” Kömürlü termik santral kurarak iklim kriziyle mücadele edilemeyeceğini dile getiren Yavuz, “Karbon ayak izi ya da sanal su gibi tüketici bilincini geliştirmeye yönelik çabaları geliştirmeli ama meselenin sadece birey düzeyinde ele alınmaması gerektiğini unutmamalıyız.  Politik faktörleri, özellikle kapitalizmi göz ardı ederek sorunu ele almak krizi görmezden gelmek anlamına geliyor.  Şu anda enerjimizin yüzde 70’e yakınını fosil yakıtlardan, kömür ve doğalgazdan, elde ediyoruz. Öncelikle enerji politikamızı gözden geçirmekte yarar var” dedi. Ülkemiz İçin Kuraklık Bekleniyor Türkiye için beklenen en önemli etkinin kuraklık olduğunu vurgulayan Yavuz, “Bu etkilere yönelik tarımsal politikaların şekillendirilmesi gerekiyor. Su sıkıntısı yanında bir gıda sorunu da bizi bekliyor olabilir. Önümüzdeki on yıllarda Türkiye nüfusunun hızla yaşlanacak olması, daha doğrusu yaşlı nüfus oranının hızla artacak olması bizi iklim krizine karşı daha kırılgan hale getiriyor. Zaman daralıyor” değerlendirmesini yaptı.