Mehmet Necati GÜNGÖR Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız rahmetli Demirel’in şu sözü siyasetçilerin kulağına küpe olmalı diye düşünürüm. Derdi ki: “Siyaset, iddia ve kendine güven işidir. Kendine güvenmeyen, iddiası olmayan siyasete heves etmesin.” Adalet Partisi Genel Başkanlığına adaylığını ilan ettiğinde karşısında muhafazakârların desteklediği bir Saadettin Bilgiç vardı. Genel Başkanlığa vekâlet ediyordu. İpler onun elindeydi. Ama, azmetti, kendine güvendi ve iddia sahibi olarak Bilgiç’in karşısına geçti, kazandı. Kendisi, iddia ve cesareti sayesinde yüksele yüksele devletin en üst noktasına kadar tırmandı. Ülkeye çok güzel hizmetlerde bulundu. “Baba” unvanı başka hangi siyasetçimize verilmişti ki? Darbelere, muhtıralara ve çelmelere rağmen 6 kere gidip 7 kere gelme başarısını gösteren bir liderdi. Kendi ifadesiyle “şanlı muhalefet” i en iyi icra eden bir lider. Demirel’in mücadelesine benzer başka bir mücadeleyi de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nda gördük. Yüksek Seçim Kurulu, 13 bin oy farkıyla kazandığı Başkanlığı iptal edip mazbatasını geri almasına rağmen, Yılmadı, daha büyük bir azim ve iddia ile kollarını sıvayarak mücadelesine daha büyük bir gayret ve inatla başladı. Hiç yılgınlık göstermedi. İkinci seçimde tuttuğunu kopardı ve birinci seçimde aldığı oy farkını 13 binden 800 binlere taşımayı başardı. Şimdi, görülen mevcut durum karşısında çareler araştırılıyor, öncelikle Merkez Sağın yeniden devreye sokulması konusunda gayretler oluyor. Bu konuda bazı kişilerin adları geçiyor. Ama hiç biri çıkıp “ben bu işte varım” demiyor. Renk vermiyorlar. Bize de papatya falı açmak düşüyor. “Olacak, olmayacak” diye. Lider adaylığı için kimse “ben varım” demiyorsa, fazla yoruma gerek yok. Bekleyip göreceğiz. Olur. ya da olmaz. İş olacağına varır. Bu, Demokrat Parti ve Adalet Partisi’nde taşra siyaseti yapan ve 20 yıl boyunca hiçbir kongreyi kaybetmeyen, ancak siyasi yasaklı hale gelince siyaseti bırakmak durumunda kalan rahmetli babama ait bir sözdü. Rahmetli, çok rahat ve gamsız bir insandı. Kaybettiğine üzülmez, bulduğuna sevinmezdi. Öyle bir inancı vardı: “İş olacağına varır.” Onu bekleyeceğiz galiba. İş olacağına vardığında, neyin ne olduğunu göreceğiz. Onun için şimdilik bu konuda ne yorum yapacak, ne yazı yazacağım. İş olacağına varıncaya kadar.