Anadolu’da ilk kez Türk bir ressam için kurulan müze ve kütüphane, Çorum’un İskilip ilçesinde Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun anısını yaşatıyor. Bir üzüm cinsi olan Çatalkara’nın, kütüphanenin hemen önüne dikilmiş olması, mekâna hüzünlü bir anlam katıyor. 1942 yılında İskilip’e gelerek bir süre kalan ve bu sürede “Karadut” isimli eserine ilham alan, yazılar kaleme alan ve resimler çizen ünlü şair ve ressam Eyüboğlu’nu, İskilipli fotoğraf sanatçısı Sabri Çiçek anlatıyor
HABER / SULTAN YAVUZ (ANKARA) - 1942 yılında Çorum ziyareti sırasında İskilip’e giden ve o zamanlarki İskilip’in doğasına ve kültürel yapısına hayran kalan ressam, şair ve yazar Bedri Rahmi Eyüboğlu, burada geçirdiği süre içinde yaptığı ve kaleme aldığı eserlerle ilçeye izini bırakmış. Eyüboğlu adının yaşatıldığı kütüphane, sanatçının pek çok yerde görülmeyen eserlerinden ve özellikle de “Çorum Defterleri” adını verdiği kara kaplı deftere çizdiği resimlerin kopyalarından oluşuyor. Kütüphaneyi ve müzeyi gezdiren Çorumlu fotoğraf sanatçısı Sabri Çiçek, Çorum ve İskilip’in Bedri Rahmi’nin sanatçı kişiliği üzerinde çok büyük etkiler yarattığını ve bunun da eserlerine yansıdığını belirtiyor. Örneğin, Bedri Rahmi aşık olduğu kadın Mari Gerekmezyan’a yazdığı mektuplar da, ona “Çebiç” diye hitap ediyor. “Çebiç” ise Çorum’da “keçi yavrusu” anlamına geliyor. Yine meşhur şiirde geçen “Çatalkara” da bu yörede yetişen bir üzüm cinsi olarak biliniyor. Bu nedenle müze girişinin hemen yanına, Sabri Çiçek’in de desteğiyle Çatalkara üzümü dikilmiş. Müzenin salonunda irili ufaklı eserleri yavaş yavaş takip ettikçe, Bedri Rahmi’nin resimlerinin de, yazılarının da ne kadar samimi olduğunu ve Anadolu insanını da, kültürünü de nasıl yansıttığını bir kez daha farkediyor insan. “Karadut” şiirinin de yer aldığı büyük tablonun önüne geldiğimizde, Sabri Çiçek, “Karadut” şiirinin de hikayesini şöyle anlatıyor, “1940’lı yılların başında, evli ve yeni çocuk sahibi olmuş Bedri Rahmi Eyüboğlu, Güzel Sanatlar Akademesi’nde asistandır. O sırada heykel bölümüne misafir öğrenci olarak, esmer bir Ermeni kızı olan Mari Gerekmezyan gelir. Birbirine aşık olan bu iki sanatçı, yasak bir aşk yaşamaya başlarlar ve zaman içinde Eyüboğlu’nun eşi Eren Hanım da bu durumu öğrenir. Mari, Bedri Rahmi’nin büstünü yapar; Bedri Rahmi ise Mari için portreler çizer, şiirler yazar. Ancak bu aşk kısa sürer ve Mari tüberküloza yakalanır. Tedavi görecek parası da yoktur ve Bedri Rahmi, paha biçilemez tablolarını ilaç parasını çıkarabilmek için elinden çıkarır. Ancak Mari 34 yaşında hayata gözlerini yumar. Bedri Rahmi çok derin bir üzüntü yaşar ama bu olaydan sonra evine geri döndüğünde, eşi Eren Hanım, Bedri Rahmi’nin toparlanması ve sanatına yeniden dönebilmesi için çok emek verir.” Bedri Rahmi, “Karadut” şiirini okurken ağlayınca... Aşık olduğu kadın ölmüştür ama Bedri Rahmi onu daima hatırlayacaktır. 1949 yılında İstanbul’daki bir davette, Bedri Rahmi’den bir şiir okuması istenir ve sanatçı, Mari Gerekmezyan için yazdığı “Karadut” şiirini okurken, gözlerinden iki damla yaş gelir. Bu olay üzerine Paris’e giden Eren Hanım, eşine yazdığı mektupta duyduğu üzüntüyü dile getirir ama özellikle oğlunun hasreti ağır basınca geri döner. Bedri Rahmi, gözlerini hayata yumarken eşi Eren Hanım yanında olacaktır... Anadolu halk sanatı ve kültürünü çağdaş teknikle özgün bir halde resmeden Eyüboğlu, resimleri ve şiirleri kadar çapkınlığı ile de ünlüdür. Hatta “Karadut” denilince, “Hangi Karadut?” diye sorulurmuş. Çiçek, “Kütüphanenin girişindeki üzüm de meşhur Çatalkara’dır, özellikle diktik. Müzemizde Bedri Rahmi’nin yaşamından kesitler yer alıyor. Burada da, bu zamana kadar hiçbir yerde yayınlanmayan, göremeyeceğiniz Bedri Rahmi’nin “Çorum Defteri”nden resimler var, tamamen Çorum’u, İskilip’i kapsayan eserler” diyor. Eyüboğlu’nun Çorum ve İskilip resimleri Çiçek, Bedri Rahmi’nin müzede sergilenen eserlerinin İskilip’in dağı, kalesi, pazarı, Çorum halayı, keşkek sofrası gibi motiflerini anlattığını; yazılarında ise daha çok mektupların yer aldığını kaydediyor. Çiçek, “Bedri Rahmi’nin buradaki anıları çok güzel olmuş, İskilip’i çok güzel tarif ediyor ve ‘İskilip’i resmetmeyen ressam, ben ressamım demesin’ dediğini aktarıyor. Müzede yer alan Çorum’un İğdeli Gelini isimli resmi için, “Bedri Rahmi eline geçen her şeyi boyamış. Tabaklar, bastonlar, çanaklar, seramik… El baskısı ile tek tek boyamış ve ona da ‘yazma’ diyorlar. Bedri Rahmi’nin yaptığı en güzel yazma eser Çorum’un İğdeli Gelini’dir” diyor. Çorum’un saat kulesini resmettiği tablonun ise bir yangından kurtarıldığını kaydeden Çiçek, sanatçının meşhur eseri “Nato” için de şunları söylüyor, “Bedri Rahmi’nin çizdiği mozaiklerden bir tanesi olan ve Avrupa’da derce alan 50 metrekarelik bir mozaik pano eserinin desenlerini İstanbul’da pek çok mekanda görebilirsiniz. Fakat bu eser yarışmadan sonra ülkeye gelince ortadan kayboluyor. Mozaiğin parçalarının bir kısmı Kıbrıs’ta bulunuyor” diyor. Sanatçının ölmeden önce yaptığı ve tamamlayamadığı son eseri için ise şunları dile getiriyor, “Son eserinde tüm Anadolu’yı görebiliyorsunuz; semaver, kilim, kestane, su kabağı, at arabası, çifte koşulmuş öküzler, kahve... Zaten Bedri Rahmi, Edirne ve Çorum’u gördükten sonra, sanata da bakış açısı değişiyor. Mavi Yolculuk’a da ilk çıktığında, balıkçıların kum motoruyla açılmış. Bedri Rahmi, sanat ve Anadolu aşığı, deli dolu bir sanatçı kişilikmiş, keşke tanıma imkanım olsaydı...”