Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin artarak sürmesi, hukuki düzenlemelerin caydırıcı olup olmadığını tartışılır kıldı. Kadın cinayetlerinin artması nedeniyle kadın örgütlerinin gerçekleştirdiği eylemler ise emniyet güçlerinin sert müdahalesiyle karşılaştı

Büşra Taşkıran - Kadına yönelik şiddet ve cinayet eylemlerinin her geçen gün artarak devam etmesi hukuki düzenlemelerin caydırıcı olup olmadığı tartışmasını yeniden gündeme getirdi. Artan kadın cinayetlerinin ardından Türkiye’nin pek çok kentinde kadınlar sokağa çıktı. Feminist örgüt Las Tesis’in dünyaya yayılan dansı Türkiye’de de birçok ilde polis engeline rağmen yapıldı. Kadın örgütlerinin yaptığı eylemler, emniyet güçlerinin sert müdahalesiyle karşı karşıya kaldı. Kadınlar danslı protestolarıyla beraber İstanbul Sözleşmesinin uygulanması taleplerini de dile getiriyor. Peki, kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını neden ısrarla istiyor? İstanbul Sözleşmesi’nin amacı Avrupa Konseyi’nin imzaya açtığı ve asıl adı “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan sözleşme, İstanbul’da 2011 yılında imzaya açıldı. Uluslararası camiada “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen sözleşmeyi ilk imzalayan ve onaylayan ülke Türkiye. Hukuki bağlayıcılığı olan sözleşme, Türkiye’de 1 Ağustos 2014 itibariyle yürürlüğe girdi. Kadına yönelik şiddet konusunda uluslararası alanda imzalanan ilk sözleşme olması nedeniyle sadece Türkiye açısından değil diğer Avrupa Konseyi’ne üye devletleri içinde önemli bir yere sahip. Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi adına ileri bir düzenleme olarak nitelendirilen sözleşme, kadın ve erkek arasındaki eşitliği sağlamanın kadına yönelik şiddeti önlemede anahtar bir unsur olduğunu üzerinde duruyor. Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti önlemek sözleşmenin amaçları arasında yer alıyor. Sözleşmede kadına karşı şiddeti kovuşturmak ve ortadan kaldırmak; kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınlarla erkekler arasında eşitliği sağlamak; kadına yönelik şiddet mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı politika ve önlemler geliştirmesi de yer alan düzenlemelerden birkaçı. Ayrıca kadına yönelik şiddeti ve ev içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak şeklinde çok yönlü mücadele yöntemlerini sözleşme içeriyor. Sözleşmenin önemi İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli özelliği, ailevi veya hukuki bağı olup olmadığına bakılmaksızın ev içi şiddetin ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin düzenlemeler getiren uluslararası alanda ilk belge olması. Sözleşme, sadece ev içindeki kadınlara yönelik şiddeti değil, aynı zamanda kamusal alandaki şiddeti, işyerleri, okullar, karakollar, hapishaneler vb. kurumlardaki kadınlara yönelik şiddeti de yasaklamakta. Sözleşme, silahlı çatışma dönemlerindeki ve silahlı çatışma sonrasında devam eden şiddeti de yasaklıyor. Ayrıca toplumsal cinsiyeti tanımlayan ilk uluslararası belge niteliği de taşıyor sözleşme. İstanbul Sözleşmesi kimleri kapsıyor? İstanbul Sözleşmesi, “kadına yönelik şiddet” ve “ev içi şiddet”i yaşayan yaşı ne olursa olsun yalnız kadınlar değil erkek, kız ve oğlan çocuklarını da kapsıyor. Mağdurlar arasında her türlü ayrımcılığı yasaklayan sözleşme, sığınmacı ve hukuki durumu ne olursa olsun göçmen kadınlar için de koruma sağlıyor. Cinsiyeti ne olursa olsun tüm çocukların, ev içi şiddetin mağduru olabildiklerine dikkat çekiyor sözleşme. Kız çocukları ile yetişkin kadınların, ev içi şiddet dışında, cinsel taciz ve saldırı, zorla evlendirme, sözde “namus” adına işlenen suçların yanında kadın sünneti gibi şiddete erkeklerden daha fazla oranda da toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz kalabildiklerine vurgu yapılıyor sözleşmede. Sözleşme, erkeklerin de ev içi şiddet mağduru olabileceğinden söz etmesine rağmen yaşlı veya yetişkin erkekler dahil ev içi şiddet mağduru diğer gruplara uygulanıp uygulanmayacağına karar verme yetkisini taraf devletlere bırakıyor ve teşvik ediliyor. “Ev içi şiddet” mi, “aile içi şiddet” mi? İstanbul Sözleşmesi’nin birçok alanında öncü olan Türkiye, sözleşmenin çevirisinden dolayı sıkça eleştiriliyor. Sözleşmede yer alan “domestic violence” sözcüğünün “ev içi” değil de “aile içi şiddet” olarak çevrildiği ve sözleşmenin asıl metnine uymayan bu çeviri kadın örgütleri, gazeteciler ve akademisyenler tarafından eleştiriliyor. Konuyla ilgili çalışmaları bulunan Av. Seher Kırbaş Canikoğlu, “Sözleşme’nin isminde bu biçimde bir değişiklik olması, mağdur olarak kabul edilecekleri sınırlamaktadır. Orijinal haliyle, aile olmasa da birlikte yaşayan eşcinsel bireylerin dahi bu Sözleşme kapsamında değerlendirilebilmesi mümkünken; aile içi olarak tercüme edildiğinde, sadece resmi olarak aile kavramı içinde kalan bireylerin bu Sözleşme kapsamında değerlendirilmesi söz konusu olmaktadır” açıklamasıyla yapılan çeviri ile kapsam dışında bırakılan kişilere de çekiyor. “Aile içi şiddet” kavramı, Sözleşme’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce (TBMM) yapılan çevirisinde, “aile içerisinde, hanede veya mağdur faille aynı evi paylaşsa da paylaşmasa da eski veya şimdiki eşler veya partnerler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemi anlamına gelir” ifadesi, sözleşmesinin asıl metninden daha geniş bir mağduru kapsamı içine alıyor. İstanbul Sözleşmesi kapsamındaki suçlar Sözleşme, kadına yönelik şiddeti, “insan hakları ihlali” olarak tanımlıyor. Kamusal alanda ve özel alanda yaşanan kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar veya ıstırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma eylemlerini kapsıyor. Sözleşmede, psikolojik şiddet ve taciz amaçlı takibin de cezalandırılması isteniyor. Sözleşmede taraflar, bir kişinin ya da çocuğun evliliğe zorlanmasının cezalandırılmasını da temin etmekle görevlendiriliyor. Kadınların zoraki kürtaja ve kısırlaştırılmaya karşı da korunması isteyen Sözleşme, cinsel mahiyette fiziksel davranışların yanı sıra sözlü veya sözlü olmayan davranışları da “cinsel taciz” kapsamına alınması ve cezalandırılmaları isteniyor. Sözleşmede yukarıda belirtilen suçların işlenmesine yardımcı olmanın da yasalarla suç kapsamına alınması isteniyor. Öte yandan Sözleşme, zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm yollarını da yasaklıyor. Sözleşmeye göre, sözleşme kapsamına giren her türlü şiddete ilişkin olarak arabuluculuk ve uzlaştırma gibi zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gerekli hukuki tedbirlerin alınması öngörülüyor. Taraf devletlerin yükümlülükleri İstanbul Sözleşmesi, uzun ve kısa vadede taraf devletlerden talepleri ise: -Ulusal yasalarında ve ilgili mevzuatlarında gerekli düzenlemeleri yapmalarını, -Toplumsal cinsiyete duyarlı, eşgüdümlü, bütünsel politikalar geliştirmek, -Şiddetle mücadele için mali kaynak tahsis etmek, -Farkındalığı arttırmak ve toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri vermek, -Uzman destek hizmetleri vermek, - Sığınma evlerinin niteliğini ve sayısını arttırmak, -Telefonla yardım hattı kurmak, -Cinsel şiddet mağdurları için tecavüz kriz merkezleri ve travma destek ve danışmanlık merkezleri kurmak, -Şiddet mağduruna güvenli bir yaşam kurması için gerekli destekleri vermek, -Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddete karşı uzman eylem grubu kurmak şeklinde sıralanabilir. İzleme mekanizması İstanbul Sözleşmesi, taraf devletlerin, Sözleşme’nin hükümlerini etkili bir biçimde uygulamalarını sağlamak amacıyla özel bir izleme mekanizması oluşturuyor. Sözleşmenin gereklerini yerine getirip getirmediğini denetlenmek için oluşturulan kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddete karşı eylem uzman grubu (GREVIO), 15 Ekim 2018’de ilk Türkiye raporunu yayınladı. Sözleşmenin taraf devletlere yüklediği yükümlülüklere uygun davranılmadığı/ihlal edildiği takdirde, yaptırım olarak herhangi bir düzenleme getirilmiyor. Bu durumda taraf devletler için sözleşmeyi imzaladıktan sonra uyup uymamak, yalnızca devletlerin uluslararası arenada prestijleri açısından önemli olacak
Editör: TE Bilisim