İktidarın “İmzayı çekeriz” açıklamalarıyla tartışılmaya başlanan İstanbul Sözleşmesi için kadınlar mücadele etmeyi sürdürecek. Kadınlar, hükümetten çekilmek yerine, sözleşmenin eksiksiz uygulamasını istiyor

MELİKE CEYHAN - 1 Ağustos 2014 yılında yürürlüğe giren, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ya da bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin tartışmalar devam ederken kadınlar sözleşmeden vazgeçilmemesi için mücadeleyi sürdürmekte kararlı. Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından desteklenirken taraf devletleri hukukî olarak bağlıyor. Sözleşmenin dört temel ilkesi; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesi şeklinde... İstanbul Sözleşmesi konusunda Kadın Savunma Ağı Üyesi Buse Üçer, Mardin Şahmaran Kadın Platformu Üyesi Gülizar İpek ve Avukat Tuba Torun ile konuştuk. Kadın Savunma Ağı Üyesi Üçer, İstanbul Sözleşmesi’nin kadınların kazanımı olduğunu vurgulayıp “Hayatımız ve haklarımız için sokaklardayız” derken Mardin Şahmaran Kadın Platformu Üyesi İpek, kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve cinayetlerin sistematik ve politik olduğunu söyleyip kadınların, sözleşmeden imzanın çekilmesini asla kabul etmeyeceklerini belirtti. Avukat Torun ise sözleşmeden çekilmenin kolay olmadığını bildirip mücadeleye devam edeceklerini söyledi. [caption id="attachment_192383" align="aligncenter" width="600"] Kadın Savunma
Ağı Üyesi Buse Üçer[/caption] Kadın Savunma Ağı Üyesi Buse Üçer, İstanbul Sözleşmesi’nin kadınların kazanımı olduğunun altını çizerek, “Bu sözleşme devlete, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden doğan ayrımcılıkları önleme sorumluluğu yüklüyor. Bu sorumluluğu yerine getirmek kadınları güçlenmesi, şiddet karşısında ‘Hayır’ diyebilecek gücü bulması demek. Bizler adliye koridorlarında aylarca ‘Erkekler bizi öldürmesin’ diye dilekçe bekleyecek vakte sahip değiliz. Kadınların derdi canıyla. İstanbul Sözleşmesi şiddet karşısında kadınları güçlendiriyor” dedi. İktidarın pandemi dönemini fırsat olarak görüp çeşitli mücadele alanlarına saldırdığını belirten Üçer, bu iddiasını şöyle açıkladı: “Güvencesiz, esnek bir çalışma yaşamı ve buna uygun bir ‘aile’ isteğinde olan AKP iktidarı, ‘yeni normal’ dediği bir dönem inşa ediyor. Ancak insanlar, artık AKP’nin bu politikalarından yılmış halde. Her gün en az bir kadın, erkek şiddeti ile öldürülüyor. AKP, İstanbul Sözleşmesi’ne ‘Aileyi yıkıyor’ sözleri ile karşı çıkıyor. Öldürülen kadınların büyük bir çoğunluğunun en yakınları olan erkekler tarafından öldürüldüğü gerçeği bize asıl olarak ‘Aile, kadınları öldürüyor’ sözüne götürüyor. İktidar sözleşmeden rahatsız, çünkü gerici erkek egemen aklına kadınların özgür olmasını sığdıramıyor.” “Hayatımız ve haklarımız için sokaklardayız” Kadınların sokaklarda hesap sormaya, direnmeye devam edeceğini vurgulayan Üçer, sözlerini şöyle tamamladı: “Toplumsal muhalefetin açık ara en dinamik kitlesi olan kadın hareketi gerçek bir duygudaşlık ile birleşiyor. Bunu bölmek hiç ama hiç kolay değil. Katilleri, tecavüzcüleri, tacizcileri tanıyoruz! Emine Bulut’u öldüren, Gülistan Doku’yu bulmayan, Şule Çet için ‘intihar’ diyen kişiler, sadece tek tek bir takım insanlar değiller. Kadın düşmanı politikalar, cezasızlıklar, ‘Bir kereden bir şey olmaz’ diyenler bu memlekette oldukça biz kadınların mücadelesinde dur durak yok. Bizler hayatımız ve haklarımız için sokaklardayız.” Mardin Şahmaran Kadın Platformu Üyesi Gülizar İpek de, kadına yönelik şiddetin kadın düşmanı bir politika çerçevesinde yürütülen sistematik bir durum olduğunu bu nedenle taciz, tecavüz ve cinayetlerin politik olduğunu söyledi. Hükümetin İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceğine yönelik açıklamalarının da bu politikaların bir devamı olduğunu savunan İpek, sözleşmeyi şöyle tanımladı: [caption id="attachment_192382" align="alignright" width="194"] Mardin Şahmaran Kadın Platformu Üyesi
Gülizar İpek[/caption] “İstanbul Sözleşmesi, kadınları ve çocukları ev içi şiddet dahil her türlü şiddetten koruyan, her türlü ayrımcılığı reddeden ve cinsel yönelim temelli tüm ayrımcılık biçimlerine karşı mücadele edilmesi, şiddete maruz bırakılan kadınların zararlarının karşılanması ve şiddet uygulayan kişilerin cezalandırılması konularında sözleşmeyi imzalayan devletlere sorumluluklar yükleyen bir sözleşmedir. Bu sözleşmede asıl amaç; toplumsal cinsiyet rollerinden herkesi kurtarıp fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti engellemektir.” İpek, cinsler arasında eşitliği sağlayan böyle bir sözleşmeden, kadınları ev içine hapseden, kadının ses çıkarmasını istemeyen erkek egemen iktidarların ve cemaatlerin rahatsız olmasının beklenen bir durum olduğuna dikkat çekti. Sözleşmenin iddia edildiği gibi aile yapısını bozduğu için değil, kadın üzerinde kurulan erkek hegemonyasını engellediği için istenmediğini belirten İpek, “Biz kadınlar, İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın çekilmesini asla kabul etmeyeceğiz” dedi. İpek, “Bu konuda, düşündüklerinden de fazla kararlıyız. Her yerde örgütlü mücadelemizle alanlarda olacağız. Tüm baskılara rağmen alanları terk etmeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmeyeceğiz” dedi. İpek, tüm kadınları daha fazla örgütlenmeye, kolektif bilinci tüm topluma yaymaya çağırdı. [caption id="attachment_192381" align="alignright" width="168"] Avukat Tuba Torun[/caption] “Sözleşme şiddete uğrayan herkesi korumaya alır” İstanbul Sözleşmesi’nin bir Avrupa Konseyi sözleşmesi olduğunu hatırlatan Avukat Tuba Torun ise “Bu sözleşmeyi imzalamak temel olarak demokratik ilkeleri Avrupa Konseyi’nin hayata geçirmeye çalıştığı ilkeler doğrultusunda hareket ettiğiniz ya da etmeye çalıştığınız anlamına gelir. Sözleşmeyi imzalamak önemli olduğu kadar çekilmek de o kadar kolay değildir” uyarısında bulundu. Avukat Torun, sözleşmenin önemine ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “İstanbul Sözleşmesi’nde kadına yönelik şiddeti tanımlarken ‘toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan şiddet’ der. Yani bir toplumsal cinsiyet vurgusu yapar. Dolayısıyla yalnızca kadınları değil LBGTİ+ları da yani şiddete uğrayan herkesi koruma altına alır. Böylesine geniş kapsamlı ve ülkelere şiddeti önlemek için bütüncül politikalarla hareket etme ödevi veren onun dışında ne yapılması gerektiğini tek tek anlatan bir sözleşmeyi ortadan kaldırmaya çalışmak mantıksızlıktır.” İktidarın sözleşmeyi kadınların özgürlüğü önünde temel bir engel olarak gördüğünü söyleyen Torun, sözleşmenin kaldırılmasına engel olmak ve sözleşmenin uygulanması için mücadelelerine devam edeceklerini belirtti.