Kış geliyor, klima kullananlar için covid 19 riski artıyor

Bilal Seçkin / ANKARA Kış aylarında, ısıtmanın etkisiyle, iç hava daha kuru olduğundan koronavirüs riskinin daha da artacağını söyleyen Klima Sistemleri Uzmanı Filiz Pehlivan, klimaların kullanımı ile hastalık oluşumu arasında doğrudan ilişkinin olduğunu ifade etti. Ankara Tabip Odası Başkanı (ATO) Ali Karakoç ise hükümetin sağlık yönetimini şeffaf olmaya çağırdı. Koronavirüs insanlığı etkisi altına almayı sürdürüyor. Dünya genelinde vaka sayısı 40 milyonu aşarken, virüs, 1 milyon 160 binden fazla kişinin hayatının kaybetmesine neden oldu.Türkiye’de ise koronavirüs vakaları gün geçtikçe artıyor. Kış aylarının yaklaşması ile vaka sayılarının daha da yükseleceği tezi ileri sürülüyor. Havaların soğuması ile insanların evlerine kapanacak olması klima kullananlar açısından riski artıracak mı? Bu soru da son günlerin önemli bir tartışma konusu. Makina Mühendisi ve Klima Sistemleri Uzmanı Filiz Pehlivan koronavirüs ile havadaki nem oranı arasındaki ilişkiyi, Ankara Tabip Odası Başkanı Ali Karakoç ise hükümetin sağlık politikasını ve koronavirüsün geldiği son aşamayı 24 Saat’e değerlendirdi. “KÜÇÜK DAMLACIKLAR İKİ, ÜÇ GÜN AKTİF KALABİLİR“ Kış aylarında düşen bağıl nem oranının yaratacağı tehlikeden söz eden Makina Mühendisi ve Klima Sistemleri Uzmanı Filiz Pehlivan, Bilim insanları ve Dünya Sağlık Örgütü’nün koronavirüsün hava yoluyla yayılım mekanizmasını kabul ettiğini ve bunun önemli olduğunu söyledi.Öksürme, konuşma, şarkı söyleme gibi nefes alıp verme ile ortama yayılan damlacıklardan dolayı enfekte olunabileceğinin kabul edildiğini belirten Pehlivan,”Küçük damlacık çekirdekleri (10 mikron) kuru havada genellikle milisaniye içinde kuruyan damlacıklardır ve iç ortam havasında 3 saat ve oda yüzeylerinde 2-3 gün aktif halde kalabiliyor. Havada kalma süresi damlacık çapına ve ortam koşullarına göre çok daha uzun olabiliyor” dedi. “KIŞ AYLARINDA RİSK ARTACAKTIR” Bağıl Nem’in birçok etkisinin olduğunu aktaran Pehlivan, “SARS-CoV-2 dahil olmak üzere yağ tabakası ile çevrili-zarflı virüslerin, kuru hava koşullarında yani düşük bağıl nem değerlerinde, havada daha uzun süre aktif olarak kaldıkları ve enfeksiyon riskini artırdığı düşünülmektedir. Özellikle kış aylarında, ısıtmanın etkisiyle, iç hava daha kuru olduğundan bu risk artacaktır” ifadelerini kullandı. “VİRÜSLERİN ENFEKTİVİTESİ DE DÜŞÜK NEM İLE ARTAR” Kış aylarında, özellikle solunum yolları ile bulaşan viral hastalıkların artışı, büyük ölçüde insanların kapalı ortamlarda, daha yoğun bir biçimde bir araya gelmelerinden kaynaklandığını söyleyen Pehlivan, şu bilgileri paylaştı: “Nem, ortama saçılan virüs yüklü damlacıkları yere doğru yöneltirken insanların virüs yüklü parçacıkları soluma olasılığını azaltır, kuru hava ise yayılmayı kolaylaştırır ve kışın havanın daha kuru olması da bulaşmaya destek olur. Normal insan vücudu solunum yolu enfeksiyonlarını önlemede mükemmel bir koruma sistemine sahiptir. Ağız ve nefes borusu hava yolu üzerinde kademeli bir filtre görevi görür. Bağıl nemin, solunum yolu boyunca virüsün enfeksiyona yol açma olasılığını etkilediği bulunmuştur. Kuru havayı soluduğumuzda akciğerlerdeki mukoza zarı kurur, akciğerlerden kana geçiş olursa da enfekte oluruz. Havadaki nem, bağışıklık sistemimiz açısından önemlidir ve vücudumuz kuru bir ortamda zararlı organizmalarla gerektiği gibi savaşamaz. Ayrıca virüslerin enfektivitesi de düşük nem ile artar.” Minimum nem oranının yüzde 40 olarak kabul edildiğine dikkat çeken Pehlivan, yapılan çalışmaların ise yüzde 80 ve üzerindeki bağıl nemin Covid-19 virüsünü nötralize etme eğiliminde olduğunu gösterdiğini aktardı. Pehlivan, “Bütün faktörler dikkate alındığında, insanlar için ideal ortam bağıl nem seviyesi yüzde 40-60 olarak kabul edilir. Özellikle toplu halde bulunulan kapalı alanlarda bağıl nemin yüzde 40-60 arasında kalması için ısıtma-havalandırma-klima sistemlerinde önlem alınmalıdır” dedi. “KLİMALARIN KULLANIMI İLE HASTALIK OLUŞUMU ARASINDA DOĞRUDAN BİR İLİŞKİ VAR” Salgının ilk gününden beri klima sistemleri üzerine de önlemlerin alınması gerektiğine dikkat çektiklerini belirten Pehlivan, klima sistemlerinin koronavirüs salgınındaki yerini ise şöyle anlattı: “Bugüne kadar gerçekleşen bulaşmaların yüzde 90’ının, toplu taşıma, iş yerleri, restoranlar, barlar, et entegre tesisleri, düğün ve cenazeler gibi sosyal toplanmaların olduğu kapalı ortamlarda gerçekleştiğini biliyoruz. Taze havanın sağlandığı ısıtma-havalandırma-klima sistemleri virüsle mücadele için önemli bir araçken, taze hava yoksunluğu dolayısıyla iç ortam kalitesinin düşük olması riskli bir durumdur. Araştırmalar, yüksek oranda iç hava ile yapılan havalandırma ve iç havayı döndüren klima cihazlarının kullanımı ile hastalık oluşumu arasında doğrudan bir ilişki olduğunu göstermiştir. Aynı havanın sirküle edildiği durumlarda, insanların hava kaynaklı bulaşıcı bir hastalığa yakalanma riski yüksektir. İç havayı döndüren mevcut sistemlerde, bu boyuttaki virüsleri tutabilecek filtreler ne yazık ki mevcut değildir. Mecbur kalınmadıkça iç hava ile çalışan klima cihazları toplu halde bulunulan mekanlarda kullanılmamalıdır.”

[caption id="attachment_196296" align="alignright" width="287"] Ankara Tabip Odası Başkanı (ATO)
Ali Karakoç[/caption]

KARAKOÇ: “KORUYUCU SAĞLIK POLİTİKALARININ UYGULANMASINI İSTİYORUZ” Kamusal bir hizmet olan sağlık hizmeti sunumunun hükümet tarafından özelleştirildiği belirten Ankara Tabip Odası Başkanı Ali Karakoç ise, “Uygulanan sağlık politikaları ile sağlık bir hak olmaktan çıkarıldı, ‘paran kadar sağlık’ anlayışı uygulanmaya başlandı. Sağlık hizmeti sunumu sadece tedavi ve bakım hizmetlerine daraltıldı. Koruyucu sağlık hizmeti terk edildi. Bir dönem kendi aşısını üreten bir ülke konumundan aşı ithal eder duruma düşürüldük” dedi. Ülkede yaşayan herkese eşit, ulaşılabilir, nitelikli ücretsiz sağlık hizmeti sunumunu savunduklarını söyleyen Karakoç, sağlığı anayasal bir hak olarak gördüklerinin altını çizdi. Karakoç, “Sağlık politikalarının toplumun gereksinimlerine göre belirlenmesini savunuyoruz. Koruyucu sağlık politikalarının uygulanmasını önceliyoruz. Sağlık başkanlığının tek ve öncelikli görevi tüm yurttaşların yani toplumun sağlığını korumaktır. Bir hekimin görevi ise, baskı ve zor altında olsa da tehdit edilse bile klinik bilgisini ve becerisini hastasının sağlığı ve esenliği için kullanması gerekiyor. Bu evrensel tıbbi etik ilkemiz yüzyıllardır uygulana gelen ve hekimlik yeminin bir parçasıdır. Yani Sağlık Bakanın pcr testi pozitif vaka=hastayı toplumdan bilerek ve isteyerek gizlemesi kabul edilir bir durum değildir. Sağlık bakanı bir siyasetçi olarak topluma karşı sorumluluğunu yerine getirmemiştir ve bir hekim olarak da evrensel bir etik ilkeyi çiğnemiştir. Artık o koltukta oturmaması gerekiyor” ifadelerini kullandı. “Sağlıkçılarımız ciddi tükenmişlik yaşıyorlar” Hükümetin, salgının başlangıcından itibaren şeffaf olmayan, toplum ve bilim insanları ile paylaşılmayan verilerle sağlıklı bir süreç yürütemediğini söyleyen Karakoç, “Erken yeniden açılma ile birlikte başta Ankara olmak üzere Anadolu’nun birçok ilinde nisan ve mayıs aylarında kaydedilen vakaların kat kat üstünde vakamız var. Polikliniklere başvuran hasta sayısı en az 2-3 kat arttı. Ağustos ayının ortalarından itibaren yataklı tedavi servislerine ve yoğun balım ünitelerine hasta yatırmakta yer sıkıntısı yaşıyoruz. Sağlık emekçilerini iş yükü 2-3 kat arttı, çalışma yoğunluğu arttı, güvenceli çalışma alanlarında çalışamıyoruz. Kişisel koruyucu donanım eksikliği yaşıyoruz ve hız kesmeyen şiddet olaylarıyla karşılaşıyoruz. Sağlık otoriteleri ve yöneticilerinin mobing ve baskılarıyla karşılaşıyoruz. İş yükü dağılımı adil değil, dengesiz ve yöneticinin inisiyatifine terk edilmiş. Genç ve asistan hekim arkadaşların iş yükü çok artmış durumda. Eğitim alamaz haldeler, ekonomik kayıpları devam ediyor. Ciddi tükenmişlik yaşıyorlar. Sağlık çalışanları istifa ediyor ve emekli oluyorlar. Tüm bunlar uygulanan sağlık politikalarından kaynaklanıyor” diye konuştu. “Sağlık yönetimini şeffaf olmaya davet ediyoruz” Karakoç, öncelikle sağlık yönetimini şeffaf olmaya davet ederek, “Süreci sağlık meslek örgütleri, ilgili uzmanlık dernekleri, sağlık emek örgütleri ve bilim insanları ile birlikte yürütmeyi öneriyoruz. Yönetsel olarak epidemioloji (salgın) bilimine göre koruyucu sağlık hizmetini önceler; uygun eğitim almış okullarını bitiren ve atanamayan sağlık çalışanlarının atamasını derhal yaparak işe başlamak gerekiyor. Filyasyon işini ciddi olarak yürütmek gerekiyor. Sağlık çalışanlarını iş yükünü azaltmak ve uzun erimli olan bu süreçte onların sağlığını koruyarak toplum sağlığını korumaya çaba gösterilmeli. Dezavantajlı grupları; yoksulları, işsizleri, göçmenleri ve işçileri önceleyen ekonomik tedbirler alınarak çalışma alanında düzenlemeler yapılmalı. Toplu yaşamın zorunlu olduğu alanlarda; cezaevleri, askeri kışlalar ve çocuk esirgeme yurtlarında salgın önlemek için hijyen ve temizliğe önem verecek uygulamalar başlatılmalı” dedi.

Editör: TE Bilisim