Birsen GÜRDİL  Atatürk Bulvarı üzerinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın karşısında kaderine küsmüş gibi duran bina bildiğiniz gibi Ankara Devlet Opera ve Tiyatrosu binasıdır. Bugün başkentte yaşayanların hemen hemen pek çoğu bu yapının ilginç bir var oluşunu bilmediğini tahmin ediyorum Gerçekten de çevremde yaptığım bir araştırmaya aldığım cevap beni hiç şaşırtmadı. Sadece birkaç kişi “Daha önceleri Sergievi idi” demelerine kaşı her gün önünden gelip geçtiğimiz bu yapının geçmişini bilmediğimiz ortaya çıkmış oluyor. 1946 yılında Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin ve Cevat Memduh Altar, (Bu değerli insanlar Türk kültürünün ve opera müziğinin ülkemizdeki unutulmaz bestekârlardır.) Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye başvurarak yen ibir opera binasının acilen yapılmasını talep etmişlerdir. Maliye Bakan Nurullah Esat Sümer’e saygın bu üç kişinin isteğini ileten İsmet İnönü, 1931 yılında da Atatürk’ün emri ile Sergievi olarak inşa edilmiş bugünkü binanın opera sahnesi olarak hizmet vermesi kararlaştırılmıştır. Bu arada o yılların bütçe sıkıntısı nedeniyle yeni bir binanın hemen yapılmasının güç ve zor olduğuna karar veren yönetim. Açılan uluslararası yarışma sonucunda Şevket Balmumcu’nun ve İtalyan mimar PaoloViettiVioli’nin projeleri birinciliği paylaşmışlardır. Ne var ki bütçeden ayrılan 250 Lira ile İtalyan mimarın projesinin gerçekleştirilmeyeceğini bu nedenle yapının Türk mimar Şevket Balmumcu’ya yaptırılmasına karar verilmiştir. Sergievi binası gerçek anlamda uluslararası üslupta tasarlanmış, Türk mimarlığının iftihar edilecek bir yapısı olarak meydana getirilmiştir. 1946 yılında İsmet İnönü’nün onayı ile Opera binasına dönüştürülen bina 1946-1947 yıllarında Paul Bonatz tarafından o çağın özellikleri göz önüne alınarak opera binasına dönüştürülmüştü. Yerli malzeme ile ve temiz ir işçilikle tamamlanan binanın birçok dikkat çeken özellikleri de gelen konukların beğenisini yansıtıyordu. Salonun bir an önce bitirilmesi için sanat meslek enstitülerinde okuyan öğrencilerin geceli gündüzlü çalışmaları sonucunda opera binası aşağı yukarı 125 Liraya tamamlanmıştır. 1948 yılında 2 Nisan gecesi Cumhurbaşkanı İnönü’nünde katılımı ile perdelerini ilk kez Türk dinleyicilerine açan opera sahnesi Türk bestecilerinden Cemal Reşit Rey’in eseri olan Birinci Senfoni’nin, Ulvi Cemal Erkin’in Keman Konçertosu’nun ve Necil Kazım Akses’in bestelediği Ballad’ın ilk seslendirilişi yapılmıştır. 2 Nisan 1948 yılının bu güzel gecesinde ayrıca Ahmet Akses Saygun’un lirik dram olarak ifade edilen üç perdelik Kerem Operası’nın birinci perdesinin birinci sahnesi dünya prömiyeri de gerçekleştirildi. Adnan Saygun’un büyük opera (Grand opera) türünden azılan ilk ulusal opera olarak dünya müzik tarihinde yerini de almıştır. Cumhurbaşkanlığı filarmoni orkestrası eşliğinde sunulan bu muhteşem gala, başta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü olmak üzere beğeni ile alkışlanmıştır. İşte o tarihten bu yana Ankara Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü olarak birbirinden değerli operaların ve tiyatro oyunlarının sahnelendiği bu tarihi melez bina ne yazık ki bugünlerde sanatseverlerin ihtiyaçlarına cevap veremeyecek duruma gelmiştir. Sahnesi büyük opera ve baleler için oldukça küçük almaktadır. Orkestranın yer aldığı bölüm ihtiyaca cevap veremeyecek durumdadır. Salon ise nüfusu beş milyonu bulan bir toplumun rahat izleyebileceği bir yer olmaktan çok uzaktır. Kısacası bu günkü salon ve sahne opera, bale, tiyatro, sinema galası için, film festivalleri içinse de teknik yeniliklerden uzak bulunmaktadır. Bir melez bina olarak yine de yıllarca topluma h9izmet veren binada o6toparkta arı bir sorun yaratmaktadır. İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılıp, yerine çağın gereçleri ile donatılmış simge bir bina olarak hizmete girmesini sabırsızlıkla beklediğimiz İstanbul ATM’nin yanı sıra Ankara’ya da yen bir opera-tiyatro binasının yapılması şarttır. Yıllardan beri yapımlı yılan hikâyesine dönen Ankara Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestra binası ne yazık ki yıllardan beri kapılarını sanatseverlere açmakta gecikmektedir. Dünya’da pek çok şehir sahip oldukları opera binaları ile tanınmaktadır. İnşallah İstanbul AKM’de uluslararası öyle bir unvanla tanınır. Bu arada Hürriyet Gazetesi’nde bakış adlı köşesindeki günlük yazılarını zevkle okuduğum hocam Doğan Hızlan’ın yeni opera binası hakkında yapılması gereken ve elzem olan bu uyarılarının yeni binada uygulanması muhakkak ki çok yerinde olacaktır. Umarım Başkent Ankara’da çağın en görkemli bir opera ve tiyatro binasına kavuşur.