Bu ülkenin yeniden var oluşunu sağlayan Büyük Atatürk’e, benim tabirimle “Muhteşem Türk”e “dinsiz” deme cür’etini gösteren O adamı anlatmak istiyorum. O’nunla aynı dönemde Kültür Bakanlığı’nda çalışmıştık. Sivaslı olan Bakan Tevfik Koraltan, O’nu Müsteşar Yardımcısı yapmıştı. 12 Eylül müdahalesi olunca Bakanlığa rahmetli Cihad Baban, Müsteşarlığa da Korgeneral Kemal Gökçe getirildi. Kemal Gökçe, bir askerden beklenmeyen bilgi ve yönetimle kısa zamanda kendini kabul ettirdi. Çok iyi bir müsteşar oldu. O yıllarda UNESCO’nun da girişimiyle Atatürk’ün 100. Doğum Yıldönümü kutlanıyordu. Bizimki müsteşar yardımcılığı görevinden alınmıştı ama, bu komitede müşavir olarak O’na da görev verilmişti. İtiraz etmedi, komitede yararlı çalışmalara imza attı. O dönemde basılan birçok yararlı kitabı O’nun önerdiğini biliyorum. Atatürk’e bu denli düşman olabileceği aklımın köşesinden bile geçmezdi. Modaya mı uymuştu? Samimi değil miydi?  Atatürk’e “dinsiz” derken, “kendini bir yerlere pazarlama ihtiyacı mı duydu?” Sorularını sormadan edemiyorum. Hakkını yemeyelim; Türkçeyi en iyi kullananlardandır. Şairdir, şair ruhludur. Azerbaycan göçmeni bir ailenin çocuğudur. Türklük ve milliyetçilik şuuruyla beslenmiştir. Atatürk’e düşmanlığını, Neden Atatürk’e “dinsiz” dediğini çözemedim. Oysa, fazla dindar birisi de değildi. Cuma namazları dışında bir vakit namaz kıldığına şahit olmadım. Eşinin başı açıktı. Modern-muhafazakâr diyebileceğim bir ailesi vardı. Bir “dinsiz” dediği adama bakıyorum, bir O’na. Dinsiz dediği ezanı, bayrağı, vatanı kurtarmış, O ise dinin hiç sevmediği şeyi yapıyor: “ iftira!” Atatürk elbette dinsiz değildi. Halk, dinini anlasın diye Kur’an-ı Kerim’i ve Hadisleri Türkçeleştiren bir  lider nasıl dinsiz olabilir? Kaldı ki Atatürk’ün inancını sorgulamak aciz kulların değil, yalnızca Allah’ın yetkisinde olan bir husustur.             Ne diyebilirim;             Yazıklar olsun!