Salgın devam ederken okulların açılması tartışmalarına katılan TTB üyesi Dr. Mengüç, bunun ne bilim ne vicdan ne de ahlaken açıklanacak bir durum olmadığını belirtip “Birinci dalganın ikinci pik dönemini yaşıyoruz” dedi. Klinik psikolog Ünlü ise çocuklardaki yoğun kaygı ve belirsizliğin öğrenmeyi olumsuz etkileyeceğini bildirip bu dönemde fiziksel mesafe ve duygusal yakınlığa ihtiyaç olduğunu vurguladı

Eda Narin - Yazı dizimizin dünkü ilk bölümünde Türkiye’de salgın sürerken açılması planlanan okullar ile ilgili Eğitim-Sen ve Veli-Der’den yetkililerin değerlendirmelerine yer vermiştik. Bugün ise okulların açılması ile başlayacak olan yüz yüze eğitim konusunda Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konsey üyesi Dr. Samet Mengüç ve Klinik Psikolog Emine Ünlü ile görüştük, onların değerlendirmelerini aktaracağız. “Birinci dalganın ikinci pik dönemini yaşıyoruz” Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konsey üyesi, genel cerrahi uzmanı Dr. Samet Mengüç, öncelikle Türkiye’de pandeminin Mart-Nisan-Mayıs aylarına oranla çok daha yaygın olan seyrettiği bilgisini paylaştı. Dr. Mengüç, Türkiye’nin son durumuna ilişkin olarak “11 Mayıs’ta AVM’lerin açılması kararı ve 1 Haziran’dan itibaren alınan ‘Normalleşme’ ya da doğru tanımıyla ‘Yeniden açılım’ kararlarından sonra pandemi giderek yeniden artmaya başladı. Birinci dalganın ikinci pik dönemini yaşıyoruz diyebilirim” değerlendirmesinde bulundu. “Ne bilim ne vicdan ne de ahlaken açıklanacak bir durum değil” Türkiye’nin 1 Haziran sonrası “sürü bağışıklığı” denilen yolu tercih ettiğinin altını çizen Dr. Mengüç, şunları söyledi: “Pandemi ile mücadelenin ana yöntemleri olan koruyucu önleyici tedbirleri tamamen bırakılarak, hastalıklı insanları hastanede karşılayan bir pandemi ile mücadele seçilmiştir. Bu yöntem doğru bir mücadele yöntemi değildir. Ağustos ayı ortalarında hâlâ yükselme trendinde olan bir salgında 15-20 gün sonrasında okulların açılması ne bilim ne vicdan ne de ahlaken açıklanacak bir durum değildir. Beklentim okulların belirtilen tarihte açılmamasıdır.” “Sermayeyi gözeten bir yaklaşım” Salgın döneminde okulların açılmasını ise Dr. Mengüç, şöyle yorumladı: “Tamamen sermayeyi gözeten, toplum sağlığını önemsemeyen bir yaklaşım olduğunu söyleyebilirim. Okullar, pandeminin sönümlendiği bir tarihe dek açılmamalıdır ve bu tarihi şimdiden öngörmek de mümkün değildir. Okulların açılma tarihi sağlık, eğitim, ekonomi, sosyal bilim insanlarının ve bu alan emekçilerinin katılımlarıyla alınacak kararlarla belirlenmelidir. Pandemi ile mücadele, güvenirliği olmayan algı bilgisi ile siyaset yapmayı yeterli gören siyasetçilerin egemen olduğu bir siyasete tek başına terk edilemeyecek kadar ciddi bir sorundur.” “Pandemi sadece tıbbi bir mesele değildir” Türkiye’de vaka sayısının artış eğiliminde olduğu bir dönemde okulların açılmasının ne gibi tehlikelere yol açacağına ilişkin olarak Mengüç, “Pandeminin en büyük bulaş nedenlerinden birisi kalabalıklar, kapalı ortamlar ve nüfus hareketleridir. Okullar bu üç riski barındıran alanlardır. Evet, okul çağı yaş grubu Covid-19 açısından en az riskli nüfustur ancak tüm topluma bulaş açısından da en yüksek risk grubudur” uyarısında bulundu. Okulların açılması ile öğrencilerle birlikte öğretmen, temizlik görevlileri, servis çalışanları, yemekhane personeli ve velilerin de aynı risklere sahip olduğunun altını çizen Mengüç, Alman hekim Rudolf Virchow’un 170 yıl önce söylediği “Pandemi, sadece tıbbi bir mesele değildir” cümlesine atıfta bulunup sözlerine şöyle son verdi: “Tıbbi mesele olmakla birlikte pandemi, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve politik bir meseledir. Pandemiyle mücadelede tıbbi önlemler ve tedavilerle birlikte, sosyal, ekonomik ve politik düzenlemelerle topyekün mücadele gerektirir. Aksi halde toplumlar ve insanlar pandemilerden çok büyük zararlar görürler. En çok zarar görenler de ne yazık ki kronik hastalıklı insanlar, yoksullar, emekçiler, göçmenler, yaşlılar gibi dezavantajlı gruplar olacaktır. Bunu değiştirmenin ve başarmanın yolu mevcut üretim ve paylaşım paradigmalarının değiştirilmesi ile mümkündür. Pandemi gibi tüm insanlığı ilgilendiren kriz dönemleri bu paradigmaların sorgulanması için birer fırsat dönemleridir. Herkese iyi sorgulamalar.” “Eğitim sürecinin her paydaşı için zor ve karmaşık bir süreç” Pandemi döneminde okulların açılmasının psikolojik boyutunu konuştuğumuz Klinik Psikolog Emine Ünlü, eğitim-öğretim sürecinin birçok belirsizliği taşıması nedeniyle öğrencilerin kaygılı olduğuna dikkat çekti. Ünlü, öğrencilerde hastalanma endişesinin de yoğun olduğunu belirterek, “Geleneksel eğitim sisteminin değişmek zorunda kalışı, yeni dönemin yeni yöntemleri ve yeni uygulamaları getirmek zorunda kalması da kaygıyı arttıran ve motivasyonu etkileyebilecek durumlar. Eğitim sürecinin her paydaşı için epey zor ve karmaşık bir süreç” dedi. “Yoğun kaygı ve belirsizlik, öğrenmeyi olumsuz etkiler” Uzun zaman sonra açılması planlanan okulların öğrenciler üzerinde yarattığı yoğun kaygı ve belirsizliğin öğrenme deneyimini olumsuz etkileyeceğine işaret eden Ünlü, sözlerine şöyle devam etti: “Şu anki mevcut düzen, dış dünyanın zararlı olduğuna vurgu yapan bir dönem. Öğrenciler bu durumun getirdiği kaygıyla dış dünyaya, yeni deneyime, öğrenme süreçlerine kapatarak kendilerini korumaya alabilirler. Bu da öğrenmede zorluklar getirebilir. Fakat elbette bu zorluklara rağmen, öğrenmeye, düşünmeye, anlamaya ve sindirmeye devam etmemizi sağlayan süreçlere herkesin çok ihtiyacı var. Eğitim hayatı da bu süreçlerin başında.” Öğretmenlerin de belirsizlik ve sağlık açısından öğrencilere benzer kaygıları taşıyabileceğini belirten Ünlü, “Onlar, öğrencilerin zorluklarını, kaygılarını da taşıdıkları için yükleri daha fazla. Pek çok öğretmenin geçtiğimiz dönemi çok daha yorgun, tükenmiş hissederek kapatmış olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu olağanüstü döneme ayak uydurup yeni yollar düşünmek, eğitim materyallerini uzaktan eğitim koşullarına adapte etmek, öğrencilerin geçirdiği duygusal karmaşaları yakalamak gibi yoğun sorumlulukları oldu” diye konuştu. “Bu dönemde fiziksel mesafe ve duygusal yakınlığa ihtiyaç var” Okullara dönüşün başlaması olasılığını değerlendiren Ünlü, böyle bir durumda “interaksiyon ve işbirliği”nin en çok ihtiyaç duyulacak konular olduğuna dikkat çekip sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu denli belirsizlik taşıyan yeni dönemde, her paydaşın olabildiğince açık, net ve şeffaf bilgilendirmelerle karşı tarafa bilgi verme sorumluluğu olmalı. Bu bilgilendirmeler öncelikle sağlık açısından gerekli elbette. Hem ailenin, hem okulun olası riskli durumları açıklıkla paylaşması çok önemli. Bu yeni süreçte öğrencilerin duygusal takibini de iyi yapmak çok önemli. Keza öğretmenlerin kaygıları da kurumlar tarafından daha çok kapsanmalı. O nedenle bu dönemde okul, öğrenci ve öğretmenlerin karşılıklı güvene, açıklığa, fiziksel mesafeye fakat bir o kadar da duygusal yakınlığa ihtiyacı büyük.” En büyük koruyucu faktör: Güvende hissetmek Zorlu geçeceği tahmin edilen eğitim-öğretim döneminde herkesin kendini güvende hissetmesinin en büyük koruyucu faktör olduğunun altını çizen Ünlü, bir diğer önemli zorluğun da sosyal izolasyon olduğunu belirterek “Sosyal izolasyonu azaltacak işbirlikleri, farklı şekillerde temas kurma yönetmeleri geliştirmek yine her paydaş için oldukça önemli bir koruyucu faktör” ifadesini kullandı. Ünlü, yeni eğitim-öğretim dönemine ilişkin görüşlerini şöyle tamamladı: “Yeni dönemin eğitim öğretim beklentileri, içinden geçtiğimiz durumun oldukça kaygı verici, ruhsal dünyayı sarsıcı bir durum olduğu unutulmadan kurgulanması, fiziksel ve ruhsal sağlığın ön plana konarak, eğitim öğretim süreçlerinin düzenlenmesi önemli. Yoğun kaygı taşıyan hiçbir çocuk, layığıyla öğrenemez, kavrayamaz, bir bilgiyi içselleştiremez. O nedenle eğitim hayatındaki somut çıktı ve kazanımların yerini sindirmenin, düşünebilmenin, duygularını anlamlandırılabilmesi gibi kavramların almasının önemi bu dönemde hiç olmadığı kadar önemli olmalı.”
Editör: TE Bilisim