Romanlar, yıllardır bu topraklarda “öteki” olmanın dayanılmaz zorluğunu yaşıyor. Eğitim, barınma, istihdam ve yoksulluk gibi sorunların üstesinden gelmeye çalışırken bunlara bir de ayrımcılık ekleniyor. Üstelik bu tavır, aynı inancı paylaştıkları Alevi kardeşlerinden gelince daha ağır oluyor

Hemra Nida / İSTANBUL- Dünyanın dört bir yanına dağılan ve köklü geçmişe sahip olan Romanlar, yıllardır bu topraklarda “öteki” olmanın dayanılmaz ağırlığını yaşıyor. Eğitim, barınma, istihdam ve derin yoksulluk gibi üstesinden gelmeye çalıştıkları sorunların üzerine bir de ayrımcılık ekleniyor. Üstelik bu tavır, aynı inancı paylaştıkları Alevi kardeşlerinden gelince daha ağır ve acıtıcı boyut kazanıyor. Erdoğan Şener, Niyazi Buluter ve Necla Buluter hak temelli çalışan Roman sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden. Kimliklerinden dolayı maruz kaldıkları sosyal dışlanmayla yeterince savaştıklarını bildiren bu temsilcilerle, nasıl mücadeleye mecbur bırakıldıklarını konuştuk.  “Bu ülkede kiracı değil, ev sahibiyiz” Avrupa Birliği Konseyi Roman Forumu Türkiye Temsilcisi Erdoğan Şener, çocukluğuna ait ilk hatıraların bile kimliğinden ötürü dışlanmak üzerine kurulu olduğunu anımsatıp şunları söylüyor: “İlkokula 1,5 ay geç başladım. Roman olduğumu bilen çocuklar, benimle aynı sıraya oturmadı, döverek masanın altına soktular. Öğretmen gelince beni onların yanından kaldırdı ve sınıfta kalmış çocukların yanına oturttu. Hatırladığım ilk dışlanma budur.” Çocukluğundan itibaren buna benzer birçok olayla karşılaştığına değinen Şener, sırf Roman oldukları için pazar yerlerinden tezgâhlarının kaldırıldığını, kahvehanelerden çıkarıldıklarını, zaman zaman nezarethanelere götürülüp bekletildiklerini söylüyor. Roman olmak bir yana Alevi olmaktan ötürü de sıkıntı çektiğini aktaran Şener, asker ocağında yaşadığı bir olayı şöyle aktarıyor: “Sabah sporuna çıkmıştık. Bölüğümüzün başında Alevi bir çavuş vardı. Koşarken önümüzden tavşan geçince inancımız gereği çavuş bizi geri çevirdi, ters istikamette koşmaya başladık. Asteğmen bu hareketinden dolayı ona çıkışmıştı.” Karşılaştığı onca ayrımcılığa rağmen “öteki” olmayı asla “içselleştirmediğini” vurgulayan Şener, kimsenin kimseden üstün olmadığını altını çiziyor. Şener, Romanların bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olduğunu, vergi verdiklerini ve askerlik yaptıklarını dile getirip sözlerini şöyle bitiriyor: “Kimse bizi bu ülkede kiracı gibi görmesin, Romanlar, 950 yıldan beri Anadolu’da var, bundan sonra da var olacağız. Ülkemiz için elimizden geldiği kadar çalışacağız.” “Alevi toplumu da bizi hizmetkâr olarak görüyor” Gaziantep Abdallar Yardımlaşma ve Kültür Derneği Başkanı Niyazi Buluter, hem göçebe Abdal Roman olmaktan hem Alevi olmaktan ötürü çok zorluklar yaşadığını belirtiyor. Alevi toplumunun da herkes gibi Romanları hizmetkâr olarak gördüğüne değinen Buluter, değerlendirmelerine şöyle devam ediyor: “Aynı inanca sahibiz ama bizi Alevi’den saymıyor, kendileriyle eşit görmüyorlar. Karşılaştığımızda ‘Bunlar çingene’ deyip yukardan bakıyorlar. Yanlışlarını dile getirecek olsak ‘Sen bize akıl verecek durumda değilsin’ diyorlar. Roman olarak birçok şeyle mücadele ediyoruz, Alevi Roman olarak ayrıca mücadele etmek zorunda kalıyoruz.” Aynı Allah’a, peygambere inandıklarını, Ali sevgisinde buluştuklarına işaret eden Buluter, cemevlerinden dışlanmak istemediklerini bildiriyor. Her şeyin konuşularak çözüleceğine inanan Buluter, muhatap alınmak istediklerini vurgulayıp “Biz sizi dinliyorsak sizde bizi dinleyin. Bizim de sizin kadar inançlı ve bilgili olduğumuzu bilin, yukardan bakmayın, toplumumuza kulak verin” diyor. Ötekileştirilmeden yaşamak istediklerine dikkat çeken Buluter, devlet politikalarının bu konularda yetersiz olduğunu, mevcut politikaların icraata dönüşmediğini dile getiriyor. Buluter, son olarak kendilerini dışlayanlara bakış açısını değiştirmelerini ve eşit bireyler olarak görülmek istediklerini söylüyor. “Çok kimlikli bir kadın olmak daha zor” Gaziantep’teki Roman kadın ve çocuklar için çalışmalar yürüten Necla Buluter de, göçebe Abdal Roman ve Alevi olarak her yerde dışlandıklarından yakınarak şunları anlatıyor: “Hacıbektaş anma törenlerine geliyoruz, orda dışlıyorlar. Cemevlerine gidiyoruz, istemiyorlar. ‘Onlar Roman, onlar Abdal’ diyerek bizi hem mekânların, hem toplumun dışına itiyorlar. Sonra da dışarıda çadır kurdular diye şikâyet ediyorlar ama bizi buna mecbur ediyorlar.” Kimlikleriyle kabul edilmek istediklerini, kendilerine sahip çıkılması gerektiğini belirten Buluter, toplumun eğitilmesi tavsiyesinde bulunup Gaziantep’te açtıkları toplum merkezinde kadın ve çocuklara çeşitli kurslar verdiklerini aktarıyor. Sivil toplum çalışmalarıyla ellerinden geleni yaptıklarını anlatan Buluter, kimliklerinden ötürü iş bulamayan gençlere iş verilmesi, sokakta suça bulaşan çocukların eğitime ve spora yönlendirilmesi konusunda da kamu kuruluşlarından destek beklediklerini bildiriyor. Buluter’in ifadesiyle, “dert çok” ama derde çare yok. Çünkü kimliklerinden dolayı ciddiye alınmıyorlar. Birden fazla kimliğe sahip olmanın zorluklarına değinen Buluter, tüm bunlara kadın olmanın zorluğunu da ekleyip “Bir yere gittiğimizde, giyimimiz veya konuşmamıza bakarak bir şey bilmediğimizi düşünüyorlar ama yanılıyorlar. Buradan Roman kadınlara da sesleniyorum. Artık kendinizi gösterin, ‘Biz varız’ deyin, kendiniz de okuyun, çocuklarınızı da okutun” çağrısıyla sözlerini bitiriyor.