"Türkiye'nin misyonu tam bağımsızlık olmalı"

Sözcü köşe yazarı, gazeteci Yılmaz Özdil, Gazeteciler Cemiyeti Basın Evi’nde düzenlenen söyleşide mesleğe ve gündeme ilişkin genç iletişimcilerin sorularını yanıtladı

Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) finansmanı ile yürütülen “Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi” programı (M4D) kapsamında, Basın Evi’nde gerçekleştirilen söyleşinin konuğu gazeteci Yılmaz Özdil oldu. Özdil, genç meslektaşlarıyla gazetecilik ve gündeme ilişkin bir sohbet gerçekleştirdi.
Etkinlikte konuşma yapan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, “Basın ve ifade özgürlüğü açısından karanlık olarak tanımlayacağımız bu dönemde, her şeye rağmen cesareti yüreğinde sizin için taşıyan insanlar var” dedi
SULTAN YAVUZ - Sözcü köşe yazarı, gazeteci Yılmaz Özdil, Gazeteciler Cemiyeti Basın Evi’nde düzenlenen söyleşide mesleğe ve gündeme ilişkin genç iletişimcilerin sorularını yanıtladı. Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen ve Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen “Demokrasi için Medya/ Medya için Demokrasi” programı (M4D) çerçevesinde, Basın Evi’nde düzenlenen etkinliğin konuşmacısı Özdil, soru ve cevap şeklinde ilerleyen etkinlikte, genç gazeteci adaylarına umutlu olmaları gerektiğini vurguladı. Motivasyonunu ve gücünü Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nden aldığını belirten Özdil, “Türkiye’nin tek çıkış yolu, ülkenin kuruluş ayarlarına geri dönülmesinden geçiyor” dedi. Söyleşi öncesi “hoş geldin” konuşması yapan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, bu etkinliğin özel bir yanı olduğunu belirterek, kendisine köşe verilen herkesin gazeteci olmadığını, Özdil’in ise bu vasfı layıkıyla karşıladığını ifade etti. Bilgin şunları söyledi: “Geçtiğimiz hafta Prag’da katıldığımız bir panelde ‘Gazetecilik nedir?’ sorusuna, bir gazeteci, ‘Yazı yazmadığı değil, yazdığı için para alan kişidir’ cevabını verdi. Türkiye’de yazmaması gerekenlerin sayısı o kadar arttı ki, gerçeği yazanı arar olduk. Basın ve ifade özgürlüğü açısından karanlık olarak tanımlayacağımız bu dönemde, her şeye rağmen sizler için cesareti yüreğinde taşıyan insanlar var. Cemiyet olarak kırmızı çizgimiz, üyelerimizin cumhuriyete inanması ve Atatürk ilkelerinin savunucusu olması… Her türlü düşünceye açığız ama umutsuzluğa değil. Yarının aydınlık olacağına inanıp, mücadele etmeliyiz. Benim en büyük başarım, benden önceki Cemiyet Başkanlarımız Beyhan Cenkçi, Metin Toker, Cüneyt Arcayürek ve Atilla Bartınlıoğlu’nun cezaevine girmesi ama benim girmemem. Biz de hiç yılmadan bu yolun savunuculuğunu yapma amacındayız. Cumhuriyeti anlatan ilkelerin ve Gazi Mustafa Kemal’i anmanın gerektiğini gösteren bir gazeteciyle söyleşeceğiz. Kendisine teşekkür ediyor, aydınlık gelecekleri umutla selamlıyorum.” Bilgin’in ardından etkinliğin açılış konuşmasını yapan M4D Proje Koordinatör Yardımcısı Seva Ülman, Özdil’in her anlamda gerçek bir gazeteci olduğunu ifade ederek, Özdil’in iddialarının altını dolduran, yalandan kaçınan ancak keskin ve vurucu dilini de çekinmeden kullanan bir gazeteci olduğunu söyledi. Özdil hakkında bilgi veren Ülman şöyle konuştu: “Girit göçmeni bir ailenin çocuğu olan Yılmaz Özdil, İzmir Atatürk Lisesi’nin ardından, Ege Üniversitesi’nde gazetecilik okudu. Mesleğe 1982 yılında Yeni Asır’da başladı ve genel yayın yönetmenliğine kadar yükseldikten sonra, İstanbul’da çeşitli gazetede ve televizyonlarda üst düzey yönetici olarak görev aldı. Milliyet, Sabah, Hürriyet ve Star bunlardan bazıları… 2005 yılında Sabah gazetesinde köşe yazmaya başlayan Özdil, 2014 yılından beri Sözcü’de köşe yazarlığı yapmaktadır. Özdil’in dokuz adet yayınlanmış kitabı bulunuyor. 2018 yılında tam zamanların en yüksek tirajına yani bir buçuk milyona ulaşan Mustafa Kemal Atatürk kitabının yanı sıra, bazı kitapları da tiyatro için oyunlaştırıldı. Özdil, çeşitli STK ve üniversitelerden 600’ün üstünde ödüllerle taçlandırıldı.” Özdil, “Basın başta olmak üzere, monologdan çok diyaloğa önem vermeliyiz” Özdil, sunumuna başlarken, esprili bir dille başarılı bir öğrenci olmadığını ve İzmir’de bulunan “Kızlar Kahvesi” isimli mekânda çok takıldığı için aslında oradan mezun olduğunu belirtti. Üniversite yıllarında Gazeteciliğin Temel İlkeleri dersine davet edilen gazeteci Mehmet Ali Birand’da soru sormadığı takdirde dersten kalacağını öğrenen Özdil, sorduğu sorunun “Çıkabilir miyim?” olduğunu söyleyerek, ancak o dersten de geçtiğini ifade etti. Özellikle basın başta olmak üzere monologdan ziyade diyaloğun önemli olduğunu ve bu nedenle söyleşinin soru ve cevap şeklinde ilerlemesini istediğini kaydeden Özdil, dinleyicilerle sohbet havasında ilerleyen etkinlikte pek çok konuya değindi. Özdil, özellikle son dönemdeki yazıları nedeniyle karamsar bir tabloyu anlattığını ancak her zaman umudun var olduğunu genç meslektaşlarına hatırlatarak, “hayata gülümseyerek bakmaları” gerektiğini söyledi. Özdil, 2002 yılında AKP hükümetiyle tırmanan tarikat ve cemaat ilişkileri içinde güç bulan, kendi tarihini bilmeyen ve yurtsever olmaktan uzak bazı diyanet görevlilerinin Türk milletinin diyaneti olamayacağını belirtti. Milli Mücadele yıllarında müftü Mehmet Rıfat Börekçi’nin Mustafa Kemal ve askerlere yardım için biriktirdiği parayı verdiğini ve onun ilk Diyanet İşleri Başkanı olduğunu ifade eden Özdil, Börekçi gibi din adamlarının gerçek vatanseverler olduğunu kaydetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika ziyareti Bir dinleyicinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika ziyaretini ve ABD Başkanı Donald Trump’ın, Cumhurbaşkanı’nın medya ekibinde yer alan Hilal Kaplan’a “Siz gazeteci olduğunuza emin misiniz?” sorusunu nasıl değerlendirdiğini sorması üzerine Özdil şunları söyledi: “Yandaş medyanın Amerika Beyaz Saray’da rezil olmasından çok mutluyum. Trump bile onların gazeteci olmadıklarını biliyor. Aslında bu ziyarete gelmeden önce, Japonya’da G20 Zirvesi’nde ‘Bu kadar güzel adamı Hollywood’da bile bulamazsınız’ dedi. Bu tabloyu aynen burada da gördük. Detayları hep birlikte öğreneceğiz ama Trump’ın bakış açısını biliyoruz.” Özdil, AKP iktidarını nasıl gördüğünün sorulması üzerine, söz konusu iktidarı tükenmiş olarak değerlendirerek şöyle yanıt verdi: “2002 yılında AKP’nin Türkiye’de bir karşılığı vardı. Toplumda ekonomik krizin yanı sıra, din tüccarlarının sömürdüğü başörtüsü meselesi, medya patronlarının istediklerini bakan yaptığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri içinde kendisini memleketin sahibi sananlar vardı. Fakat 17 yılda, neye karşı çıkarak iktidara geldiyse, hepsinin en âlâsını yaptı. Son 31 Mart Seçimleri de, İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi de gösterdi ki, AKP bundan böyle seçim kazanamaz. 10 yıldır çok ağır muhalefet eksikliği yaşıyoruz ve muhalefet değişmeden iktidar değişmez.” “Trump’ın hayranlık söylemi hakaret olarak kabul edilmeli” ABD Başkanı Donald Trump’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hayran olmasının ne anlama geldiğini soran bir dinleyiciyi yanıtlayan Özdil, Trump’ın Türkiye medyasını yakından takip ettiğini, mültecilerle ilgili ırkçı söylemleri olduğunu ve diktatörleri çok sevdiğini belirtmesinin dikkat çekici olduğunu söyledi. Özdil, “Sisi için en favori diktatörüm diyen bir insanın bu söylemi bence hakaret olarak kabul edilmeli” dedi. Yazarlar Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın tutukluluk hâllerine ilişkin gelen soruyu da yanıtlayan Özdil, hem Ilıcak hem de Altan kardeşlerin küçükken babalarının siyasi nedenlerle evlerinden alınarak tutuklandıklarını ve idam edilebilecekleri ihtimalinin travmaya neden olabileceğini savundu. Özdil, “Bu travma belki öylesine tezahür etti ki, hayatları boyunca anti devletçi, anti askerci oldular. Bu nefret neredeyse onları FETÖ’cülerle işbirliği yapar hale getirdi. Ben günümüzde aynı travmayı yaşayan onlarca kız ve erkek çocuğu görüyorum. Bunun önlemi alınmazsa, önümüzdeki süreçte 1000 tane Ilıcak ve Altan olacak” dedi. Özdil, Türkiye’nin tek çıkar yolunun yüzünü Batı’ya dönerek bağımsızlığını koruması olduğunu ifade ederek, “Fransa veya da Norveç gibi ülkeler bu konuda örnek. Türkiye’nin misyonu tam bağımsız Türkiye olmalı. Tarikat, cemaat zırcahil bir atmosfer var ve NATO’dan çıkmak, beğenmediğin bir filmden çıkmaya benzemez. Dünya stratejisinde çok ağır sonuçları olur” dedi. Gazetecilerin ahlaki sorunlarının bugüne ait olmadığını, Cumhuriyet döneminde ve sonrasında da görüldüğünü belirten Özdil devamla şunları söyledi: “12 Eylül 1980 darbesine kadar nispeten saygın gazeteciler vardı. Ağırlıklı olarak da Ankaralı gazeteciler vardı. Darbeden sonra Atatürkçü geçinip, güya medyada çok sesliliği getirdik diyenler medya sermayesini oluşturdular. 12 Eylül’le saygın gazeteci azalmadı ama onlarca gazete çıkınca, gazeteci olmadığı için oralara niteliksiz kişiler yerleştirildi. Gazetecilik meslek olmaktan çıktı, iş oldu. Siyasetçi, müteahhit ve gazeteciliği herkes yapar oldu Türkiye’de. 12 Eylül gazetecilik vasfını ortadan kaldırdı. Televizyon hayatımıza girince gazete geri planda kadı ve bu nedenle tencere, nevresim dağıtmaya başladık. Ya da içeriği çok önemsenmeyen ansiklopediler… Oktay Ekşi’yi okutamayınca, Oktay Usta’nın ekşili köfte tarifini okuttuk. Derken internet teknolojisi sayesinde sosyal medya hayatımıza girdi. Türk medyası pespaye bir hâl aldı.” “Cumhuriyetin kazanımları sayesinde bugün Erdoğan da Cumhurbaşkanı olarak o koltukta oturuyor” Harf devriminin eleştirilmesi konusunda da görüşlerini sunan Özdil, Osmanlı döneminde erkek okuryazarların yüzde on olduğunu, çoğunun da asker ve gayrimüslimden oluştuğunu belirterek, aynı oranın kadınlar için binde bir’e denk geldiğini söyledi. Harf devrimi ile kısa sürede okuryazarlık kampanyası çerçevesinde halkın bundan yararlandığını ifade eden Özdil, bu konuda şunları ekledi: “Diğer ülkelerin halkları da bu sayede daha kolay Türkçe öğrenmeye başladılar. Latin alfabesi halkları kaynaştırdı ve Osmanlıca ile mümkün olmazdı. Osmanlı’nın yüceltilerek cumhuriyetin aşağılanmaya çalışıldığını görüyoruz. Baktığımızda tüm yöneticilerin halk çocuğu olduğunu öğreniyoruz ve cumhuriyetin kazanımları sayesinde bugün Erdoğan da Cumhurbaşkanı olarak o koltukta oturuyor. ATV’deyken son Osmanlı olarak, sarayda doğan son kişiyi Ertuğrul Osman’ı konuk etmiştim, Erdoğan da kendisine Türk pasaportu vermişti. Canlı yayında, kendileri için üzücü durumlar yaratsa da, şu andaki varlığını Atatürk’e borçlu olduğunu dile getiren Ertuğrul, cumhuriyetin kurulmasından memnun olduğunu söylemişti. Şimdi Osmanlı diyenlerin o programı izlemelerini isterdim.” “Gazetecilik şans ve yetenek işi” Yılmaz Özdil, birçok iletişim fakültesi açılması üzerine mesleğin geleceğine ilişkin neler düşündüğünü soran bir öğrenciye de şu cevabı verdi: “Gazetecilik şans ve yetenek işidir. Şanslıysan bir şekilde yükselirsin ama yetenekli olursan her zaman yükselme şansın vardır. Gazetecilik karabatak gibidir, battı sanırsın ama ağzında bir balıkla çıkar gelir. Birden bir haber gelir ve dünyanın en iyi gazetecisi olursun. Ahlaklı olmak, yalan söylememek en temel ilken olmalı. ABD’de, Avrupa’da, Japonya’da olduğu gibi medya sahipleri isterse madenci, isterse petrol sahibi olsun. Mesele gazetenin kârlı oluşudur, kâr elde edemiyorsa kapanmaya mecburdur, buna rağmen devam ediyorsa ortada bir yolsuzluk vardır. Türk siyaseti 30 yıllık yeni bir sürecin kavşağında ve medya el değiştirecek. Yeni bir çağ ve siyaset süreci başlıyor, bunu hepimiz ahlâklı bir şekilde kurmaya uğraşırsak, gazeteciler Cüneyt Arcayürek, Uğur Mumcu gibi saygın isimler yeniden medyaya yön verebilir ve başı Ankara basınının çektiği bir döneme gireriz. Umutlu olmalıyız.”