Birsen GÜRDİL Müzik dünyasında adını sonsuzluğa yazdıran Anadolu ozanı Selda Bağcan’ı başarılı sahne çalışmaları ile tanımamıza rağmen onu yurtdışında bizden daha çok tanıyan bir hayran topluluğu vardır. Her yıl yurtdışında düzenlenen gençlik, müzik festivallerinin özel konuğu olarak katılan Selda Bağcan, başarılı sahne çalışmaları arasında Elijah Wood, Antony Hegartg, Florence Welch gibi birçok dünya starları ile sahne çalışması yapmıştır. Dünyaca ünlü Rolling Stones dergisi ve Times gazetesi, Selda Bağcan’ı dünyanın efsane kadın seslerinden birisi olarak yazmıştır. İsrailli bir müzik topluluğu ile her yıl Avrupa’da düzenlenen Gençlik Festivallerinin aranan sesi olan Bağcan’ı, biz müzik severler ne kadar yakından tanıyoruz? Selda Bağcan’ın babası Selim Bağcan’ın bir veteriner olmasına rağmen kelimenin tam anlamı ile bir müzik meraklısı idi. Pek çok müzik aletini çalmasını biliyor, hata lise öğrencisi iken okul marşını bile bestelemişti. İşe böyle bir babanın ve öğretmen olan Fevziye’nin kızı olarak 1948 yılında çiftin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Ağabeyi savaştan sonra aileye katılan Selda’dan sonra Serter adlı kardeşi de 1950 yılında Bağcan ailesine katılmıştır. Sesi güzel olan baba Selim Bağcan, keman, mandolin, saksafon, flüt gibi müzik aletlerini çalabiliyor, okul marşları da besteleyebiliyordu. Evde her gün yapılan müzik çalışmaları Selda Bağcan’ı da etkilemişti. Bağcan ailesinin Muğla’daki mutlu yaşamları babasının 1957 yılında Van’a tayini ile bozulmuştu. Altı yıl Van’da yaşamlarını sürdürmüşlerdi. Bu arada baba Selim, pek çok çocuğa musiki aleti çalmayı öğretmekle kalmamış, müzik grupları kupu gençleri bir meslek sahibi yapmayı da ihmal etmemişti. Selda Bağcan’da okulun trampet takımında görev yapıyordu. Bu güzel günler ne yazık ki baba Selim’in gittiği bir köyde tifoya yakalanıp vefat etmesiyle sona erdi. 20 Kasım’da ölen baba Van’da toprağa verildikten sonra öğretmen Fevziye Bağcan, çocuklarını alıp Ankara’ya Gaziosmanpaşa’da oturan ablası Aliye Seren’in yanına yerleştiler. Evin alt katı pek oturulacak yer olmamasına rağmen çalışmayan anne Fevziye, yine de zor şartlarda direndi. Teyze Aliye, kardeşinin çocuklarına karşı biraz hırçın ve karşıydı. Salonunda bulunan piyanosunu çalmak isteyen Selda’yı “Akordunu bozarsın” diye çalmasına müsaade etmiyordu. Yetim psikolojisinden yavaş yavaş kurtulan aile tekrar müzik dolu yılları yaşamaya başladı. Ziraat Fakültesine giden ağabey Savaş, bir sinema filminde trompet çalıp, şarkı söyleyen Louis Armstrong’u seyretmiş, ünlü müzisyen ve şarkıcıya hayran kalmıştı. Bütün mali imkânsızlıklara rağmen bir arkadaşının ABD’den getirdiği bir trompeti annesinin bileziklerini satarak almışlardı. Savaş Bağcan, hem okuyor ve hem de profesyonel müzik yaparak ünlenirken, üçüncü kardeşi Sezar Bağcan, iktisat fakültesinde okurken, gitar çalmasını öğrenmişti. O yıllarda, Selda Bağcan, babasından mandolin, kardeşi Sezer’den de gitar çalmasını öğrenmişti. İspanyolca şarkıları söyleyerek dikkatleri de üzerine çekmeye başlamıştı. Umumiyetle gençlerin müdavimi olduğu Kızılay’daki bir gece kulübünde şarkı söyleyen Selda’nın karşısına şöhret avcısı Erkan Özarman çıktı. Erkan, Selda’yı alıp İstanbul’a götürdü. Saner Plak stüdyolarında yapılan ses kayıtları beğenilmeyince Ankara’ya dönmek zorunda kaldılar. Selda’nın bu kez de Alpay elinden tuttu. Fecri Ebcioğlu ile tanıştırılan genç kız, o yıl sınıfta kalınca annesi sahne çalışmalarını yasaklamak zorunda kaldı. O yıllarda Ankara Radyosu ses sanatçısı olan ünlü türkücü Saniye Can’ın evi ile Selda Bağcan’ların evi birbirlerine çok yakındı. Renkli kişiliği ile Saniye Can’ın evi her dem ünlü kişilerce doluyordu. Arada sırada gitarı ile böylesi toplantılarda şarkı söyleyen Selda’nın karşısına bu kez de Türkan Poyraz çıktı. Türkan Hanım, hem Ankara Radyosu’nda spikerlik yapıyordu, hem de bir reklam şirketinin sahibi idi. 1971 yılında Selda’nın diksiyonunu düzelten Türkan, genç kızı stüdyoya sokarak ille 45’lik plağının da yapımını sağlamıştı. “Kâtip Arzuhalim yaz yâre böyle” ve “Mahpushane mermerden direk” kısa sürede tükenen bu 45’likten sonra Bağcan, “Tatlı Dillim/ Mahpushanelere güneş doğmuyor” adlı parçaları okudu. Bir anda ülkenin aranan sanatçısı olan Selda’nın her plağı kısa zamanda yok satıyordu. Plak firmaları, gazino patronları, kulüp ve pavyon işletmecileri Selda’nın peşini bırakmıyorlardı. Şöhret sahibi olup, para kazanan Selda Bağcan, bazı türkülerinde siyasi kusur bulunduğu gerekçesiyle üç kez hapse atıldı. Yurtdışına çıkışı yasaklandı. Şarkı söylemesi engellendi. Kasetleri toplatıldı. Her şeye rağmen yılmayan Bağcan, cezalarını çekerek borcunu ödedi ve sonunda değil ülkemizde yurtdışında da ün sahibi sanatçı oldu. Aradan geçen zaman içinde kaset ve plakları halen en çok satan sanatçı olarak tanımakla bilinmekte ve sevilmektedir.