“İşsiz Gazeteciler” ne yapıyor, nasıl yaşıyorlar?

Gazeteci Topçu, gazeteciye yaşam hakkı tanınmadığını savunarak “Medya, sadece bağımsız olursa düzeltilebilir” dedi

Nurdane Sağkan / ANKARA - Gazeteci Semra Topçu, medyadaki değişimi ve işten çıkarılma sürecini 24 Saat’e anlattı. Topçu, ana akım medyanın tüm olumsuzluklarına karşı yükselen dijital medyanın umut verdiğini söyledi. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1993’te mezun olup aynı yıl meslek hayatına TRT’de muhabir olarak başlayan Semra Topçu, Flash TV ve ETV’de muhabirlik yaptı. ETV’nin Ankara Haber Müdürü oldu. 2003’te televizyonculuktan ayrılarak, Eski Bakan Ahmet Kurtcebe Alptemoçin’in kitaplarını hazırladı; Özallı Yıllar ve Özal’dan Sonra isimleriyle yayınlanan iki kitap çıkardı. Topçu, 2011’de televizyonculuğa Halk TV haber müdürü olarak döndü. Aynı zamanda “Güne Başlarken” adlı Haber Kuşağı programını hazırlayıp sunmaya başladı. 31 Mart yerel seçimlerinin tamamlanmasının ardından 1 Nisan sabahı Topçu’nun işine son verildi. “Medya, sadece bağımsız olursa düzeltilebilir” Topçu, işten çıkarılma gerekçesi ve o süreci, şöyle anlattı: “18 Mart 2019’da, çalıştığım kanalın yönetimi ile yaptığımız bir toplantıda bana, yorumlarımın rahatsızlık yarattığı söylendi. Bu toplantı, kanalda birtakım değişiklikler yapılacağının da bir göstergesiydi aynı zamanda. 23 Haziran Seçimlerinin yapıldığı gece de yayın arkasında çalışmıştım. 31 Mart Yerel Seçiminin ertesi sabah da yayına girdim, hiçbir şeyden haberim yoktu. Yayın çıkışı üç avukat bana, iş akdimin feshedildiğine dair bir belge verdiler ve gerekçe olarak, kanalın reytinglerinde düşüş olmasını gösterdiler. Ben program ve yayın müdürüydüm, dolayısıyla reytingler elimdeydi ve bu gerekçe doğru değildi. Sonuç olarak tasfiye edildik. Çalıştığım kurumla o kadar aidiyet içerisindeydim ki; biz büyüttük orayı, çocuğumuz gibiydi, geceli gündüzlü çalıştık. Sabah yayına girip akşam tekrar yayına gidiyor, boşlukları dolduruyorduk, onun için çok şaşırdım. Çok büyük haksızlık, vefasızlık olarak gördüm bu şekilde işten çıkarılmayı. İşsiz kalmak çok çaresizce bir durum, aç ve açıkta kaldım gibi düşünüyor insan. Özellikle para kazanmaya başka türlü bir alternatif düşünmemiş bizler için, çünkü öyle bir kültürümüz yok, öyle bir yapımız yok. Bu insanı çok üzen bir şey. O hayal kırıklığının yanı sıra, çok kıvanç duyduğum, çok mutlu olduğum arayanlarım oldu. Meslek büyüklerimin, hiç daha önce yüz yüze gelmediğim, tanışmadığım insanların desteğini gördüm. Mesela Özdemir İnce arayıp, çok yakışıksız bir işten çıkarılma olduğunu söyledi. Uğur Dündar’ın yaptığını tabii hiç unutamam, çok önemli. Pek çok kişinin arayıp sorması beni çok güçlü kıldı. Sarıkeçili’lerin, göçerlerin Pervin Anası ile yıllar önce yayın yapmıştım, Pervin ana aradı ve şöyle dedi ağlayarak: ‘Develerimi nereye yıkayım, kimin kapısına yıkayım. Bu sana değil bize yapıldı.’ Bu destek, bu içten sevgi tabii ki insanı çok mutlu ediyor. Orda çalışırken hiç bilmediğim, hissetmediğim bir destekle karşılaştım.” “Gazeteciye yaşam hakkı tanımayan bir ülkedeyiz” Topçu, medyanın durumu konusunda şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye’de hâlâ gazeteciler rahatsızlık yaratıyor. Gazeteciler faaliyet alanlarında ürettikleri çalışmalarıyla saldırıya uğruyorlar. Gazeteciye yaşam hakkı tanımayan bir ülkede olduğumuz gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bizler gazetecilik faaliyetini, bir kuruma bağlı olarak gerçekleştiriyoruz ve maalesef yaşadığımız problemler de genel olarak o kurumlardan kaynaklanıyor. Bu ülkede örgütlenme eksikliği var, sendikalı gazeteci sayısı çok az. 1990’lar güçlü patronlar dönemi oldu. Patronlar o kadar güçlüydü ki, ‘Hükümet yıkar, hükümet kurarız’ sözü bile tarihe geçti. Sözünü ettiğimiz patronlar, sendikasızlaşmayı başlattılar. Bu dönemin bir iyiliği var, araştırmacı gazeteciliğin basın tarihindeki yüz akı örnekleri verildi. Gazeteciler o sırada o kadar güzel dosyalar çıkardılar ki; Susurluk gibi, İtalya’daki süper savcılar raporu gibi. Gazeteciler o dönemde, böyle haberler yapabildikleri için çok şanslıydılar. Kamu yararı olmadan, kâr amaçlı medya anlayışıyla, büyük bir sistem değişikliği, dönüşüm başladı. AKP döneminde sosyal haklar, sendikalaşma giderek azaldı, işsizlik daha da arttı. AKP gelmeden önce RTÜK yasasındaki değişiklik ve 4756 sayılı kanunun çıkmasıyla birlikte, tekelleşme ve AKP’nin havuz medyası sistemini kurabilme imkânları yaratıldı. Havuz medyasına baktığımızda, Erdoğan’ın bir cümlesinin neredeyse aynı yansımalarıyla karşılaşıyoruz: ‘ABD’ye göbekten bağlı değiliz’, ‘Göbeğimizden bağlı değiliz’, ‘ABD’ye göbeğimizden bağlı değiliz’ gibi… Yazamıyorlar hem refleksleri yok oldu, hem de baskı nedeniyle yazmaktan kaçınıyorlar. Bu gazetecilik değil aslında, iktidar yandaşlığıyla, gazeteciliği birbirinden ayırmamız gerekiyor. Kabataş yandaşlığı gazetecilik değildi. Kadınların camiyi, ezanı protesto ettikleri yalanı gazetecilik değildi.” “Gazeteci işsiz olmaz, gazeteci hep üretir” Halk TV’den ayrıldıktan sonra yaptıkları ve yapmak istedikleri konusunda ise Topçu, şunları söyledi: “İşsiz kaldıktan sonra gezdim, yıllardır yapamadığım tatillerin acısını çıkardım ama mesleğimi de özledim. İşsiz gazeteci mi olurmuş? Gazeteci işsiz olmaz, gazeteci hep üretir. Twitter da, Instagram da, Facebook da yazıyorsun, duramıyorsun, şurada bir olay olsa, kaçmaya değil çekmeye çalışırsın, gazetecisin çünkü. Önceden başladığım tamamlanmamış ‘Alternatif Habercilikte Halk TV örneği’ başlıklı bir tez çalışmam var, Halk TV’yi yazacağım.” “Dijital medya umut veriyor” Hafta içi her sabah “Semra Topçu ile Gündeme Dair” adlı haber programını kendi YouTube kanalından sunan Topçu, işsiz gazetecilerin ne yaptıkları konusunda da şu açıklamalarda bulundu: “Umut veren bir zemin var; dijital mecra. Patron imajını ortadan kaldıran, basını daha özgürleştirip, kamu hizmetini yaptığı kitleyle, gazeteciyi baş başa bırakan bir dijital medya gerçekliği var. İşsiz gazeteciler dijital mecralarda; bloklarda, YouTube kanallarında mesleklerini yapmaya çalışıyorlar. Mesela Ünsal Ünlü bu konuda çok başarılı. Kurumsal olarak; T24, Duvar, Diken, Bianet gibi mecralarda da birleşmiş işsiz gazetecilerin yazılarını okuyabiliyoruz. Belki bu örnekler büyüyecek, ana akımın boşluğunu dolduracak. Bireysel çabalarla kendi internet sayfalarında, köşelerinde yazılarına devam eden, mecrası genişleyen birçok gazeteci var. Artık internet mecrasının reklam pastası yavaş yavaş büyümeye, internet kullanıcısı sayısı da artmaya başladı. Sonuç olarak dijital medya umut veriyor. İşsiz gazeteciler, çeşitli mecralarda hayatta kalmaya çalışıyorlar. Bir arkadaşım zeytinyağı işine girmiş, tarım sektörüne giren var, dijital medyaya girenler var. Hepimiz, geçimini sağlayacak, hayatını sürdürecek kadar para kazanmanın yolunu bulacağız. Bu anlamda ‘Basın Evi’nin kuruluşu ve faaliyeti çok olumlu. Sadece ‘Basın Evi’ değil, gazetecilik meslek örgütlerinin de sendikalar aracılığıyla Türkiye’de daha etkin olup, kamu yararına gazetecilik yapabilmenin yollarını açmaları gerekir. Özgür ve bağımsız haberciliği geliştirebilmek için, medya örgütlenmeleri daha güçlü olmalı. Medya, dördüncü güç olmasının kaynağını herkese ulaşma yeteneğinden alıyor. Medya, sadece bağımsız olursa düzeltilebilir. Ama insanlarda talep yok, talep tavır almayı gerektiriyor.”