Mehmet Necati GÜNGÖR Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nde önceki gün keyifli ve yararlı bir gün geçirdik. Eski dostları görme fırsatımız oldu, bol bol sohbet ettik. Başkan Nazmi Bilgin, Cemiyet’in üst katını çok güzel bir etkinlik alanı olarak düzenletmiş. Burada özellikle genç gazeteci adayları için kurslar ve konferanslar veriliyor. O günkü misafir konuşmacı Türkiye’nin sevilen yazarlarından Yılmaz Özdil’di. Sohbet ve sorular güncel olaylar üzerine idi. Memleketin sorunları konuşuldu. Sorulan sorulardan biri Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak üzerineydi. Özdil’den bu iki kişinin salıverilmesini nasıl karşıladığı soruldu. Özdil, Ahmet Altan için kendine yakışan bir cevap verdi. Dedi ki; “Şu an kendini savunma ve cevap verme durumunda olmayan bir kişi için söz söylemek istemem.” Ilıcak için de, “babası Demokrat Parti’nin bakanlarındandı. Yassıada’da yattı. Aile, hayatından hep endişe etti. Kızı Nazlı da, babasıyla ilgili endişelerini travma haline getirmiş, belli ki o yüzden Askere karşı olumsuz bir tavır oluşmuş.” O arada Başkan Nazmi Bilgin söze girdi ve dedi ki: “Benim babam da Demokrat Partili idi, o da hapis yattı uzun süre. Ama biz çocukları olarak, geçirdiğimiz o sıkıntılı dönemden dolayı askerimize ve ordumuza düşman olmadık, ona yan gözle bakmadık.” Bilgin haklıydı. Babası Turhan Bilgin, Demokrat Partili bir gazeteciydi. Erzurum’da Doğu gazetesini yayınlıyordu. Sivas’ta diğer demokratlarla birlikte uzun süre hapis yattı. Turhan Bilgin, babamın “ağabey” deyip, sayı duyduğu bir meslek büyüğü, aynı zamanda siyasetçi idi. Biz de kendisine aynı saygı ve muhabbet içinde olduk. Heybetli, şecaatli bir insandı. Rahmetli Demirel’in basın-yayından sorumlu bakanı idi. 12 Mart muhtırası verildiğinde Başbakanının yanında yiğitçe duran bir adam. O’nunla ilgili bir Sivas anısını, o duruma şahitlik eden birinden dinlemiştim: Rütbeli bir asker, albay veya general olabilir, Sivas’taki demokrat partili tutukluları her sabah içtimaya alır, Bayar ve Menderes hakkında, demokratlarla ilgili ağzına gelen her şeyi söylermiş. Turhan amcanın burasına gelmiş, iki adım öne çıkarak o askere şöyle demiş: “Her sabah bizi huzuruna alıp ağzına geleni söylüyorsun. Buradakilerin hiçbiri hükümlü değil, tutuklu. Ayrıca bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı hakkında uluorta konuşmaya hakkınız yok. Sizi dinlemek zorunda değiliz.” Turhan amcamız çok dürüst bir siyasetçi idi. Dönemin iktidarının ön saflarında olmasına rağmen adı hiçbir şaibeli işe karışmadı. Rahmetli babam da Demokrat Parti’nin Merkez İlçe Başkanı idi. Babamı da içeri aldılar. Annem o travma ile migren hastalığına yakalandı, uzun yıllar bu hastalığın pençesinde kıvrandı. Matbaamız vardı, korkudan müşteriler gelemiyordu. Gazetemiz vardı, resmi ilanları kesilmişti. Köyde üç beş tarla olmasa ailece aç kalacağız. Fedakâr anacığım bizleri üç ay patatesle besledi. Varlıklarımızı sıra ile kaybettik. Ben ve kardeşlerim, annem dahil hiçbir zaman askerin aleyhinde olmadık. Ordumuza düşmanca bir davranış içine girmedik. Nazlı Ilıcak hanımefendiyi bu yüzden affedemiyorum. O kumpaslara girmemeliydi. Altan’ın ve Ilıcak’ın yaptıklarına gazetecilik diyemeyiz. O’nun bizim jargondaki adı tetikçiliktir. Affedemiyoruz.