Mehmet Necati GÜNGÖR / Bir dostum anlattı. Arkadaşım, iş için yakın zamanda Kanada’ya gitmiş. İşlerini bitirdikten sonra bir AVM’ye uğrayıp, çocuklarına hediye almak istemiş. Bir reyonun önünde durmuş. Reyon görevlisi acıyan bir ifadeyle arkadaşıma sormuş: “Siz Türk müsünüz?” Kanada’da bir tezgâhtar tarafından da olsa Türk olarak tanınmak arkadaşımı onore etmiş. Göğsünü kabartarak “Evet” demiş. Ancak, arkasından sonra gelen soru arkadaşımızı bir hayli üzmüş ve şaşırtmış: “Neden böyle mutsuzsunuz?” Elin oğlunun sorduğu soruya bak! “Neden mutsuzsunuz?” “Hayır, mutsuz değilim. Nereden çıkardınız?” “Türk olduğumu nasıl bildiniz?” “Mutsuzluğunuzdan!” “Buraya gelen bütün Türkleri aynı yüz ifdasiyle görüyorum. Hepiniz mutsuz görünüyorsunuz.” Arkadaşım, çok şaşırmış. Akıcı İngilizcesiyle tezgâhtarı müstehzi bir ifadeyle paylamak istemiş. “Bütün Türkler mi? Bunu nereden çıkarıyorsunuz. Mesela ben mutsuz değilim.” Reyon görevlisi gelip gidenleri baka baka insan sarrafı olmuş. İnsanları yüzlerinden okuyarak etnisitelerini teşhis etmek gibi bir hünerin sahibi olmuş. Bizimkileri de mutsuzluklarından tanıyormuş. Türkler, Asyalılar gibi çekik gözlü, Hollandalılar gibi Viking suratlı değiller elbet. Hepsi, normal görünümlü insanlar olduğuna göre, fizikleriyle değil, ruhsal ifadeleriyle tanınmaları garip! Kanadalı reyon görevlisi arkadaşımıza nasihatte bulunmuş: “Hayata gülümseyerek bakın. Ömür çok kısa. Sıkıntılarınızı arkanızdaki çantanıza atın ve bir daha onlarla yüzleşmeyin! Yazık olmasın size.” Kanadalı reyon görevlisi, Türkleri bu halde görünce ülkemizle daha yakından ilgilenmeye başlamış. Gazeteleri, televizyonları izlemeye koyulmuş. Sonunda anlamış ki, Türklerin mutsuzluğu iyi yönetilmemekten! “Yine de mutlu olmaya çalışın. Nefes almaktan haz alın ve sizleri üzen sebepler her ne iseler bir gün bunlardan kurtulacağınızı düşleyin, rahat edeceksiniz.” Bizimki söyleyememiş: “Her şey 16 Nisandaki sonuca bağlı. Demokrasiyi kurtarabilirsek, ancak...”