Siyasal ve toplumsal gündemin bir parçası haline gelen Suriyeli sığınmacılar, göç etmek zorunda kaldıkları Türkiye’de sürekli farklı yaklaşımlara maruz kalıyor. Kimi kesimlerin destek verdiği, kimi kesimlerin ise karşı çıktığı mültecilerin iltica talebini değerlendiren Mülteciler Derneği Koordinatörü Pırıl Erçoban, Suriye’den gelen sığınmacıların kaydının tutulamadığını, kimlik verilemediği, devletten çok az yardım aldıkları ve birçok sorun yaşandığını söyledi

MEHMET HALİT ÇETİNBAŞ / İSTANBUL - Dünyanın globalleşmesi, küresel ölçekte yaşanan krizler, savaşlar ve devletlerarasındaki siyasi anlaşmazlıklar; ülkelerin nüfuslarında değişimler yaşanmasına neden oluyor. Yakın tarihimizde komşu ülkelerde yaşanan savaşlar, Türkiye’ye göçün artmasına yol açtı. Suriye savaşının başladığı 2011 yılından bu yana ise Türkiye’de göç, doruklara ulaştı. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre; Türkiye’de kayıtlı 3 milyon 649 bin 750 mülteci bulunuyor. Çoğunluğu geçici koruma statüsünde olan sığınmacılardan 99 bin 643 kişinin vatandaşlık başvurusu kabul edilmiş durumda. Mülteci statüsü verilmiyor Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) 04.04.2013 tarihinde kabul edilen, 11.04.2013’te Resmî Gazete’de yayınlanan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 61. ve 62. maddelerinde Avrupa ülkelerinden gelen zorunlu göçmenleri “mülteci”, Avrupa ülkeleri dışından gelen zorunlu göçmenleri ise “şartlı mülteci” olarak tanımlanıyor. Geçici koruma altında bulunan Suriyeliler, mülteci olabilme şartları taşıyor olsa da bölge kısıtlamasına göre Türkiye’de mülteci statüsü alamıyorlar. Bunun yerine “sığınmacı” ya da “şartlı mülteci” tanımı veriliyor. Yasal statülerinin dar olması ve Türkiye toplumu ile olan kültürel uyuşmazlık, dil farklılığı vb. nedenlerden dolayı sığınmacılar, kanuni hak ve ödevlerinden haberdar değil ve resmi işlemlerle ciddi sıkıntılara maruz kalıyor. Bu durum, geçerli kimlik belgesi edinme, kamudan hizmet alma, sosyal yardım ve sosyal hizmetlerden yararlanma gibi birçok alanda olumsuz etkilere yol açıyor. Çalışma şartları Çalışan Suriyeliler; daha çok bedensel emek verilen, uzun saatler çalışılan ve karşılığında düşük ücret alınan işlerde çalışmaktadır. Vasıflı Suriyeliler, kendi mesleklerine uygun işleri yapabiliyor. Suriyelilerin yaşadığı sorunların başında, iş yerinde ve toplumda maruz kaldıkları kötü muamele geliyor. Suriyeli kadınlar ise genel olarak toplumdan izole bir hayat sürdürmek durumunda kalıyor. Bu durum; eşlerin tutumu ve dil farklılığının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Toplumun doğru bilgilendirilmesi Yaşadıkları bir diğer sorun ise bilinenlerin aksine devletten çok daha az yardım alan Suriyeli sığınmacılar, genel olarak kendi aralarında dayanışma ile geçimlerini sağlayabiliyor. Bu durum, sığınmacı ve mültecilerle ilgili yanlış bilgilerin ayıklanması ve toplumun doğru bilgilendirilmesi gerekliliğini bir kez daha gösteriyor. Bunun da sığınmacı ve mültecilerle ilgili çalışan/çalışma yürüten kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının bilgilendirici dokümanlar yayınlamasıyla sağlanabilir. Ayrıca ilgili kuruluşların sığınmacıların topluma sağladıkları faydaları da vurgulaması, toplumdaki dışlayıcı algıların ve kötü muamelenin minimize edilmesini sağlayabilir. Ayrıca verilecek eğitimlerle devlet kurumlarında çalışanlar, sığınmacılar ve mültecilere yönelik mevzuat ve bu kişilerin hakları konusunda bilgilendirmelerde bulunabilir. Bu durum sığınmacıların teori ve uygulama arasındaki farklılıklardan kaynaklanan hak kayıplarını ortadan kaldırabilir. Böylece ilgili yasanın hedeflediği sosyal uyum, daha hızlı ve daha etkin bir şekilde gerçekleştirilebilir. Savaşın son bulması umuduyla… Yaşadıkları sorunlarla ilgili sorulara endişe ve korkuyla cevap veren Suriyeliler, açıklama yaptıktan sonra isimlerini vermekten çekindiklerini, sadece burada yaşamak istediklerini ve ülkelerindeki sorunların bir an önce son bulması umudunu dile getirdi. Savaşın olumsuzluklarına maruz kalan kadın ve çocukların, kendilerini çaresiz hissetmeleri, dayanışma duygusunun ne kadar önemli olduğunu bize bir kere daha gösterdi. 2014 yılında ülkesinden ayrılmış ve uluslararası koruma ihtiyacı olan insanların sorunlarına çözüm aramak amacıyla kurulan Mülteciler Derneği, farklı milletlerden oluşan personeliyle ihtiyaç sahibi mültecilere destek veriyor. Mültecilerin temel sorunları, tüm yaşamsal ihtiyaçlarının giderilmesine destek olmak ve toplumla uyumlarının hızlı bir biçimde sağlanabilmesi için özel sektör kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumları ile iş birliği halinde çalışmalar yürüttüklerini ifade eden Mülteciler Derneği Koordinatörü Pırıl Erçoban, mültecilerin yaşadığı başlıca sorunları anlatarak, değerlendirmelerde bulundu. Kendileriyle konuştuğumuz Suriyeliler ise, savaşın yarattığı tahribatın etkisinde kurtulamadıklarını ve çok zor koşullarda yaşadıklarını anlattılar. Mülteciler Derneği: Kayıt tutulmuyor Mültecilerin sığınma sistemine erişmesi gerektiğinin altını çizen Erçoban, şu açıklamayı yaptı: “Mülteci, yaşadığı ülkesinde zulüm riski ile karşı karşıya olan ve bu yüzden güvenli bir ülkeye giderek sığınma talep eden kişidir. Şu an Türkiye’de geçici koruma statüsünde bulunan hem Suriyeli hem de diğer ülke vatandaşların sığınma sistemine erişmeleri gerçekten çok zor. Pek çok ilde kayıt tutulmuyor. Alınan illerde çeşitli engellerle karşı karşıya kalabiliyorlar veya çok uzun süre beklemek durumunda kalıyorlar. Bu anlamda ilticaya erişim en önemli konu. Mültecilik nedenleri var mıdır yok mudur diye sisteme başvuranların dosyalarının tek tek incelenmesi ve karar verilmesi gerekiyor. Kayıtlara erişim olmayınca, bu değerlendirmede yapılamıyor. Başvuru yapılmadığı için yabancı kimlik numarası ve kimlik verilmiyor. Böyle olunca da sağlık, eğitim gibi hiçbir hakka sahip olamıyorlar.” “Yerel ve siyasi entegrasyon uygulanabilir” Sığınmacılara başka ülkelerde mülteci olarak kabul edildikten belli bir süre sonra, yerel ve siyasi entegrasyon uygulandığını belirten, nihai çözüm olarak da vatandaşlık verildiğine değinen Erçoban, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne coğrafi sınırlama koyduğu için, Avrupa Konseyi ülkeleri dışından gelen sığınmacılara mültecilik statüsü vermemektedir. Dolayısıyla Türkiye’ye gelen sığınmacılar için yerel ve siyasi entegrasyon uygulanabilir. Bu anlamda vatandaşlık söz konusu değildir. Suriyelilerin durumunda ise hükümet istisnai vatandaşlık sistemini uygulamaktadır. Kriterleri net ve şeffaf olmasa da Türkiye’nin davetiyle vatandaşlık söz konusu olabiliyor. Hükümet burada Türkiye’ye sermaye aktaracak kişileri ülkeye davet edip vatandaşlık verebiliyor.” “İnsanların umutları elinden alındı” Suriyelilerin vatandaşlık başvurularının iptal edilmesini de anlatan Erçoban, insanların umutlarının elinden alındığını dile getirdi. İptal nedeninin açıklanmadığını kaydeden Erçoban, “Açıklama yapılmadığı için ortada doğru bilgiler yok. Evrakta sahtecilik yapıldığı iddiaları var. Sonucu bekleyen kişilere açıklama yapılması gerekirdi. Kişiler ona göre itiraz hakkından yararlanabilirdi. Böyle bir durum, sonuç bekleyenler için şok etkisi yarattı” ifadesini kullandı. [caption id="attachment_192293" align="alignright" width="256"] Agah Nejjad[/caption] Savaşın yarattığı tahribatın etkisinde… 2016 yılında Halep’ten İstanbul’a göç etmek durumunda kalan Nadiya Elhassan, geçen yıllara rağmen savaşın yarattığı tahribatın etkisinde kurtulabilmiş değil. 9 yıl önce eşini kaybeden Elhassan, yaşadıklarını ve içinde bulunduğu durumu şöyle aktardı: “Suriye’de artık bir evimiz yok. Her şeyimizi Suriye’de bırakmak zorunda kaldık. Çocuklarıma bakmak ve onları korumak zorundayım. Çalışabilecek yaşta bir çocuğum var, evin tek gelirini o sağlıyor. Kira bin lira, çocuğun maaşı bin 400 lira. Küçük çocuğum ise okul çağında olmasına rağmen okula gidemiyor. Eğer bir gün savaş biterse, ülkeme dönmeyi düşünüyorum. Burada hiç arkadaşım yok. Dışarı çıkmıyorum. Evi temizliyorum, çocuklara yemek veriyorum, başka da bir şey yapmıyorum.” “Çok şükür hâlâ yaşayabiliyoruz” Savaş koşullarından dolayı 2012 yılında Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan 16 yaşındaki Naif Feyhaad’ın ise, tek umudu savaşın son bulması. 8 yaşında geldiği İstanbul’da Türkçeyi sokakta öğrenmesinin ardından iş hayatı başlayan Feyhaad, şu an bir tekstil atölyesinde çalışıyor. Feyhaad, “Hep ülkeme dönmeyi hayal ediyorum. Eğer savaş bitmese, biz artık burada yaşamak zorunda kalacağız. Çok şükür hâlâ yaşayabiliyoruz. Çok insanımızı kaybettik, çoğunun bir suçu yoktu” ifadeleriyle içinde bulunduğu durumu özetledi. [caption id="attachment_192292" align="alignleft" width="262"] Naif Feyhaad[/caption] “Hepimizin ailesinden çok insan öldü” Bir başka Suriyeli sığınmacı Muhammed Ubeyd, sürekli linç ile karşı karşıya kaldıklarını, bunu kimsenin hak etmediğini, kimseye bir zarar vermediklerini dile getirerek, “Biz hırsız değiliz, başkalarına zarar vermiyoruz. Canımız sıkıldığı için ülkemizi terk etmedik. Buraya tatile gelmedik. Hepimizin ailesinden çok insan öldü. Milyonlarca insan zarar gördü. Hepimiz ocakta yemeğimizi bırakıp sadece canımızı kurtardık. Hiçbir insan, bunu hak etmiyor” diye konuştu. “Topraklarımız elimizden alındı” 2018’de göç etmek zorunda kalan Agah Nejjad ise savaşın kendisi üzerinde psikolojik travma yarattığını belirtti. Savaşın ne kadar kötü olduğunu ancak savaşa maruz kalanların bildiğine işaret eden Nejjad, şunları söyledi: “Benim hayallerim, yapmak istediğim birçok şey vardı. Ama savaştan dolayı hiçbirini yapamadım ve topraklarımıza huzur gelmezse yine yapamayacağım. Ben ve ailem perişan durumdayız. Burada bir evimiz yok. Gelirimiz yok. Kimliğimiz yok. İnsanlar gibi yaşayamıyoruz. İnsanlarımızın çoğu mağdur edildi. Bize ait olan topraklarımız elimizden alındı. Eğer buraya gelmeseydik, bizi öldüreceklerdi. Bizim ne suçumuz vardı? Artık bir hayalim de yok. Ben artık sadece ailemi düşünüyorum.” [caption id="attachment_192294" align="aligncenter" width="441"] Muhammed Ubeyd[/caption]