“Kadın cinayetlerine hayır” 1.Bölüm

Polis raporlarına göre, Türkiye’de son 3 yılda 932 kadın cinayete kurban gitti. Psikolog Yeşiltepe, toplumun ruh sağlığını etkileyebilecek cinayetlerde insanların, kendilerini kurban yerine faille özdeşleştirdiklerine dikkat çekti. Toplumumuzun “aitlik-sahiplik” kavramları üzerinden yürüdüğünü belirten Yeşiltepe, kocanın sahip olduğu nesne-eşyanın elinden alınmasına öfkelendiğinin altını çizdi. Yeşiltepe, çocuğu, “kadın” veya “erkek” olarak büyütmektense “iyi bir insan olarak” yetiştirmenin önemli olduğunu vurguladı
Neval Bulut - Dünyada ve Türkiye’de her yıl binlerce kadın cinayete kurban gidiyor. Bir süre önce, Polis Akademisi Başkanlığı’nca hazırlanıp yayınlanan “Dünya ve Türkiye’de Kadın Cinayetleri 2016-2017-2018 Verileri ve Analizler” raporuna göre, ülkemizde son 3 yılda 932 kadın öldürüldü. Raporda, en çok cinayetin İstanbul, Ankara ve İzmir’de işlendiği, fail ve maktullerin yüzde 46’sının ilkokul mezunu olduğu bilgisi de yer aldı. Özellikle son yıllarda artış gösteren cinayet, şiddet ve taciz olayları sosyal medyanın da etkisiyle geniş kitlelere yayılıyor. 2019 yılının Ağustos ayında eski eşi Fedai Baran tarafından boğazı kesilerek katledilen Emine Bulut’un görüntüleri de sosyal medyada gündem olmuştu. Görüntülerin sosyal medyada dolaşıma sokulmasının ardından binlerce paylaşım yapılmış, binlerce söz söylenmişti. 24 Saat Gazetesi için hazırladığımız “Kadın Cinayetleri” dosyasının ilk bölümünde görüntünün servis edilmesi, yarattığı tepki, sonuçlar ile toplumun ruh sağlığını Psikolog Berivan Çilen Yeşiltepe ile konuştuk. “Görüntüler, bilinçdışı savunmaları işlevsiz hale getiriyor” -Emine Bulut’un eski eşi tarafından boğazının kesilerek katledilmesinin görüntüleri sosyal medyada yayınlandıktan sonra büyük tepkiler oluştu. Bu videonun yaratabileceği psikolojik tepkiler ya da düşünceler nelerdir? -Toplumsal travma söz konusu olduğunda, -mesela savaş ya da böyle tüm toplumun ruh sağlığını etkileyebilecek cinayetler gibi durumlarda- insanlar bu durumun yarattığı güvensizlik, korku gibi duygularla baş etmek adına bir savunma mekanizması geliştirirler. Bu da kendinle kurbanı değil katili veya faili eşleştirmektir. Bu tamamen bilinçdışı işleyen bir süreçtir. Aslında sizin gibi kaşı gözü ağzı burnu sizin gibi bir bireyin bu kadar vahşice katledilmesini bilirken aynısının sizin başınıza da gelme ihtimali baş edilebilir bir ihtimal değildir. Bunun karşısında insanlar kendilerini kurban yerine faille özdeşleştirirler. Yani sokakta birine tecavüz etme ihtimaliniz tecavüze uğrama ihtimalinizden yüksektir. Bu görüntüler bilinçdışı savunmalarınızı işlevsiz hale getiriyor. O kadar gerçek. Yani herkes et yerken bunun bir hayvandan geldiğini bilir ama bu hayvanı kesilirken görmekle aynı şey değildir. “Normalleşme-normalleştirme” -Videonun ardından bazı erkekler  “Karımı böyle öldüreceğim” gibi söylemlerde bulundu. Böyle bir söylemin psikolojik karşılığı nedir? -Tam olarak normalleşme-normalleştirme diyebiliriz. Bu insanların hiçbirinin o anda kafasında bir ampul yanıp evet ben de bunu yapmalıyım demiyor. Aslında karşılığı nedir bunu inceliyor. İçinde yaşadığımız toplum, aitlik-sahiplik kavramları üzerinden yürüyor ne yazık ki. Yani koca kişisi sahip olduğu nesnenin-eşyanın elinden alınmasına öfkeleniyor. Sonuç itibariyle size ait olan bir eşyayı dilediğiniz gibi kırıp dökebilirsiniz. Erk dediğimiz kavram, tam da bunun sayesinde varlığını sürdürüyor. Peki, siz boşanma kararı alınca, evi terk edince erki, sahipliği elinden alıyorsunuz. Erkek de bakıyor ki aynı durumda ‘karılarını’ öldürenlere pek de bir şey olmuyor. Birkaç kadın sokağa çıkıyor o kadar. Sonra herkes hayatına devam ediyor. Normalleşiyor yani. Sonrasında diğer kadınlara ve erkeklere şunu söylüyoruz: “Bakın evinizi terk ederseniz başınıza bunlar gelir. Erkekler siz de evden giden karınızı öldürmezseniz artık eskisi kadar erkek değilsiniz.” “Bastırılmış duygular mevcut” -Toplumun ruh sağlığının bu kadar acımasız ve dengesiz olması hangi koşullara bağlı olabilir? -Aslında yukarda bahsettiğimiz şeyle aşağı yukarı aynı. Nasıl yaşadığınız neyi normal neyi anormal gördüğünüz toplumun çoğunluğunun nasıl gördüğüne bağlı. Her birimizin içinde kendi kişisel yaşantımıza, geçmişimize, ailemize göre belirli bastırılmış duygular mevcut. Şiddet de böyle. Şiddetin normal olmadığı bir dünyada, bir toplumda park yeri için, ATM sırası için birine saldırmak istesek de bunu yapmıyoruz. Fakat özel olan alanda evlerimizin içinde bize “ait” olan hayvan, çocuk, eş vb. kişilere yaklaşımımızda bunu göz önünde bulundurmuyoruz. Bu ayrım ortadan sosyal toplumla kalkıyor. “Ataerkiyi her seferinde yeniden üretiyoruz” -Türkiye’de çok fazla kadın cinayeti yaşanıyor. Bu toplumun yetiştirilme süreciyle ilintili midir? İnsanlar çocuklarını nasıl yetiştirmeli? -Bence buradaki en önemli konu, toplumsal cinsiyet temelli yaklaşımlara bir son verilmesi. Yani çocuğu, kadın veya erkek olarak büyütmektense iyi bir insan olarak yetiştirme çabasıdır. Ancak burada çok ince bir nokta var ki toplumumuzda çocuğu yetiştirmek sadece kadının göreviymiş gibi algılanıyor. Sosyoekonomik düzey, eğitim durumu, yaş fark etmeksizin hep şunu söylüyoruz; “Ataerkil sistemi kuran erkekler, sürdüren kadınlardır.” Fakat bu söylemlerle ataerkiyi her seferinde yeniden üretiyoruz. Bir çocuk kendisine söylenenden ziyade gördüğü biçimde yaşar. Yani siz çocuğunuza annesine yardım etmesini dikte ediyor, fakat dikte ettiğiniz biçimde yaşamıyorsanız, çocuğunuzdan da farklı bir yaklaşım beklememelisiniz. YARIN: “İstanbul Sözleşmesini mahalle mahalle anlatmalı ve geliştirmeliyiz.”
Editör: TE Bilisim