Türkiye genç işsizlik giderek artıyor. Genç İşsizler Platformu’ndan Dr. Kubilay, genç işsizliğin ekonomik problemlerin sonucu olduğunu belirterek, “işsizlik bireysel değil, toplumsal bir sorundur” diyor

Eda Narin - Türkiye’nin yıllardır en büyük sorunlarından biri, tartışmasız işsizlik. Her geçen gün işsizlik oranları artarken buna bağlı olarak intihar vakaları da yaşanıyor. İşsizlik verilerinde genç işsizliği incelediğimizde, 15-34 yaş arası genç işsiz sayısının 2 milyon 609 bine ulaştığını görüyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine baktığımızda, “çalışmak istemeyenler” olarak kategorileştirilen genç üniversite mezunu sayısı, bu yıl rekor seviyeye ulaşarak 1 milyon 39 bini buldu. Bu sayı, bir önceki veriye bakıldığında 200 binlik bir artışa tekabül etmekte. Genç işsizliğinde en yüksek oran, ilköğretim ve altı düzeydeki gençler arasında iken; en yüksek işsizlik oranı ise lise mezunları arasında görülmekte. Ocak 2020’de Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) tarafından açıklanan iş arama sürelerine göre, bir yıldan uzun süredir iş arayan gençlerin sayısı 444 bin. Bu sayının sadece son bir yıldaki artışı ise verilere 282 bin olarak yansıyor. Verilere bakıldığında gün geçtikçe artan genç işsizliğin Türkiye için çok önemli bir sorun olduğunu söylemek mümkün. Veriler ışığında bu alanda çalışmalar yapan Genç İşsizler Platformu’ndan Dr. Murat Kubilay ile konuştuk. Düşük ücret dayatması… Genç İşsizler Platformu’ndan Dr. Kubilay, Türkiye’nin yakın dönemde ekonomik dinamizmini kaybetmeye başladığını, bu dönemde genç istihdam sorununun da iyice belirginleştiğine dikkat çekti. Kubilay, göreli genç bir nüfusa sahip olan ülkemizde, çok yönlü istihdam sorununun ortaya çıkma sebeplerini, “eğitim kalitesinin düşmesi, insan kaynakları planlamasının yapılmaması ve ekonomi yönetimine ilişkin hata ve noksanlıklar” şeklinde sıraladı. İşsiz sayısının artmasının yanı sıra işsizliğin süresinin uzadığı, reel ücretlerde kayıpların başladığı, asgari ücret ve sigorta priminin ihlal edildiğini belirten Kubilay, işverenlerin çalışanlardan beklentilerinin de arttığına dikkat çekti. Kubilay, “Üstelik işverenlerin çalışanlardan beklentileri gittikçe artmış, bu nitelikler için gerekli olan tecrübe ve teknik donanım, gençlerin eğitimlere ek ücret harcamasına ve sadece tecrübe kazanabilmek adına düşük ücret dayatmasına maruz kalmalarına neden olmaktadır” dedi. “Platform, sosyal sorumluluk projesi olarak ortaya çıktı” Genç İşsizler Platformu’nun nasıl ortaya çıktığı, platformun amaç ve çalışmalarını Kubilay, şöyle anlattı: “Platform, genç işsizlik probleminin belirmesi ve ardından patlaması üzerine bir sosyal sorumluluk projesi şeklinde ortaya çıktı. Çok sayıda yapay gündemle meşgul olan Türkiye’de, ülkenin asıl bekâ sorunu olarak niteleyebileceğimiz ‘gençlerin geleceksizliği’, maalesef konunun birinci muhatabı politika yapıcılar tarafından göz ardı edilmektedir. Kimi zaman politikacılarca bu konu dile getirilse de yönetenlerle bu sorunu yaşayanlar arasındaki gelir uçurumu samimiyetsizliği ortaya koyuyor. Sorunun bir diğer boyutu ise, kitlesel bir sorun olan genç işsizliğin, bu sorunu yaşayanlarca bireyselleştirilmesi ve kusuru sürekli kendilerinde aramaları. Özellikle üniversiteli işsizlerde, rekabetçi iş gücü piyasasından ötürü kişi sürekli yaşadığı şehri, okuduğu bölümü ve mezun olduğu üniversiteyi yetersiz bulmakta. Hâlbuki birbirinden bağımsız bir şekilde hikâyeleri gelişen yüz binlerce kişi eş zamanlı bu sorunu yaşıyorsa; sorunun kaynağı ortaktır; yani işsizlik bireysel değil, toplumsal bir sorundur. İşte hem bu konunun ülke gündeminin en ön sırasına konması hem de gençlerin sorunun toplumsallığını anlayıp dayanışması için Genç İşsizler Platformu kuruldu.” “Genç işsizlik, ekonomik problemlerin sonucu” Genç işsizliğin, ülkenin genel ekonomik problemlerinin bir sonucu olduğunun altını çizen Kubilay, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Bu konu, özel politikalardan öte sürdürülebilir istihdamı hedefleyen iktisadi politikalar uygulanırsa çözülebilir. Türkiye’de uygulanan ekonomik model, kriz öncesinde 2012-2018 döneminde yüzde 5’in üzerinde büyüme yaratmış; fakat aynı dönemde işsizlik yüzde 3 artmıştır. Bu modelin işçilerden ve çalışmak isteyip de iş bulamayan işsizlerden yana bir model olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Krizin 2018 yılında patlak vermesiyle birlikte genç işsizliğin zirve yaparak 15-34 yaş grubunda 2,6 milyona ulaştığını gördük. Ek olarak işsizlik ve iş olsa dahi düşük ücretler Türkiye’ye özgü sorunlar değildir. Yurt dışında hatta gelişmiş ülkelerde de benzer sorunlar farklı düzeylerde bulunmaktadır. Bu da sorunun yalnızca ekonomik model ve onun uygulaması kaynaklı değil; ayrıca içinde bulunulan iktisadi sistem kaynaklı olduğunu göstermektedir. İş gücüne ihtiyacı azaltan otomasyon, robot teknolojisi ve yapay zekâ gibi ilerlemeler; gerçekleşen büyümenin küresel çapta istihdama dönüşememesine yol açmaktadır.” “İş imkânları yaratılmazsa işsiz sayısında patlama yaşanır” İşsizliğin çözümünde dünya genelinde sosyal adaleti ön plana alan yeni bir sistem gerekli olduğunu dile getiren Kubilay, bu konuda şu değerlendirmede bulundu: “Teknolojik gelişim kaynaklı oluşan kârın, iş yaratan alan ve çalışanlara daha fazla dönmesi sağlanmalıdır. Böylece refah seviyesi korunurken, çalışma süreleri düşecek ve daha fazla sayıda kişiye iş imkânı sağlanacaktır. Ardından bu sistemin yurt içinde uygulamasında, istihdam yaratma kapasitesi yüksek sektörlere teşvikler yaratılmalıdır. Son olarak yeni ve etkin bir eğitim planlamasına geçilerek; gelecekte talebi yüksek meslekleri seçen ve nitelikleri artırılmış bir genç nesil için uygun ortam sağlanmalıdır. Aksi takdirde son verilere göre, 860 bin dolayındaki 15-34 yaş arası üniversiteli işsizlerin sayısı maalesef önümüzdeki yıllarda hızlı bir artış göstererek katlanacaktır. Şu anda 7,7 milyon önlisans, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencisi olduğunu ve iş imkânları yaratılamaması halinde işsiz sayısında patlama yaşanacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.” “İşsizlik oranının düşük olduğu ülkelerde bile sorun yaşanmakta” Kubilay, genç işsizliğin çağın en büyük sorunlarından biri olduğunu vurgulayıp Fransa ve İtalya gibi gelişmiş ülkelerde dahi genç işsizliğin oldukça yüksek olduğu ve iş arama süresinin de uzun olduğu bilgisini paylaştı. Genç işsizliği görece düşük olan Britanya ve ABD gibi ülkelerde ücretlerin düşük düzeyde olduğuna değinen Kubilay, “İş bulmak için gerekli olan üniversite eğitimi oldukça pahalıdır. Yalnızca ABD’de 1,6 trilyon dolar düzeyinde öğrenim kredisi stoku bulunmaktadır. Kısacası işsizlik oranının düşük olduğu ülkelerde bile sorun yaşanmaktadır” diye konuştu. “Bir nevi modern kölelik” Türkiye’nin gelir grubuna yakın olan Güney Afrika, Brezilya, Hırvatistan ve Arjantin gibi ülkelerde de yüksek genç işsizliğin olduğuna işaret eden Kubilay, sözlerine şöyle devam etti: “Geleceksizlik endişesi nedeniyle, imkânları daha geniş olan yabancı ülkelere taşınma talebi yüksek düzeydedir. Böyle bir imkânı olmayan kişilerde ise sürekli niteliklerini artırma çabası bulunmaktadır; çünkü çok sayıda işsiz, işverenlerin çalışanlardan beklediği niteliklerin düzeyini de artırmaktadır. Buna karşılık işe giriş ücretlerinde genel düşüklük bu ülkelerin tamamı için geçerlidir. Sürekli gelişim çerçevesinde eğitim masraflarının da çok arttığını belirtmeliyiz. Eğitim ücretinin çok yüksek olduğu Anglosakson ülkelere ek olarak; okul ücretlerinin görece düşük olduğu bu ülkelerde yüksek işsizlik ve faiz oranları neticesinde, iş bulmadan önce borçluluk oluşmaktadır. Bu durum bir nevi ‘modern kölelik’ haline dönüşmektedir.” “İşsizliğin artmasıyla gençler hem maddi hem manevi sorunlar yaşamakta” Türkiye’de genç nüfusun yüksek olduğu ve hükümet politikaları sonucu yükseköğretimin yaygınlaştığını kaydeden Kubilay, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Her ne kadar bu eğitim düzeyi ücretsiz olsa da kaliteli eğitim için çok sayıda öğrenci özel üniversiteleri tercih etmekte veya okul dışı etkinliklere para ve zaman sarf etmektedir. İşsizliğin artması ve süresinin uzaması neticesinde kredi borçları oluşmakta; gençler hayatlarının bu dönemlerinde hem maddi hem de manevi sorunlar yaşamaktadır. Yunanistan ve İspanya gibi genç işsizliği yüksek ülkelerdeki gibi AB düzeyinde serbest dolaşım hakkına sahip değildirler. Yine ABD ve Britanya gibi okul ücretleri yüksek olmasa da faiz oranlarının yüksek olması öğrenim kredisi borcunun Türkiye’de de artmasına neden olmaktadır.”
Editör: TE Bilisim