Birsen GÜRDİL Gün geçmiyor ki TV haber bültenlerinde, günlük gazetelerin renkli sayfalarında herhangi bir yerde çıkmış yangın haberleri vermemekten geri kalmıyor. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin birçok özellikle büyük kentlerinde yanan fabrikalar ciğerlerimizi de yakarken, ülke ekonomisine de büyük darbeler vurmaktadır. Boya, iplik, kumaş, plastik ve mobilya fabrikalarında peş peşe patlak veren yangınları ufak işyerleri ve de meskenler takip etmektedir. Yurdumuzda olduğu gibi yurtdışında da can ve mal varlığına büyük zararlar veren büyük yangınlar çıkmaktadır. Daha geçenlerde Hindistan’da bir alış veriş pazarının üst katında çıkan yangında 10’un üstünde genç öğrenci çeşitli nedenlerle hayata veda etmişlerdir. Geçmiş yıllarda İstanbul’da sık sık çıkan yangınlara suçlu bulunan patlıcan sebzesi gösterilmiş. Doğalgazın çeşitli pişirici cihazların olmadığı o yıllarda iptidai şartlar altında kızartılan patlıcan ve benzeri sebze yemeklerinden çıkan yangınlar yöneticileri ve halkı perişan etmiştir. Patlıcan: İstanbul’u kül eden sebze olarak tarihe geçmiş lezzetli bir sebzedir. Patlıcanın lezzeti yanında bazı özellikleri olan sihirli bir atıştırmalıktır. Bugün bu sebzeden en aşağı 200 çeşit yemek yapılmaktadır. Günümüze gelinceye kadar patlıcanın başına gelmedik kalmamış, yani yaz aylarının vaz geçilmezi patlıcanın bilmediğimiz bir geçmişi olduğu da söylene dursun. İçinde nikotinin yanı sıra insanı hafif sarhoş yapan bir madde de bulunmaktadır. Hatta çok patlıcan yiyenlerde görülen garip davranışlar yüzünden “Patlıcan delisi” denildiği de söylenmektedir. 16. Yüzyılda İngiltere’de patlıcan ekimi bir süre yasaklanmış, “Deli elma” adı ile tanınan patlıcanın satışı da önlenmiştir. İtalya’da insanları delirttiğini ileri sürerek ekimine sınırlama getirilmiştir. Fransa ise bu lezzetli sebzeyi sara hastalığına ve yüksek ateşe sebebiyet verdiği için 1700’lü yıllarının sonuna kadar satışı yasaklanmış. Bütün engellemelere rağmen patlıcanın lezzetinden vaz geçmeyen halk yine de el altından alıp pişirdikleri patlıcanın doyumsuz zevkinden mahrum kalmamıştı. Türk mutfağının olmazsa olmazı patlıcan damak zevkimize uyan tadı ile kızartması, salatası, kebabı, böreği, oturtması, karnıyarığı, imam bayıldısı, Ali naziği, turşusu, reçeli ve saymakla bitmez değişik tatlar sunan patlıcanın en büyük kötülüğü ise yangınlara sebebiyet vermesidir. Mevsiminde hayli ucuzlayan patlıcanı kızartmak için yakılan ocakların sebep oldukları yangınlara tarihçiler, “Patlıcan yangınları” adını vermişlerdir. Nitekim Evliya Çelebi ile aynı dönemde yaşamış tarihçi ve yazar Evliya Çelebi’de İstanbul’da çıkan yangınların suçlusu olarak patlıcanı göstermiştir. 18 ve 19. Yüzyıllarda mangalda veya gaz ocakları üzerinde pişirilip, közlenen bu sebzenin çıkardığı yangınlara halk patlıcan meltemi derken, tarihi kayıtlarda Cibali Yangını olarak bilinen korkunç felakete patlıcanın sebep olduğu bilinmektedir. 1905-1911 yılları arasında yine patlıcanın sebep olduğu yangınlar sonucu Vefa-Mercan-Fatih-Laleli ve Edirnekapı semtleri tamamen kül olmuştur. Çok geçmeden patlıcan kızartılan mangaldan sıçrayan mangaldan sıçrayan kıvılcımlar Haliç kıyısından Cerrahpaşa’ya kadar bölgede yakıp yıkmadığı yer bırakmamıştır. 18b Yüzyılda Fransız asıllı Gerçek Davut Ağa tarafından kurulmuş olan Tulumba Teşkilatı, İstanbul’da çıkan pek çok büyük yangınları önleyememiştir. Tarihi kayıtlara bakılacak olunursa İstanbul’da çıkan yangınların bir sebebi ise yeniçerilerin istemedikleri sadrazamı gözden düşürmek, itibarını zedelemek için böylesi korkunç yangınların çıkarılmasına sebep olduğu da söylenmiştir. Tarihte çıkan pek çok yangınlara sebep olarak patlıcanı gösterdik. Peki, zamanımızda gözlerimizin önünde cayır cayır yanıp, kül olmasına sebep kim? Hadi eskiden suçlu patlıcandı. Şimdi kim? Elektrik, evet tüm yangınların suçlusu elektrik. Modern çağda her türlü önlemin alınması gerekirken çıkan yangınlara suçlu olarak pek akıl karı şey değil. Suçlu elektrik değil kötü zihniyet.