Yüzyıllar boyu şifalı suları ve hamamları ile yerli ve yabancı gezginleri, bilgeleri, halkları kucaklayan Bursa, hamam kültürünün beşiği olarak 21. yüzyılda da popülerliğini sürdürüyor. Bir bakıma, “eski tas eski hamam” tabiri geçerliliğini koruyor

Dilek Atlı - Hayatın en temel ve önemli unsuru olan su, asırlar boyunca tarih sahnesinde hep büyük rol oynadı. Su, insanlığın varoluş sürecinde yaşam, temizlik, sağlık ve ibadet gibi ihtiyaçları karşılamak üzere doğanın bize bahşettiği bu hayat pınarı. Evliya Çelebi’nin ünlü “Seyahatname”sinde, “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” tespitinden de anlaşılacağı üzere Bursa, şifalı su kaynakları bakımından belki de dünyanın en şanslı merkezlerinden biri. Bursa’nın şifalı suları, geçmişten günümüze kentin tarihi, yerleşimi, turizmi, ticareti ve sağlığını etkiliyor. Osmanlı’dan günümüze toplumun sosyal yaşamında önemli bir yeri olan hamamlar, eğlence, sosyalleşme, kişisel temizlik gibi nedenlerle kadın ve erkeklerin toplantı yerleridir. Hamam, kimi zaman kadınların yemeklerini de yanlarına alarak sabahtan akşama vakitlerini geçirdikleri, sazlı sözlü eğlendikleri, sosyalleştikleri ve dostlarıyla vakit geçirdikleri mekânlardır. Özel günler düzenlenerek kızların beğenildiği, gelinlerin hazırlandığı “gelin hamamları”, yeni doğmuş bebeklerin yıkanıp ebesinin okuduğu dualar eşliğinde kırkı çıkarıldığı “lohusa veya kırk hamamı” gibi törenler, hamamlarda yaşanan eşsiz sahnesidir. Erkeklere “tellak”, kadınlara “natır” denildiği, “kurna başı” ve “göbek taşı” gibi terimlerin kullanıldığı hamam kültürü, yüzyıllara imzasını atmış, Türkiye’ye özgü ve dünyaca ünlü bir kültürdür. Uludağ’ın bereketli suları Uludağ eteklerinde kurulan Bursa’nın, hem soğuk hem de mineralli sıcak su kaynakları bakımından zengin oluşu, çeşitli dönemlerde hamam yapılmasına olanak sağladı. Bursa’da bugün mevcut olan 41 hamam ve kaynaklardan alınan bilgilere göre, varlıkları tespit edilen 14 hamam ile birlikte toplam 55 hamam yapıldığı belirlendi. Bursa kaplıcaları ise, özellikle Çekirge Bölgesi’nde doğal mineralli sıcak su kaynakları ile de büyüklü küçüklü çok sayıda bulunuyor. Yerli ve yabancı turistlerin yıllardır güzellikleri ve sağlıkları için uğrak yeri haline gelen bu kaplıcalar, dünyada sayılı su kaynaklarından. Bursa’da 1835 tarihli hamam ritüellerinin kaleme alındığı bir mektupta bu kadim kültür şu sözlerle özetleniyor: “Hamam gelindiği zaman sedir örtüleri, yastık ve yer yaygısından oluşan hamam rahtı çıkarılarak oda hazırlanır. Hanım, çocuklar ve ailenin diğer kadın fertleri, diğer bohçalardaki hamam takımlarını çıkarılır. İpekli peştamallarını kuşanan kadınlar, nalınlarını giyerek yıkanmak üzere hamamın sıcaklık kısmına, kurnaların başına giderler. Yıkandıktan sonra kurulanırlar ve havlularının üzerine futalarını sararak soyunma kısmına gelirler.” Antik çağ ve banyoları M.Ö.6. yüzyılın vazo resimlerinde banyoları gösteren betimlemeler, bu yüzyıldaki banyo kültüründen ipuçları veriyor. Antik çağlarda banyo kültürünün izleri, yazılı kaynaklar, betim sanatı ve arkeolojik kalıntılardan tespit ediliyor. Yazılı kaynak denince akla gelen Homeros’un İlyada ve Odysseia eserleri ile Hesiodos’un “İşler ve Günler” eserleri, bu çağdaki yıkanma kültürü ile ilgili verilere sahiptir. Betimlemelere gelince, dönem resimlerindeki açık bir alanda yıkanma ve havuz benzeri bir su birikintisinde yüzen genç kız figürlerinin yanı sıra vazoların üzerinde kapalı alanda yıkanma, aslan, domuz başlıklı musluklar bize dönemle ilgili bilgiler veriyor. Ayrıca arkeolojik kazılar da evlerdeki banyo odaları, çeşitli küvet formları da yer alıyor. Hamamlar, Roma İmparatorluğu’nda da kent yaşamının önemli bir parçasıydı. “Thermae” olarak bilinen kamu hamamları, İsa’dan sonra 1. ve 2.yüzyılda gelişim göstererek önem kazandı, insanların birbirleriyle iletişim kurdukları, hoş vakit geçirdikleri yerler haline geldi. “Hypokaustum” adı verilen sıcak hava ve sıcak suyun borulardaki akış sistemiyle ısıtılan hamamlar, görkemli dekorasyonunun yanı sıra kompleks halinde inşa edildiği için bünyelerinde kütüphane, yürüyüş yolları, toplantı salonları, genelev, alış-veriş odaları ve spor tesislerini barındırıyorlardı. Ayrıca dört odaya ayrılan hamamlar, soyunma, soğuk yıkanma, ılıklık ve sıcak yıkanmadan oluşuyordu. Bizans hamamlarından Selçuklu’ya Bizans döneminde kentlerde hamam yapımının azalması, kullanımların da neredeyse yasaklanması nedeniyle dönemin hamam kültürü ile ilgili sınırlı bilgiye sahip olunmasına yol açıyor. Hıristiyanlığın Anadolu’da yayılmasıyla hamamlardaki eğlence kültürü yeni dinin kurallarıyla çakışarak kullanılmamaya başlanmasıyla bu yapılar, zamanla harabeye döndü. İstanbul’daki manastırların içindeki küçük hamamlar hariç bu döneme ait hamamlardan günümüze kalan pek örnek yoktur. Anadolu Selçukluları tarafından yaptırılan hamamlar, Konya, Kayseri, Sivas, Tokat, Amasya, Niksar, Erzurum, Divriği gibi merkezlerde kendini gösterdi. Bu hamamlar, önceki dönemlerden izler taşısa da planlama ve yapı olarak kendine has inşa edildi. İslam dinindeki temizlik şartı, bu dönemde banyo kültürü üzerinde büyük etki gösterdi, hamam kültürü özellikle bu dönemden başlayarak gelişmesini sağladı. Selçuklu hamamları, suyun kaynağına göre; doğal sıcak suyun kullanıldığı ılıca, kaplıcalar ile suyun kendi içinde ısıtıldığı hamamlar olmak üzere ikiye ayrıldı. Çarşıdaki tekli hamamların yanına bir hamam daha inşa ederek kadın, erkek hamamlarının ayrıldığı bu dönemde hamamlar, plan olarak da “Soyunmalık, Aralık, Ilıklık, Sıcaklık, Su Deposu ve Külhan”dan oluşuyordu. Mimarisiyle Osmanlı hamamları Saray, konak ve büyük evler dışında orta halli ve küçük evlerde, yıkanma dolabı hariç, hamam bulunmazdı. İnsanlar, yıkanma ihtiyacını, “halk hamamı” ya da “çarşı hamamı” dediğimiz yerlerde karşılardı. Osmanlı’da inşasına öncelik verilen hamamlar, İslamiyet’ten gelen temizlik kuralı ve “boy abdesti” kültürü nedeniyle büyük önem taşırdı. Osmanlı’da sultan, devlet adamları ve varlıklı hayırseverlerin, halkın karşılık ödemeden yıkanabilmesi amacıyla yaptırdıkları hamamlar şu bölümlerden oluşuyordu; soyunmalık (camegahta), soyunmalıkla sıcak bölümü bağlayan ılıklık, sıcaklık, halvetler (terleme hücreleri), su deposu veya ocaklar ve külhan. Osmanlı hamamlarından çoğu günümüzde kullanılan hamamlardır. Ev, cami, medrese, tekke gibi yapılarda rastlanan dört eyvanlı, köşe halvetli, haçvari plan şekilleri, Osmanlı hamamlarının başlıca özelliği olarak sayılabilir. Soyunmalıklar, kare planlı olup büyüklüğü ise hamamın geri kalan büyüklüğüne yakın oluyor. Kaplıca şekilleri, büyük ve küçük boyutlu olarak değişiklik gösteriyor. Kare planlı bir havuzlu kısım ve yine kare veya dikdörtgen planlı bir soyunma mekânından oluşuyorlardı. Bursa hamamlarının üst örtülerinde ise, geleneksel kubbe ve tonoz kullanılmış. Dikkat çekici süslemeler de kubbe geçişlerindeki alçı bezemeler ve duvarlarda görülen çini kaplamalardır. Hamam bohçalarında neler var? Hamam yaygısı denilen bohçalarda şunlar yer alıyor: Sedir üstüne serilmek üzere havludan kareli motifli bir örtü, kenarları desenli peştamal, nalın (takunya), işli ayak, sırt ve baş için üç ayrı havlu, hamam tası. Ayrıca, ekonomik seviyeye göre, gümüş kaplamalı veya sade olarak kullanılan topuk taşı, sabunluk, kese, sedef, bakır kemik veya fildişi işlemeli süslü bir taraklar, tokalar, pullu, boncuklu, mercanlı, işlemeli ahşaptan, gümüşten aynalar; kenarları oyalı tülbentler, sürmedanlar, kına ve tastık tasları, cımbız ile erkekler için fazladan tıraş usturası, fırçası, sabun ve kokuları… Hamam Tası Hamamlarda yıkanırken kurnadan suyu almada kullanılan göbekli tasların ilk tasarımları, M.Ö. 9.-7. yüzyıllar arasında Orta Anadolu’da yaşamış Friglere kadar uzanıyor. Hamam taslarının Anadolu’nun Antik Çağ kültürünü günümüze taşıyan bir eşya olduğu söylenebilir. Yörelerine göre çapları 11,5 cm ile 27 cm arasında değişen hamam taslarının tasarımı da ait olduğu yöreye göre değişiklik gösteriyor. İstanbul yöresinde, gümüş, bakır, alüminyum malzemelerinin kullanıldığı tasların üzerinde kabartma teknikli, geometrik desenli ve bitki veya hayvan motifli süslemelere rastlanırken, Doğu Anadolu Bölgesi’nde, bakırdan kabartma teknikli ve yivli desenlere rastlanıyor. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bakırdan geometrik ve/veya bitki desenli, yıldız motifli taslar göze çarpıyor. İllere göre de Kastamonu’da bakır ve geometrik desenli taslar, Erzincan ve Şanlıurfa’da pirinç veya bakırdan, ortasına oynar balık monte edilmiş tas tasarımları görmek mümkün. Gümüşten, panoramik hamam sahneli, ermeni işi hamam tasları ise İstanbul hamam taslarının içinde en ilginç olanlarıdır. Leğen ve ibrik Hamamda abdest almak için kullanılan leğen ve ibrikler, eve dönüş öncesi son işlem olarak soyunmalıkta (camegahta) kullanılıyor. Kirli suyun görünmemesi için de leğen ve ibrik arasında “sabunluk” denilen süzgeç bulunur. Yükseklikleri 33 cm ile 50 cm arasında değişen leğen-ibrikler, taslar gibi süslemeleri ile göze çarpıyor. Gümüş veya pirinç malzemelerinden yivli, bitki ve kuş motifli, geometrik desenli, kabartma teknikli olarak tasarlanmış leğen-ibriklerin yanı sıra bakırdan, Osmanlıca soğuk mühürlü, Ermenice yazılı lif leğenleri ile yine bakırdan ayaklı sabunluklar da göze çarpan objeler arasında. Buhurdan Genel olarak gümüş, bakır, tombaktan yapılan buhurdanlar, içinde güzel kokulu bitki ve nesneler yakılıp, kapağındaki deliklerden çıkan dumanıyla mekâna güzel kokular yaymaya yarayan kaplar. Gurur ve gösteriş kaynağı olarak kadın hamamlarında, özel günlerde misafirler için kullanılan buhurdanlık, yaydığı hoş koku ile hama kültürünün en ilginç detaylarından. Yükseklikleri 13 cm ile 30 cm arasında olan buhurdanlık, yivli, barok tarzda bezemeli, bitki desenli, geometrik motifli örnekleri ile karşımıza çıkıyor. Gülabdan Misafirlere ikram etmek üzere içine gülsuyu konan zarif tasarımlı kaba, gülabdan ismi veriliyor. Hamamda özellikle özel günlerde yıkandıktan sonra gülsuyu ikramı için kullanılan gülandanlar, gümüş, bakır, cam, porselen gibi çeşitleriyle, görkemli ve ince el emeği verilmiş, boyalı veya mercan taşlı süslemeleriyle dikkat çekiyor. Kirdenlik Halk arasında hamam kazanı adıyla da anılan kirdenlik, işlemeli örtülerle örtüp başlarda taşınan bakır, dibi geniş, ağzı dar bir kap. Kirli çamaşırların içinde yıkandığı kirdenlik, ters çevrilip üzerine oturunca tabure, eğlence sırasında da güzel ses verdiği için darbuka olarak da kullanılıyordu. Çapları 17 cm ile 44 cm arasında değişen bakırdan yapılan bu kaplar, üzerindeki motiflerin yanı sıra Osmanlıca veya Ermenice yazılar ile Tokat, Diyarbakır, Doğu Anadolu Bölgesi, Kastamonu, Konya, Bursa hamamlarının vazgeçilmezleriydi. Sabunluk (Kildence) Kilin temizlik malzemesi olarak kullanıldığı dönemlerde Kildence ismini de alan sabunluğun içine sabun, kese, tarak gibi malzemeler konuyordu. Sabun ve sabunlukların sularının akması içinde dibinde delikler bulunuyordu. Yükseklikleri 4 cm ile 23 cm arasında değişen, bakırdan, kopçalı, zarif bir çanta görünümündeki kildenceler, süslemeleri, kabartmaları ile göze çarpıyordu. Sabun Mühürleri Tarihi M.Ö.6 bine kadar giden sabun, Osmanlı döneminde Anadolu’nun zeytin yetişen bölgelerinde üretiliyordu. Küçük ailelerin atölyelerinde üretilen sabunlara aile damgaları basılıyordu. Tahtadan yapılan bu mühürler, imalatçı ile ilgili bilgi içeriyordu. Osmanlı döneminde Girit, Ayvalık, Edremit, İzmir, Cunda Adası ve Urla gibi merkezlerde sabun yapımı en fazlaydı. Nalın (Takunya) Kızgın hamam zemininde ve kaynak sularda ayakların yanmaması için kullanılan nalınlar, gündelik veya özel günler için kişiye özel süslemeli olarak yapılan değerli nalınlar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Yükseklikleri, 3.5 cm ile 27.5 cm arasında değişen nalınlar, ahşap üzeri sedef kakma, telkari, deri, metal ve tekstil malzemelerinden oluşabilir. Aile büyüklerinden kalma bu nalınlar, günümüzde evlerde dekorasyon metası olarak da kullanılıyor.