Büşra Taşkıran Zanaatkâr; diğer bir deyişle el emeği ustaları teknolojiye ve büyük firmalara yenik düştüler. Mesleklerinin son temsilcileri, ekonomik krizle birlikte artık ayakta durmakta zorlanıyor. El emeği isteyen meslekler giderek kayboluyor. Mesleklerin kaybolmasının en önemli nedenlerinden biri de devam ettirebilecek bir çıraklarının olmaması. Tüketim kültürüne ayak uyduramayan unutulan meslekler son ustalarıyla yaşamaya devam ediyor. [caption id="attachment_198338" align="alignright" width="327"] Mustafa Biricik[/caption] Mustafa Biricik, “Bizde dede mesleğidir” diyerek sözlerine başlıyor. Saat tamirciliğine 12 yaşında babasının yanına çırak girerek adım atan Biricik, aynı zamanda Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde de eğitimini tamamlıyor. 1971 yılından bu yana aynı dükkanda hizmet veren Biricik, “Bütün hayatım saatlerle geçti. Mekanik saatler varken mesleğimi çok seviyordum. Ama şimdi elektronik saatler çıktı maalesef sanat ikinci planda” diyor. “Bundan sonra zanaatkâr yetişir mi?” Biricik, “Mekanik saatlerin hikayesi çok farklı, insana çok daha zevk veren makine tarzına sahip, tamir yapmaya başladığımda heyecan duyardım. Mekanik saatler bitince bu işinde bir esprisi kalmadı” diyor. Saat tamirciliği zanaatından bahseden Biricik, “Direk çakma diye bir şey vardı. Saati parçalara ayırıyorsun. Yerine yeni direk çakıyorsun. Onun dengesini kontrol ediyorsun. O dengeyi tutturmak gerçek saatçi ustalarına büyük zevk verirdi.” diyor. Biricik, “Benden sonra bu iş bitiyor. Dede, baba ve ben… Üçüncü nesilde bitiyor” diye konuşuyor. Türkiye’de birçok mesleğin bitme noktasında olduğuna dikkat çeken Biricik, “Bundan sonra zanaatkâr yetişir mi? Bence bundan sonra zanaatkâr yetişmez. Çünkü yetiştirmeye kalkarsan çocuk aç kalır. Hem para kazanmak çok zor hem yapacak işler azalıyor. Sizin hiç dikkatinizi çekiyor mu? Takım elbise diken terzi artık hiç yok. Çünkü zanaat bitti” diyerek çoğu ustanın mesleğini artık icra edemediğine dikkat çekiyor. [caption id="attachment_198339" align="alignright" width="367"] Sinan Çelik[/caption] “Herkes kendi mesleğini yapsa, işletmemiz yaşayacak “ Sinan Çelik, 40 yıldır şekerci dükkanını işletiyor. Dedesi Kırım’dan Romanya’ya oradan Eskişehir’e gelmesiyle şekerci dükkanının da hikayesi başlıyor. 11 yaşından beri aynı dükkanda işini devam ettiren Çelik, “Türkiye genelinde söylendiğine göre şekerleme üzerine beş (5) tane dükkan kalmışız” diyor. Eskiden daha popüler işletmeler olduklarını 24 Saat’e anlatan Çelik, “Günün nasıl geçtiğini bilmezdik” diyor. Sabah saatlerinde başlayan mesaisinin gece vaktine kadar sürdüğünü söyleyen Çelik, “Şimdi ise işin tadı tuzu yok. Eski zamanları çok özlüyorum” diyor. Ekonomik nedenlerle küçülmeye mecbur kaldığını anlatan Çelik, “Büyük marketler bayramda şekerci, okulların açılma zamanında kırtasiyeci, balık sezonu açıldığında ise balıkçı oluyorlar. Herkes kendi mesleğini yapsa, işletmemiz yaşayacak“ diye konuşuyor. Şekerlemeci dükkanının kendisinden sonra kapanacağını söylüyor Çelik ve ekliyor: “Caddede açık dükkan kalmadı. Ekonomimiz çok kötü, bildiğiniz gibi değil…” [caption id="attachment_198337" align="alignright" width="345"] Murat Doruk[/caption] “Ayakta kalmak için mücadele veriyoruz” Murat Doruk ise kolonya dükkânı işletiyor. 1988 yılından beri kolonya ve esans ticaretiyle uğraşıyor. Doruk, “baba yadigarı” diyor ve ekliyor: “Sağlığım elverdiği müddetçe devam edeceğim.” Eskişehir’de çarşının tam merkezinde olduklarını söyleyen Doruk, “Çarşılar her yerde talep gören yerlerdir. İstanbul’da Mısır Çarşısı, Bursa’da Kapalı Çarşı… Buralar nostaljik mekanlardır. İnsanlar alışveriş yapmasalar da gezmek için uğrarlar. Burası da nostaljik bir müessese, dolayısıyla insanlar buradan alışveriş yapmayı seviyor. Bu bir kültür ve bu bizi mutlu ediyor“ diyor. Babasıyla birlikte yaşadıkları bir anıyı 24 Saat ile paylaşan Doruk, “O zamanlar şişelere doldurma yapıyorduk. 100 teneke kolonyayı doldurmuşuz. Erkek kardeşim, ben ve eniştem hepimiz çalışıyoruz. Babam fiyatları hesaplayamamış ve kolonyayı aldığımız fiyata satmışız. Ellerimiz kolonya pompalamaktan çatladı, nasır oldu ama hiçbir şey kazanamamışız “diyor ve gülümsemeyle eski anılarını aktarıyor. “Ayakta kalmak için mücadele veriyoruz” diyen Doruk, “Diğer sektörlerde olduğu gibi bizim de potansiyelimiz küçüldü. Mesleği sürdürebilmek için çabalıyoruz” diyor. “Eskiden böyle değildi.” Ayakkabı tamir ve lostra ustası Kemal Solak, otuz senedir ayakkabı tamiri yapıyor. Babasının emanet ettiği mesleği devam ettiriyor. Solak, “Sermayem el emeğim” diyor. Çırak yetişmediğini söyleyen Solak, gençlerin bu işi “hor” gördüğünü düşünüyor. Solak, “Ayakkabı tamirciliği artık öldü. Önceden deri ayakkabılar vardı. Şimdi ise naylon ayakkabılar var.” diyor. Solak, “Benim çocukluğumda veya on sene öncesine kadar, kazandığım para çok iyiydi. O zamanlar malzeme ucuzdu. Malzeme bu kadar aşırı yüksek fiyatlı değildi” diyerek geçmişe öykünüyor. İnsanların ayakkabı tercihlerinin değişmesinin mesleği olumsuz etkilediğini vurgulayan Solak, “İnsanlar artık kaliteli ayakkabı almıyor; çünkü gününü kurtarma derdinde. Eskiden böyle değildi. Ayakkabılar tamir ettirilir, yama yaptırılırdı. Altına pençe veya topuk yaptırılır, söküğü diktirilirdi. Şimdi öyle bir şey yok” diyor.