Ankara Fransız Kültür Merkezi ve Çankaya Belediyesi iş birliğiyle hayata geçirilen “Bir Bakış Hikâyesi” isimli sergi, dünyaca ünlü dört fotoğraf sanatçısının eserlerini Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Başkentlilerle buluşturuyor. Ahmet Sel, Saima Altunkaya, Lâm Duc Hien ve Ferrante Ferranti’nin fotoğraflarından oluşan serginin açılışına Fransa'nın Türkiye Büyükelçisi Hervé Magro da katıldı. Sergiler 29 Haziran’a kadar görülebilecek
SULTAN YAVUZ/ANKARA - Ankara Fransız Kültür Merkezi ve Çankaya Belediyesi iş birliğiyle hayata geçirilen “Bir Bakış Hikâyesi” isimli sergi, Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde izleyiciyle buluşuyor. “Bir Bakış Hikâyesi” adını taşıyan ve dünyaca ünlü dört fotoğraf sanatçısının eserlerinden oluşan sergide, Ahmet Sel “Fransa’da Türkiye’nin Yüzleri”, Saima Altunkaya “Tur Abdin: Kulların Dağı”, Lâm Duc Hien “Anne, Anneler” ve Ferrante Ferranti “Yolculuk” temalı çalışmalarını sunuyor. Fransa’daki Türk göçmenlerin portresini çizen Ahmet Sel, çalışmalarını portre ve belgesel fotoğrafçılık alanında sürdürüyor. Sel, Fransa’da gerçekleştirdiği yüksek öğreniminden sonra La Cinq televizyon kanalında kıdemli muhabir kameraman olarak çalıştı. 1990-2000 yılları arasında Moskova’da La Cinq ve Arte’nin muhabiri ve Sipa Press Ajansı’nın büro şefi olarak çalışan Sel, Paris’e dönerek Sipa Press Ajansı’nın Genel Yayın yönetmenliği görevinde bulundu. 2012-2019 yılları arasında Anadolu Ajansı’nın Görsel Haberler Yayın Yönetmenliğini üstlenen Sel, 2003’de portre kategorisinde “Fujifilm Press Photo Awards France”, 2004’de Kanada’da fotoğraf ve metin dalında “National Magazine Awards Foundation” büyük ödülünü kazandı. Sel, “Moskova İnsanları”, Paris, 2001; “Kabul” Paris, 2003; ve “Davutpaşa Orta 3” İstanbul, 2012 adlı fotoğraf kitaplarının da yazarı… Almanya ve Fransa’daki Türk göçmenlerine ilişkin değerlendirmede bulunan Sel, 1960’lı yıllarda Almanya’nın yeniden inşa sürecinde ek emeğe ihtiyaç duyan ülkenin, Fransa gibi kolonyal geçmişi olmadığı için Türkiye gibi ülkelere yöneldiğini ve o yıllarda Almanya’dan gelen uzmanların, iş ve işçi bulma kurumuyla ilişki içinde çeşitli bölgelerden yararlanabilecekleri kişileri seçtiklerini söyledi. Sseçilen kişilerin sağlıklı ve güçlü kişiler olduğu ve okuma yazma niteliğinin aranmadığını kaydeden Sel, “Bilinçli kişiler olsalar, Almanya’da sendika gibi örgütlenmeler içine girerek haklarını arayabilirlerdi” dedi. Türkiye’den işçi almayı Almanların başlattığını ve Almanya’ya gittikten sonra ayakları yere basmaya çalışan Türklerin, hemşehrilerini de Almanya’ya davet ettiklerini belirten Sel, göçün kar topu gibi büyüdüğünü belirterek, Fransa’daki Türk göçmen işçiler için şu ayrımı yaptı: “Fransa o dönemde zaten Fas, Cezayir, Tunus ya da siyahi Afrika ülkeleri gibi eski sömürgelerinden gelen işçi rezervine sahipti. Türklere ayrıca ihtiyacı yoktu el emeği anlamında ama bir yerden sonra rezervi tükenince durum değişti. Türkler, Almanya’da pazar olduğu için Fransa, İsviçre ve Belçika gibi ülkelere de yönelmeye başladılar. 1970’lerde Fransa’ya gelmek, bugüne kıyasla daha kolaydı, vize gibi seyahat zorlukları yoktu, bugün Fransa’da 750 bin civarı kayıtlı Türk göçmen bulunuyor. İlk geldiklerinde ormanlık bölgelerde yaşayıp orman işçiliği ve daha sonra da inşaat işçiliği yaptılar. Fransa’nın güneyindeki tatil köylerinde deneyimli ustaya ihtiyaç vardı, daha sonra da Fransa’nın diğer bölgelerine dağıldılar. Mesela konfeksiyon işinde de sıkça görülüyorlardı ama kuşak değişti. Eski Yugoslavya, Romanya gibi ülkelerde yaşanan sorunların ardından, bu ülkelerin vatandaşları Fransa’ya gelip Türklerin yerini almaya başladılar, şimdi de Çinliler… Oradaki Türkler biraz palazlanarak küçük inşaat şirketleri kurarak ya da restoran işine girerek değişim yarattılar. İkinci ya da üçüncü kuşaklar eğitim aldılar ve mümkün olduğunca sorunlu olan banliyölerden uzak kaldılar. İlk kuşak, çocuklarının iyi eğitim almasına çalıştılar ve bu çocuklar hiçbir yabancının hâyalini kuramayacağı işlere girdiler. Mesela ben 1978 yılında Fransa’da basın kartı alan ilk Türklerdenim. Şimdi orada gazetecilik okuyup televizyonda sunucu olan, köşe yazarlığı yapan, muhabir olan ve devlet radyosunda çalışan Türkler var. Bunun yanı sıra, göçün profili de değişmeye başladı.” [caption id="attachment_214293" align="alignright" width="366"] Ahmet Sel[/caption] “Yeni kuşak artık kendi dillerini bile bilmiyor” Sel, sergideki fotoğrafların içinde Fransa’da yaşayan genç sanatçılardan entelektüellere, ilk dönem göç eden köylülere kadar geniş bir skalada portreler olduğuna dikkat çekerek, “İlk kuşak, kendini değiştirmedi ama varını yoğunu çocuğuna harcadı. Mesela yıllardır bir işçi yatakhanesinde tek başına yaşayan işçi, iki çocuğunu da Türkiye’de Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuttu ve ikisi de önemli yerlere geldiler. Ya da 13 yaşında Fransa’ya gelen Sıtkı Bey, kaynakçılık ve süper market elemanlığı yaptıktan sonra İslami cenaze işine girmiş. Göçmenlik bir yerde de ölünce nereye gömüleceğim endişesi taşımaktır. O da kişi başı 10 Euro alarak, vefat ettiklerinde Türkiye’ye gömülmelerini sağlıyor. Bir de evlendirme şirketi kurmuş, filancanın eşi öldü, Belçika’dan da şunun eşi oldu diye belirleyip, bu kişileri buluşturma işine de girmiş. Ya da anne babası okuma yazma bilmeyen Iğdırlı bir genç çok önemli bir finansçı oldu, bunun yanında arkadaşım Ömer Uluç gibi orada yaşayan entelektüellerimiz de vardı. Fakat tüm bunların yanında, göç yalnızlık demek ve ortaklıkları da bu silinmeyen damga… Özellikle ilk kuşaklar, sonraki kuşaklar için çok emek verdi, yeni kuşak artık kendi dilini bile bilmiyor, yaz tatillerinde Türkiye’ye değil, Fransızlar gibi Fas’a ya da Tayland’a gidiyor, bir asimilasyon söz konusu yani… 150 aileyi ziyaret ettim ve hem fotoğraf olarak estetik olan hem de hikâyesi sembolik olanları sergiye dâhil ettim” diye konuştu. [caption id="attachment_214301" align="alignleft" width="700"] Saima Altunkaya[/caption] Altunkaya, “Bu yolculukta kendimi keşfettim” Serginin tek kadın sanatçısı Saima Altunkaya ise Türkiye doğumlu bir Süryani… Çocukluk yaşında Almanya’ya göç eden Altunkaya, aslında bir moda fotoğrafçısı olsa da, Tur Abdin’e yaptığı yolculukla bir uyanış yaşadığını ve sergideki belgesel fotoğraflarıyla, bir gerçeği yansıttığını söyledi. Paris’te yaşayan Alman-Süryani fotoğraf sanatçısı, 2014 yılında Cannes’da gerçekleşen Uluslararası Moda Fotoğrafçılığı Festivali’nde ödül aldı. 2013 yılında iş seyahati nedeni ile ailesinin doğduğu topraklara, Türkiye’nin güneydoğusundaki Dicle nehrinin üst kısımlarında bulunan kireçtaşı sıradağları Tur Abdin’e giden Altunkaya, bölgede halen az sayıda Süryaniye ev sahipliği yapan bölgede fotoğraflar çekti. Bu yolculuğun hayatını değiştiren manevi bir yolculuk olduğunu söyleyen Altunkaya, kimliğini yeniden keşfetmiş. Altunkaya, moda fotoğrafçılığını çok sevdiğini belirterek, doğduğu topraklara bir gün gitmenin kendisi içi bir hâyal olduğunu belirtti. Altunkaya, “Tabii, gitmek kolay değildi ama arkadaşım iş dolayıyla giderken, bana, ‘Sen de gelir misin?’ diye bir teklifte bulununca, kabul ettim. Bu yolculukta kendimi keşfettim, neler olduğunu gördüm. Orada hâlâ tarihi yerler, manastır var. Büyük bir uyanış yaşadım ve dikkat ederseniz, sergideki tüm arkadaşlarım dışarıdan bir gözle Türkiye’ye bakıyor. Ben de Tur Abdin’in ne olduğunu, insanların nasıl yaşadığını göstermek istedim. Süryaniler, çok uzun süreden beri bu topraklardalar ve bölgede kalan kültürel mirası fotoğraflamak istedim” dedi. [caption id="attachment_214300" align="alignleft" width="700"] Lam Duc Hien[/caption] Hien, “Çok güzel dizayn edilmiş bu sergide olmaktan mutluyum” Fotoğraf sanatçısı Lam Duc Hien, sergide olmaktan mutlu olduğunu ve sergileme alanının çok iyi dizayn edildiğini söyleyerek, çektiği fotoğraflardaki kadınların acısına ortak olduğunu ifade etti. Fransız-Laos asıllı fotoğrafçı Hiên küçük yaşlarda ailesi ile birlikte sürgüne gönderilmiş. Tayland’a gitmek üzere Mekong ırmağını geçerek kaçan Hiên, mülteci kampında zorlu iki yıl ve iki firarın ardından 1977 yılında Fransa’ya gelerek Plastik Sanatlar dalında Güzel Sanatlar Fakültesinden diploma almış. Hiên kişisel projeleri ve de basın ya da STK’ların istekleri doğrultusunda Dünya’nın dört bir yanında, duyarlı ve toplumsal olaylara adanmış bir biçimde fotoğraf çalışmalarına başlamış. Romanya, Rusya, Bosna, Çeçenistan, Ruanda, Güney Sudan ve bilhassa 25 yıldan bu yana tümünü arşınladığı Irak’ta, 20. ve 21. yüzyılın başlıca savaşlarının sivil halkların üzerindeki etkilerine tanıklık etmiş. Basında düzenli olarak çalışmaları yayınlanan Hien, pek çok ödülün de sahibi… Ferrante Ferranti “Yolculuk” Serginin bir diğer İtalyan asıllı Fransız fotoğraf sanatçısı Ferrante Ferranti ise sergiye katılamadı. Ferranti’nin “Yolculuk” isimli sergisi, 40 yıllık bir serüvenin öyküsü… 1980 yılında keşif yolculuklarına başlayan Ferranti, köklerinin peşinde Sicilya ve ardından Yunanistan’a gitmiş. 1981 yılında Mısır gezisinde İslam sanatına ilgi duyarak fotoğrafçı olmaya karar veren Ferranti, aynı yıl Çanakkale Boğazı ve Altın Boynuz’un, Pamukkale ve Bizans’ın düşlerini kurarak Türkiye’ye gelmiş. 1997 yılından itibaren İran’dan başlayarak, Afganistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Özbekistan ile devam eden yolculukları nihayet 2008 yılında doğduğu ülke Cezayir’de tamamlanmış. Seyyah fotoğrafçı yazar Ferranti, hem yazdığı kitaplar hem de verdiği fotoğrafçılık dersleriyle çalışmalarına devam ediyor. 
Editör: Ahmet Ertüm