Ahmet Çağatay Bayraktar

Erzincan İliç’te Çöpler altın madeninde yaşanan siyanür toprak kaymasının üzerinden 1 aydan fazla zaman geçti. 13 Şubat günü yaşanan toprak kaymasının boyutlarını hatırlamak gerekirse 800 metre uzunluğunda 30 metre derinliğinde 50 metre genişliğinde bir kütle yer değiştirdi. 400 bin kamyonun taşıyabileceği bir  kütlesinin kayması sonucu toprak altında kalan maden işçileri Şaban Yılmaz, Abdurrahman Şahin, Hüseyin Kara, Mehmet Kazar, Fahrettin Keklik, Adnan Keklik, Uğur Yıldız, Kenan Öz ve Ramazan Çimen’e ise halen ulaşılamadı. Yaşanan facia gözlerin tekrar maden ocaklarına çevrilmesine neden olurken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’dan madenlere sıkı denetim açıklaması geldi.

İzmir’in Bergama ilçesinde 17 Mart’ta gerçekleştirdiği ziyarette konuşan Bakan Bayraktar Ticaret Odası’nda yaptığı konuşmada Türkiye’de yüksek miktarda altın madeni rezervi bulunduğunu söyleyerek, “altın madenciliğini mutlaka geliştirmemiz lazım. Altın üretimimizi mutlaka, yıllık en az 100 tonlara çıkarmamız gerekiyor. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde bunu yapabilmek için elbette ki insandan insan sağlığından vazgeçmeden, bunu ve çevreyi önceleyerek bu yatırımları yapmamız lazım. Özellikle madencilik sektöründe çalışan arkadaşlarımızdan, bu toplantı vesilesiyle bunu tekrar istirham ediyorum” dedi.

Maden işletmelerinin de bulunduğu toplantıda Bakan Bayraktar madenciliğin kapasitesinin artırılırken çalışan ve çevre sağlığının da dikkat edilmesi gerektiğini İliç’te yaşanan faciayı hatırlatarak söyledi:

“Değerli arkadaşlar iş sağlığı ve güvenliğinden asla taviz vermeden, asla riske etmeden işletmelerimizi işleteceğiz. Çünkü çok yakın bir zamanda bir kaza yaşadık biliyorsunuz; Erzincan İliç’te. Dolayısıyla asla bunları istemiyoruz. Biz bu anlamda denetimlerimizi daha da sıklaştıracağız. Ama esas iş sizlere düşüyor. İşletme sahiplerine, işletmecilere orada çalışanlara düşüyor. Dolayısıyla, ‘güvenli madencilik’ diyoruz. ‘Çevreyle uyumlu madencilik’ diyoruz. Bu anlamda da ülkemiz dünyanın en bereketli, maden açısından, en zengin ülkelerinden biri ama bunları doğru şekilde, sorunlu şekilde ekonomimize kazandırmamız lazım. Bunu yaptığımız zaman Türkiye daha güçlü bir ülke olacak, daha güçlü bir ekonomimiz olacak ve biraz önce ifade o sistemik sorunları da inşallah önümüzden çıkarmış olacağız.”

Peki Bakan Bayraktar’ın konuşmasında yer alan “güvenli madencilik” ve “çevreyle uyumlu madencilik” ne anlama geliyor? Her madencilik faaliyeti aynı riski barındırıyor mu, çevreye saygılı madencilik için izlenmesi gereken yollar neler? 24 Saat Gazetesi uzmanlara sordu.

"Siyanürlü altın madenleri ekokırım merkezi"

Türkiye’deki madenciliğin ekonomideki boyutunun ötesinde siyaset, bürokrasi ve çevreye olan etkilerini ‘Altın Ölüm’ ve ‘Altın Girdap’ kitaplarıyla ele alan Gazeteci İbrahim Gündüz, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan ‘Sürdürülebilir Kalkınma için Maden Yönetimi Raporu’ndan hareketle madencilik yapılan alanların bir daha geri getirilemeyeceğini vurgulayarak çevreye duyarlı siyanürlü altın madenciliğinin söz konusu olmadığını söyledi:

Türkiye, İran'a İHA ve gece görüşlü helikopter gönderiyor Türkiye, İran'a İHA ve gece görüşlü helikopter gönderiyor

"Siyanürlü altın madenlerinin ekokırım merkezleri olduğunu defalarca dile getirdik, getirmeye de devam ediyoruz. Bakan Bayraktar’ın bunu bilmemesi düşünülemez. Çünkü bu ekokırım merkezlerinin ne türden bir sonuca yol açabileceği 13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler Altın Madeni’nde görüldü.

Yüz binlerce ağacı kes, bir dağı yüz binlerce ton dinamitle paramparça et, ortaya çıkan taşın-toprağın bir kısmını 'pasa' diyerek bir kenara çöp diye yığ, cevherli olduğunu düşündüğün diğer taşı-toprağı taş değirmenlerinde un ufak ettikten sonra yüzlerce futbol sahası büyüklüğündeki alanlara ser, üzerine dünyanın en tehlikeli kimyasalı olan siyanürü haftalarca boca et, sonra içindeki sarı metali aldıktan sonra yine geri kalan yığını içindeki siyanür kalıntıları ve ağır metallerle birlikte bir kenarda terk et ve bu süreçte yüz milyonlarca litre suyu zehirle ve bu zehirlediğin suyu da oluşturduğu milyonlarca tonluk atık barajlarına doldur ve bunun adının da madencilik olduğunu söyle.”

Her madenin çıkarılma tekniği farklı

Jeoloji Yüksek Mühendisi ve Tıbbi Jeoloji Uzmanı Dr. Eşref Atabey ise her madenin farklı çıkarılma ve işlenme yöntemleri olduğunu söyleyerek “çevreye duyarlı madencilik” kavramının bilimsellikten uzak olduğunu açıkladı:

“Madencilik faaliyeti temel olarak zaten doğaya doğrudan etkisi olan bir eylem. Sonuçta yer kabuğunda bir değişim söz konusu. Fakat farklı madenlerin doğaya etki dereceleri değişiyor. Madenler arasında ise altının çıkarılması ve işlenmesi çevreye en olumsuz etkiyi veren maden. Çünkü bir gram altın çıkarılması için yaklaşık bir tondan fazla kayayı yerinden söküyorsunuz. Çünkü altın, krom ve bakır gibi damar olarak toprağın altında bulunan bir maden değil. Bir kayacın içerisinde parçacıklar halinde bulunuyor. Altın parçacığını da elde etmek için kaya parçalanıyor ve siyanürde bekletiliyor. Ve sadece bir gram altın elde etmek için bir tonluk kaya parçalanıyor, siyanüre maruz kalıyor ve ortaya pasa adı verilen bir atık kalıyor. Bunun yanında siyanür ve kullanılan diğer kimyasallar topraktaki maddelerle tepkimeye giriyor. Bu da havayı, toprağı ve suyu zehirliyor. Ve her madenin de bir ömrü var. Örneğin 30 yıl sonra maden sahasında faaliyetlerin sona ermesiyle çevre tekrar eski haline dönmüyor. Zaman içinde suyla dolan maden çukurlar, asit gölleri oluşturarak yer altı su kaynaklarını ve nehir havzalarını kirletiyor.”

"Kimyasal olmadan işlemek mümkün değil"

Peki siyanür dahil olmak üzere hiçbir kimyasal madde kullanılmadan altın madeni çıkarmak mümkün mü? Atabey kovboy filmlerinden aşina olunan o görüntünün günümüz dünyası için geçerli olmadığını söyledi:

“Kovboy filmlerinde görürüz, nehir kıyısında insanlar ellerinde süzgeçler ile toprakla altını ayrıştırır. Fakat günümüz dünyasında artık böyle bir uygulama mümkün değil. Var olan altın potansiyeli ise kayaçların içinde yer alıyor. Fakat bu uygulama da elde edilen altından daha pahalıya mal oluyor, çevre ve insan sağlığını tehdit ediyor."

Altın madenleri sadece lüks için çalışıyor

Atabey, altın madenciliğinin ihtiyaçtan çok kâr hırsıyla yapıldığını vurguladı:

“Altın sadece yüzde 5 oranında elektronik ve haberleşme araçlarında işimize yarar şekilde kullanılıyor. Yüzde 95 ise mücevherat ve yatırım amacıyla kullanılıyor. Yani aslında altını hayati ihtiyaçlar için kullanmıyor sadece lüks ve şatafatı göstermek amacıyla kullanıyoruz. Bu yüzden dünya elektronik atıkların geri dönüştürülmesiyle altını endüstriyel olarak kullanabileceğimiz için altın madenciliği bize sadece zarar olarak dönüyor.

"Çevrenin yanında işçi sağlığı da gözden geçirilmeli"

Çevrenin yanında çalışanların güvenliği de madenlerin önemli sorunları arasında yer alıyor. 2002 yılından bugüne binden fazla maden emekçisi yaşamını yitirdi, 50 maden mühendisi ise yaşanan kazalarda hayatını kaybetti. Bakan Bayraktar’ın güvenli madencilik sözünü iş güvenliği açısından değerlendiren Makine Mühendisleri Odası önceki başkanlarından Mehmet Torun; Elbistan, Soma, Ermenek, Amasra facialarından ders çıkarılmadığı için İliç’teki kazanın yaşandığını vurguladı:

“Zaman içerisinde özelleştirilen maden sahaları vahşi madenciliğin eline teslim edildi. Yeni madenlerin açılmasında ise Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporları ise formalite olarak kaldı. Güvenli madencilik yapılabilmesi için insanı merkeze koyan, insan hayatını her şeyden üstün tutan uzun vadeli politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Oysa bugün madenlerimiz ticari bir meta olarak değerlendiriliyor, yandaş şirketlerin daha fazla kâr elde etmesi için kullanılıyor. Halbuki yer altı madenciliği ciddi bir deneyim, uzmanlık ve birikim gerektirir. Bu anlamda usta- çırak ilişkisi koparılmadan sürdürülmelidir.

Muhabir: Ahmet Çağatay Bayraktar