Son yıllarda giderek artan ve her gün bir yenisini duyduğumuz öğretmene ve sağlık çalışanlarına şiddet haberleri toplumun yıllar içinde kimi değerlerinden  nasıl uzak düştüğünü göstermesi bakımından çok düşündürücü. Küçüklüğümden hatırlıyorum, bizler öğretmeni, doktoru baş tacı eden, onlara gereken saygıyı gösteren anne babalar tarafından yetiştirildik.

Süreyya Oral

Okulda öğretmenden azar işitsek, hatta biraz arpamız fazla kaçıp da sınıfın düzenini bozsak ve  kulağımız çekilse bile eve gittiğimizde sızlanmalarımız hep ‘öğretmenin öyle yapmışsa haketmişsindir, kimbilir ne yaptın’ diye susturulurdu. Çünkü velilerde öğretmenin asla yanlış yapmayacağına, bilgisine, yetkinliğine dair köklü bir inanç ve saygı vardı. Eğitim o kadar önemseniyordu ve öğretmene, ustaya itimat o kadar tamdı ki toplumumuza has "eti senin kemiği benim" deyişiyle birlikte çocuklar gözü kapalı emanet edilirdi eğitimciye. Ben küçük yaşlarımda bu deyişten biraz korkar, "etli kemikli" bu deyişin biraz vahşi bir şeyler çağrıştırdığını düşünürdüm. Ancak yıllar sonra eğitimin tam tekmil bir insan evladı ortaya çıkarmada ne kadar etkili olduğunu gördüğümde bu deyişin "ben sana bir iskelet veriyorum. Sen onu bilgin ve eğitimin sayesinde etle kaplayıp şekillendireceksin, tam ve eksiksiz bir insan haline getireceksin" anlamına geldiğini keşfettim.  

Son yıllarda eğitim kalitesinin düşmesiyle, kimi saçma yönelimler  ve psikolojik etkiler altında aileler "çocuk erkil" bir hayat tarzını benimser oldu. Yanlış politikalar sonucu  öğretmenlerin tüm yetkileri tırpanlandı ve öğrenci üzerinde bir yaptırım gücü kalmadı. Görünen o ki bundan dolayı ne veliler ne de öğrenciler öğretmenleri ciddiye almıyor, söylediklerini yapmıyor. Günümüzde velilerin abartılı duyarlılığı, her olaya müdahil olma, hep kendi çocuğunu haklı görme çabaları da beraberinde disiplinsizlik ve kaosu getiriyor. Zorunlu eğitimde artık başarılı, başarısız herkesin sınıfı geçtiği ve neredeyse herkesin teşekkür, takdir aldığı ve bunun da eğitimin niteliğini ciddi anlamda olumsuz etkilediği inkar edilemez. Tabii eğitimin niteliği deyince öğretmen yetiştiren kurumların da verdiği eğitimin niteliği tartışılır. O da işin bir diğer tarafı.  

Haberlere göz attığımızda öğretmene karşı fiziksel şiddet olayları daha çok sosyoekonomik profili düşük kesimlerde ağırlık kazanıyor. Neredeyse her hafta bir öğretmenin öğrencilerden ya da velilerden kaynaklı bir şiddete maruz kaldığını görüyoruz. Kenar semtlerde fiziksel şiddet olayları yaşanırken paralı eğitim verilen ya da daha elit semtlerdeki okullarda ise şiddet başka bir yüzüyle ortaya çıkıyor. Buralarda da öğretmenlere mobbing var. Özel okullarda öğretmenlerin eli kolu tamamen bağlı. Veli ne derse o oluyor. Çocuğuyla ilgili kararları veli alıyor. Öğretmenin tespit ettiği sorunları öğretmenin yöntemiyle değil, kendi yöntemiyle çözüyor. Diyebiliriz ki genel olarak öğretmen rolüne dönük bir aşınma söz konusu. öğretmenliğin itibarsızlaştırılması, öğretmenlerin hedef haline getirilmesi, sürekli öğretmenlikle ilgili siyasi iktidarın tasarrufta bulunması, en son öğretmenlik meslek kanunuyla yaşanan aşınma sonuç olarak öğretmenleri sürekli hedef haline getiriyor. Bu tablo toptan bir eğitim sisteminin yani eğitimin tümden çökmesinin bir sonucu … Kesinlikle öğretmene karşı şiddete ciddi yaptırımlar getirilmeli ancak sorunun çıkış noktasının eğitim olduğu önce bu sistemin güçlendirilmesi gerektiği unutulmamalı. 

Geçenlerde okuduğum ilginç bir araştırmayı da burada aktarmak isterim.  İnsan beyninde yer alan, kişinin korku, kaygı, öfke ve endişe gibi duygu alanlarını yöneten ‘amigdala’ adında bir bölge var. Bu bölge  duygusal, davranışsal  kontrol ve öğrenmede rol oynar. İnsan beyninin savunma ve dürtüsel tepkiler bölümünü yönetir. İşte araştırmalar gösteriyor ki insanda dürtüsel davranışlar ile eğitim eksikliği arasında bir ilişki var.  Dürtüsel davranışlardan şiddet de genellikle kontrolsüz ve anlık tepkiler sonucu ortaya çıkıyor. Temelde belli bir düzeyde kişinin hayatta kalmasını sağlayan amigdala faaliyetleri yetersiz eğitim sonucunda artarak kişiyi şiddete yönlendirebiliyor. Yani bir topluluk ne kadar niteliksiz ve yetersiz bir eğitim alırsa dürtüsel davranışlara ve şiddete o kadar yatkın oluyor.

Türk Eğitim-Sen'in 2019 yılında 6 bin 728 eğitimci ile yapılan anket çalışmasında, ankete katılan öğretmenlerin yüzde 48.7’si meslek hayatında bir ya da daha fazla sayıda şiddete maruz kaldığını ifade etmiş. Anket sonuçlarına göre ankete katılanların yüzde 56.9’u okulda kendini güvende hissetmiyor.