Treacher Collins Sendromlu Avukat Zeynep Çakır, meslektaşlarıyla eşit koşullarda mesleğini icra etmek istediğini vurgularken albinizmli Avukat Yılmaz, iyi görmemesinin mesleğimi iyi icra etmediği anlamına gelmediğinin altını çizdi. Engelli avukatlar, yaşadıkları sorunlara yönelik çözüm önerilerinde de bulundular
Yusuf Özgür Bülbül Resmi rakamlara göre, nüfusumuzun yaklaşık yüzde 12’si engelli. Yani Türkiye’de yaklaşık 10 milyon engelli yurttaş yaşıyor. Bunlar içinde çalışma yaşında ve çalışma gücüne sahip yaklaşık 2 milyon engelli olduğu tahmin ediliyor. Çalışma hayatında engellilerle engelli olmayanlar arasında büyük bir uçurum varken engelli avukatların büyük çoğunluğu işsizlik, önyargı ve maddi sorunlarla boğuşuyor. Treacher Collins Sendromlu Avukat Zeynep Çakır ile albinizmli Avukat Alim Yılmaz, iş yaşamında karşılaştıkları sorunları, 24 Saat Gazetesi’ne anlattılar. Engelli iki avukat, yaşadıkları sorunlara yönelik çözüm önerilerinde de bulundular. Diğer meslektaşlarıyla eşit koşullarda mesleğini icra etmek istediğini vurgulayan Treacher Collinsli Avukat Çakır, zorluklara rağmen mesleğimi hakkı ile icra edebildiğini görünce daha çok motive olduğunu söyledi. Çakır, işitme engelli vatandaşların adalete erişim konusunda sıkıntı yaşayabildiğine değinip “canlı deşifre” denilen sistemin adliyelerde kullanılmasıyla işitme diğer bireyler gibi eşit şartlarda adalete erişebileceğini belirtti. Albinizmli Avukat Yılmaz ise, iyi görmemesinin mesleğimi iyi icra etmediği anlamına gelmediğine işaret edip engelinin görevini yapmasına engel olmadığı, tüm gayretiyle iyi ve adil bir avukat olmaya çalıştığına değindi. Yılmaz, insani farkındalık ve saygının, sıkıntıyı aşmanın birincil yolu olduğuna inandığını vurguladı. 1991 yılında bankacı ailenin tek çocuğu olarak İzmir’de dünyaya gelen Avukat Zeynep Çakır, 50 binde bir görülen, yüz bölgesinde deformasyon oluşmasına sebep olan Treacher Collins Sendromu’na (TCS) sahip. Sendromun bir semptomu olan kulak kepçesinin olmaması sebebiyle orta ve ileri seviyedeki işitme kaybın ötürü işitme engelli olan Çakır, 2016 yılında avukat oldu. Avukat Çakır, duruşmalarda yaşadığı zorlukları şöyle anlattı: “Yüz bölgesinde farklılığa sahip olan bireyler için kurulan ilk ve tek dernek olan Yüzümle Mutluyum Derneği, İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği, Nadir Hastalıklar Ağı ve İstanbul Barosu’nun Engelli Hakları Merkezi’nde gönüllü olarak çalışıyorum. Nadir bir sendroma ve işitme engeline sahip olmam avukatlığı seçmeme engel olmadı, mesleğimi tüm zorluklarına rağmen severek yapıyorum. Duruşmalara ve mahkeme kalemlerine işitme cihazımla giriyorum. Duruşmalarda hâkimlerin önünde bilgisayar var. Daha iyi anlamak için dudak okuduğumdan bilgisayar yüz bölgelerini kapatırsa iyi duyamıyorum ve duruşmaları ayakta geçiriyorum. Duruşma salonuna girerken işitme engelli olduğumu söylüyorum ancak avukatların önünde bulunan bilgisayarlardan yazılanları gördüğümüz halde bazen kapalı olması durumunda sorun yaşayabiliyorum.” “Eşit koşullarda mesleğimizi icra etmeliyiz” Engelli avukatların adalet sisteminde sorunlar yaşadığını aktaran Avukat Çakır, cezaevlerine müvekkil ziyaretine gittiğinde işitme cihazının büyük bir sorun oluşturduğuna vurgu yaparak şunları söyledi: “Çünkü içinde sesi iletmeye yarayan mikrofon olduğu için kayıt yapacağımı düşünüyorlar. Oysa benim tek istediğim müvekkilimi iyi ve eksiksiz duymak. Bir keresinde işitme cihazımı bu sebeple elimden almışlardı ve ben müvekkillerimi işitme cihazım olmadan dinlemek zorunda kalmıştım. Oysa bir avukat diğer meslektaşlarıyla eşit koşullarda mesleğini icra etmelidir ve iyi duymazsa müvekkilini iyi savunamaz. Bir nevi dolaylı yoldan müvekkilimin savunulma hakkına da engel olmuş oluyorlar. Aldığım raporla, sorunu çözdüm ama bu durum beni çoğu zaman strese sokuyor. Aldığım rapor bir koğuş için geçerli yani başka bir koğuş için yine rapor almam gerekecek. Bu da sorun yaşamayacağım anlamına gelmiyor. Adalet sisteminde sadece ben değil, işitme engelli bireyler de birtakım sorunlar yaşamakta. İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği’nin yapmış olduğu ‘1 İşaret 1000 Umut’ Projesi’nde belirttiğimiz gibi, işitme engelli vatandaşlar diğer bireylerle aynı fırsatlardan eşit bir şekilde yararlanamadıkları için adalete erişim konusunda sıkıntı yaşayabiliyorlar. Adliyelerde, noterlerde, karakollarda indüksiyon döngü sistemi yok. İşitme engellilerin çoğu işaret diliyle konuşabiliyor ancak emniyete şikâyet için gittiklerinde işaret dili tercümanı ya bulunamıyor ya da yetersiz kalıyor. Sadece emniyet aşamasında değil duruşmalarda da işaret dili tercümanı bulunmuyor. Bu sebeple de yurtdışında ‘palantypist’ adını verdiğimiz ülkemizde ise ‘canlı deşifre’ dediğimiz sistem adliyelerde kullanılırsa, indüksiyon döngü sistemi oluşturulursa işitme engelli bireylerin diğer bireyler gibi eşit şartlarda adalete erişebileceğini düşünüyorum.” “Zorluklara rağmen mesleğimi hakkıyla icra edince motive oluyorum” “İşitme engelli bir avukat olmak mesleğimi icra etmeme engel olmuyor” diyen Çakır, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aksine, tüm engellere rağmen tüm zorluklara rağmen mesleğimi hakkı ile icra edebildiğimi görünce daha çok motive oluyorum. Pandemi döneminde yaşadığım en büyük zorluk, maskelerden ötürü dudak okuyamam ve duyduğumu anlayamamam oldu. Maske, işitme engelli bir bireyin en büyük kabusudur. Haziranda adliyeler açıldığında çözüm aradım. Gözlük tipi işitme cihazı kullandığım için işitme engelli bir birey olduğum anlaşılmıyordu. Adliyelerde duruşmalarda, başta mübaşirler ve kalem memurları olmak üzere, yakama “İşitme engelliyim. Yüksek sesle konuşunuz” yazısını taktım. Zaten insanlar sizi izlemeye her daim size bakmaya çok meyilliler. Üzerinizde değişik bir şey olduğunda hemen bakıyorlar. İnsanlar da benim yaka kartıma bakmaya ve ona göre hareket etmeye başladılar. Duruşma öncesinde mübaşiri işitme engelli olduğum yönünde hâkimi uyarması için bilgilendiriyordum. Ya da duruşmada bizzat kendim, işitme engelli olduğumu söylüyordum. Böyle olunca maskelerini indirmeseler bile seslerini bir tık yükseltiyorlardı ya da duymadıysam tekrarlıyorlardı. Hâkimlerin böyle bir durumda anlayışlı olduklarını görünce daha da mutlu oluyorum. Tabi ki yakamdaki uyarıya rağmen ses tonunu değiştirmeyen kalem memurlarıyla zıtlaştığım oldu. Karşısındaki insanın işitme engelli/görme engelli olduğunu bildiği halde tavrını, tutumunu değiştirmemesi umursamaz bir insan olduğunu göstermektedir. Bizi engelleyen, kendi engelimiz değil insanların bu umursamazlıkları ve saygısızlıkları. Gönüllü olarak çalıştığım İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği üyelerinin daha rahat iletişim kurabilmeleri için yakınlarına şeffaf maske yönlendirdi. Şeffaf maske sayesinde alışverişe annesiyle giden ve dudak okuyan işitme engelli birey daha iyi iletişim kurabilecek. Şeffaf maske dağıtan birtakım belediyelerle çalışıyoruz ancak şeffaf maskenin okul ve kurumlarda yaygınlaştırılması gerekiyor. Çünkü bu toplumda işitme engelli bireyler de var. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ne göre de bu bireylerin uyum sağlamaları için devletin yapması gereken birtakım yükümlülükleri var.” Avukat Çakır sözlerini şöyle tamamladı: “Pandemi döneminde halen maske kullanmaya devam ediyoruz ve her gün yaka kartımı takarak işe/ adliyeye gidiyorum. Çalıştığım ofiste kurucu avukatından beraber çalıştığım meslektaşıma kadar herkes benim engelimi biliyor ve ona göre davranıyorlar. Acıma duygusu yok, eleştiri yok sadece engelli bireye kendini adapte edebilme ve topluma da uyum sağlama konusunda yardımcı olma var. Çağlayan Adliyesi’nde seminer salonu var ve salonda “İndüksiyon döngü” sistemi denilen bir sistem kurulmuş. Üstelik bir adliyede. Bu o kadar güzel bir gelişme ki. Daha önce olması gereken bir gelişme olsa da günümüzde insanların ve kurumların ufak da olsa bir şey yapabildiklerini görmek güzel. Daha da güzel gelişmeler olacağına inanıyorum çünkü aramızda hâlâ iyi insanlar var.” “İyi görmemem, mesleğimi iyi icra etmediğim anlamına gelmiyor” [caption id="attachment_192674" align="alignright" width="204"]Engelli avukatlar mesleklerini eşit koşullarda yapmak istiyor
Bunlar da ilginizi çekebilir