Fransız Kültür Merkezi (Institut Français) Türkiye’nin düzenlediği Edebiyat Salonu çevrim içi etkinliğinin bu ayki konuğu Goncourt Ödüllü yazar Leïla Slimani oldu. Slimani, Türkçeye çevrilen kitapları “Gulyabaninin Bahçesi” ve “Hoş Nağme”yi anlattı

NAZ AKMAN/ANKARA - Fransız Kültür Merkezi (Institut Français) Türkiye’nin düzenlediği “Edebiyat Salonu” Mayıs ayı etkinliğinde Fransız-Faslı yazar, gazeteci Leïla Slimani konuk edildi. Çevrimiçi gerçekleştirilen edebiyat buluşmasında, 2016 yılında Hoş Nağme (Chanson Douce” romanıyla Prix Goncourt ödülüyle tüm dünyada yankı uyandıran Slimani, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Frankofoni konusunda kişisel temsilcisi olmayı kabul ederek Uluslararası Frankofoni Örgütü Daimi Konseyi’nde de görev alan bir diplomat. Yiğit Bener’in sunumuyla gerçekleşen Edebiyat Salonu’nda Slimani’ye, “Hoş Nağme” adlı romanını Türkçe ‘ye kazandıran çevirmen Aylin Yengin de eşlik etti. Leïla Slimani kimdir? 1981 yılında Fas Rabat’ta doğan ve Paris’teki Siyasal Araştırmalar Enstitüsü’nden mezun olan Leïla Slimani, Fransız-Faslı bir edebiyat kadını. İlk romanı “Gulyabaninin Bahçesi”, ülkemizde Ayrıntı Yayınları tarafından yayınlandı. “Hoş Nağme” adıyla Kırmızı Kedi tarafından yayınlanan romanı ile 2016 Goncourt Ödülü’nü aldı. Fransız Jeune Afrique dergisinde gazeteci olarak çalışmaya başlayan Slimani, çocuğunun doğması üzerine iş yoğunluğu ve seyahat edememesinden kaynaklı gazetecilik kariyerine veda ederek, hayalini kurduğu yazarlık için kolları sıvadı. İlk yazarlık girişimi yayıncılar tarafından reddedilen Slimani, 2013’te Gallimard’da romancı ve editör olan Jean-Marie Laclavetine tarafından yazma atölyesine başladı. Slimani, 2014 yılında Gallimard’la birlikte ilk romanı “Dans le jardin de l’ogre’yi (Ogre'nin Bahçesinde - İngilizce çevirisi, Adèle) yayınladı. Roman, Fransız eleştirmenler arasında başarılı bulundu ve Fas’ta La Mamounia Edebiyat Ödülü’nü aldı. İki yıl sonra “Chanson Douce- Hoş Nağme” romanı psikolojik gerilim filmi olarak sinemaya aktarıldı. Aynı romanıyla Prix Goncourt'’u kazanan ve Fransa’da bir edebiyat yıldızına dönüşen Slimani’nin bu romanı yanı sıra ayrıca “Gulyabaninin Bahçesi” kitabı da Türkçe ‘ye çevrilmişti. Hem ırkçılar hem de köktendinciler tarafından hedef alınan Slimani, Fransa’da kültür bakanı olması teklifini “yazar olarak özgürlüğünü koruma” nedeniyle reddetti. Slimani, öte yandan Macron’un Frankofoni konusunda kişisel temsilcisi olarak, Uluslararası Frankofoni Örgütü Daimi Konseyi’nde diplomatlık görevini sürdürüyor. “Her zaman yüzde 100 Fransız ve yüzde 100 Faslı hissettim, bu yüzden bununla ilgili hiç sorun yaşamadım. Kendimi kimliklere hapsetmeme izin vermiyorum” diyen Slimani, edebiyat salonunda okurlarının sorularını yanıtladı. [caption id="attachment_213089" align="alignright" width="243"] Jean-Jacques Victor[/caption] Victor, “Kendisi Fransa’daki kamuoyu tartışmalarında tanınan biri” Söyleşinin açılış konuşmasını yapan Kültür etkinlikleri ve işbirliği müsteşarı, Türkiye Fransız Kültür Merkezi Genel Müdürü Jean-Jacques Victor, Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Herve Magro adına Leïla Slimani’yi konuk etmekten mutluluk duyduklarını belirtti. Victor, “Kendisi Fransa’daki kamuoyu tartışmalarında tanınan biri, edebiyat salonu zemininde bizlerle beraber olacak. Salgının başlamasıyla birlikte edebiyat salonu etkinliklerini aksatmadan online platformda gerçekleştiriyoruz. Her ay bir edebiyat salonumuz oluyor, yüzlerce kişi her ay bizlerle birlikte salonu takip ediyor. Slimani, Rabat doğumlu, Faslı Fransız bir yazar, Goncourt Ödülü’ne layık görüldü. İki kitabı Türkçeye çevrildi, ‘Gulyabaninin Bahçesi’ ve ‘Hoş Nağme’. Slimani ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Frankofoni’nin temsilcisi, diplomatlık görevi de var” dedi. Bener, “Slimani hem Fas hem de Fransa’da cesaretini gösteriyor” Victor’dan sonra konuşma yapan Yiğit Bener de Slimani’yi cesur bir yazar olarak tanımlayarak, “Edebiyat salonu bir gelenek haline geldi. Bu ay çok cesur bir yazarı ağırlıyoruz. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tanınan bir yazar. Fransız Kültür Merkezi, yazarlarla birlikte geçişi sağlayan çevirmenleri de edebiyat salonuna dahil ediyor. Bu vesileyle Slimani’nin ‘Hoş Nağme’sini Türkçeye kazandıran Aylin Yengin’i de ağırlıyoruz. Fransızcadan Türkçe ‘ye çeviriyle ilgili bir ödül vermeye başlayacağız. Slimani, 2012 yılında kendini edebiyata veriyor. Kendisi kamuoyu tartışmalarındaki cesur görüşlerinden dolayı ve kitaplarında yer verdiği konularla ilgili tüm dünyada yankı uyandırdı. Çifte vatandaş, bu çifte vatandaşlığı bugünün Avrupa’sında taşımak gerçekten cesaret ister. Çünkü çifte vatandaşlığın birtakım nüansları beraberinde getirmesi gerekiyor. Slimani hem Fas hem de Fransa’da cesaretini gösteriyor, birçok polemikte adı duyuldu, feminist konularda keskin görüşleri olduğunu biliyoruz. Erkekler tarafından rahatsız edilmeme hakkı ile ilgili olarak bir makalesi vardı, Frankofoni konusunda cumhurbaşkanın özel temsilcisi hatta kültür bakanı olması da söz konusuydu ama istemedi. Kasım ayında göçmenler ve kayıt dışı Fransa’ya gidenlerin tarafında yer alarak, Cumhurbaşkanına karşı tavır ortaya koydu” diye konuştu. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Frankofoni konusunda kişisel temsilciliğiyle ilgili sorumluluğunu anlatarak sözlerine başlayan Slimani, “Bu diplomatik bir sorumluluk, Uluslararası Frankofoni Kuruluşu bünyesinde Fransa’yı temsil ediyorum. Bu çok taraflı aşağı yukarı 80 üye ülkesi olan epey çetrefilli konuların ele alındığı bir diplomasi kuruluş. Fransızca dilinin korunması, yayılması, tanıtılması ve eğitim dili olarak birtakım müfredatlar vasıtasıyla korunması amaçlanıyor” dedi. Slimani, “Yazar olmak bana dünyadaki en olağanüstü şey gibi geliyordu” Fransız Jeune Afrique dergisindeki gazetecilik kariyerini çocukluğundan bu yana hayalini kurduğu yazarlık ile değiştiren Slimani, bu serüvenini, “Roman yazmak gibi bir fikrim her zaman vardı, yazar olacağım sözümü yerine getirememiştim. Kendi kendime meydan okuyarak böyle bir karar verdim. Yazar olmak bana dünyadaki en olağanüstü şey gibi geliyordu. Farkında olmadan böyle bir karar aldım, bir şekilde aslında delilik anıydı. Bu alanda çeşitli girişimlerde bulundum en nihayetinde Gallimard’da yazarlık atölyesine katıldım, bir konu hakkında yazdığım yazı çok beğenildi, Jean-Marie Laclavetine ‘Siz yazarsınız’ dedi bana. Bende benim göremediğim şeyi gördü, gerçekten de benden önce benim yazar olduğuma kanaat getirdi. Üzerinde çalıştığım cinsel bağımlılıkla ilgili ‘Gulyabani Bahçesi’ kitabımı yazmama vesile oldu” sözleriyle anlattı. “Özgür kadınların hayatları hep bir felaketle sonuçlanıyor” Kitaplarında ele aldığı temalar hakkında bilgi veren Slimani, “Gulyabani Bahçesi” kitabı hakkında, “Tercümanlarımız olmasaydı kitaplarımız başka toplumlara ülkelere seyahat edemezdi, tercümanlara yeterince değer verilmediğini hissediyorum. Özellikle bu konuları seçtiğimi söyleyemem, kitaplarım için bir karakter, çevre ve ortam seçiyorum. Örneğin; 35 yaşında bir kadın seçtim, evli, çocuk sahibi ve bir bakış açısına sahip. Bu kadın tiplemesi yerine kendinizi koyarsanız evliliğe bakış açısını da görürsünüz. Farkı kaderlerin anlatımı oluyor. Çok detaya iniyorum, ruhlarına iniyorum. Kadınlar her ne kadar özgürlük kazanmış olsa da hayatları hala zor olmaya devam ediyor. Özgürlüğün her zaman bir bedeli vardır, acılıdır, çalışma hayatına girmek için bile mücadele verdiler, üzerlerinde büyük bir yük var. Ben, ‘her şeye sahip olabilir miyiz?’ sorusuyla hareket ediyorum. Özgür kadınların hayatları hep bir felaketle sonuçlanıyor. Toplum bir şekilde fazla istekli arzulu ve talepkâr olan kadınları cezalandırıyor. Kitabı yazarken ilgimi çeken şey tam olarak buydu. Adel, kocasına karşı farklı bir duygu içinde. Alkol sorunu var ve nihayetinde hayatını tehlikeye sokacağını düşünüyor. Burada birey olmak isteyen bir kadın var ama öte yandan karar verme sorumluluğunu da istemeyen bir kadın. Nihayetinde kocası tamamen kapatarak ona bir durumu zorunlu kıldığında hem rahatlıyor ama bir yandan da sıkıştırılmış hissediyor. Seçeneğimi elimden aldılar karar vermek zorunda değilim artık diyor. Özgürlüğün bir bedeli var bu bedel yüksek olabiliyor. Fas ile ilgili deneme yazısı tezimi yazdığımda, kadınların özgürleşmeye çalıştığı ama özgürleşme mücadelesinde kadınlar bir yandan da tercihlerini sorguladıklarını fark ettim. Özgürlükler her zaman mutluluk getirmiyor, maddi rahatlığı da özgürlüğe tercih edebiliyoruz. Özgürlük konusu her zaman bir müzakere konusu oluyor” detaylarını paylaştı. “Hoş Nağme’de mürebbiye ve hane halkı arasındaki sessiz şiddetten bahsetmek istedim” “Bebek öldü” cümlesiyle başlayan ve dadı/mürebbiye kurmacalarını “Hoş Nağme” adlı ödüllü kitabında ele alan Slimani, ana karakterin inşasına ilişkin, “10 sene boyunca aklımda böyle bir karakter vardı. Fas’ta doğdum, evde yardımcılarımız vardı, bizimle birlikte yaşıyorlardı. Yemek yemeyi, okumayı, konuşmayı bakıcım öğretti. Doğal olarak bakıcım ile ilişkim çok yoğundu ama bir yandan da yardımcıların ev hanesindeki pozisyonları beni rahatsız ediyordu sorgulamama neden oluyordu. Bazen çok sert bazen çok yumuşak, ailenin bireyi olabiliyorlardı. Buradaki ilişki bir yandan da esaret ilişkisi gibiydi. Bunu iyi ya da kötü olarak tanımlamaya çalışmadım, karmaşık bir ilişki var. Ben de anne olduğumda çoğu göçmen olan bakıcılarla görüşmeler yaptım. Hepsi uzak diyarlardan gelen çoğunluğu benden yaşlı olan kadınlardı. Onların karşısında kendimi çocuk gibi hissediyordum ama aslında patron bendim, ben emir verecektim. Çok zor hayatlar yaşayan kadınlardı bunlar, buradaki utancı, rahatsızlık duygusunu aktarmaya çalıştım, bir de bu ilişkinin içindeki sessiz şiddetten bahsetmek istedim. Sizin için çalışmasını, en değer verdiğiniz bireylere bakmasını istiyorsunuz, sizin üzerinizde bir güç ilişkisi var aslında ama patronsunuz. Çocuklarınızı sevmesini ama çok sevmemesini çocuklarınızın da onu sevmesini ama yine çok sevmemesini istiyorsunuz çünkü bakıcı onlar, karmaşık ve ilginç bir ilişki. Onlarla ilgili aklımızda hep bir tereddüt var. Tüm bunları düşünerek bu kitabı ortaya çıkardım” bilgilerini verdi. “Ödül veya başarı aslında sizi biraz da olsa kısıtlandırıyor” Goncourt Ödülü’nün verdiği sorumluluk hakkında bilgi veren Slimani, son olarak takip ettiği yazarları da okuyucularıyla paylaştı. Slimani, “Bu ödül her şeyi değiştirdi diyebilirim. Kariyerim aynı yoğunlukta ilerlemeye devam etmedi elbette dünyanın dört bir yanına giderek söyleşiler verdim, kariyerimi çok değiştirdi. Ödülü almamış olsaydım yazar olarak hayatım daha farklı olabilirdi ama eminim ki aynı tutkuyla yazmaya devam edecektim. Arzu etmeden önce bu ödül bana verildi, ben sadece yazar olmak istiyordum. İkinci kitabın akabinde böyle ödülle taçlandırabileceğim aklımın ucuna bile gelmiyordu. Kadere inanıyorum o nedenle mantıklı bir açıklama aramıyorum, bu ödülü hak ediyor muyum diye kendime sormadım. Bu şekilde olması gerekiyormuş. Hayatımın devamında bakalım kaderim bana neler sunacak. Ödül veya başarı aslında sizi biraz da olsa kısıtlandırıyor. Ben bu ödülü kendimden uzak tutmaya, özgür kalmaya çalıştım. Herkes gibi benim de sevdiğim ilgiyle okuduğum takip ettiğim yazarlar var. Rus yazarlar benim için her zaman çok önemli oldular. Çünkü kanaatimce Ruslar roman sanatını en uç noktaya çeken yazarlar. İsrailli yazarları da severek okuyorum. Türk yazarlardan özellikle Orhan Pamuk’u kendime yakın hissediyorum, çok seviyorum. Roman dışında kişisel olarak da birtakım konulardaki görüşleriyle kendime yakın hissediyorum. Elbette 19. yüzyıl Fransız yazarlarını çok seviyorum” dedi. Yengin, “Çeviri aslında bir kitabı farklı dilde yazmaktır” “Hoş Nağme” kitabını Türkçe ‘ye kazandıran Aylin Yengin de, “Çevirdiğiniz kitabın yazarıyla bir arada olmak çok güzel bir duygu. Bu kitap bana tercih olarak sunulmadı, direkt verildi, daha önce ismini duymamıştım. Genellikle bir yazarı tanımak için önceki kitaplarını okumayı tercih ederim ama Slimani’yi YouTube videoları ve kendisiyle yapılan röportajları izleyerek tanıdım, kanım kaynadı, kitabı çevirmekten zevk alacağımı düşündüm. Çevirmenlik benim hiçbir zaman profesyonel işim olmadı ancak şimdiye değin 80 civarı kitap çevirdim. Kitabı çevirmeye başladıktan sonra ilk 15 sayfanın ardından genellikle yazarın diline aşina olunur, stili öğrenilir ve artık onun kaleminden yazmaya başlarsınız. Çeviriye çeviri gözüyle bakmıyorum. Çeviri aslında bir kitabı farklı dilde yazmaktır. Gazetecilik ve yazarlık alt yapısından gelmek çevirmenliğin doğasında var. Kaleminiz kuvvetli değilse çeviri zor bir iş oluyor, çünkü kitabı farklı bir okuyucu kitlesi için baştan yazıyorsunuz. Yazarın ruhunu kaybetmemeli direkt ağzından çevirmelisiniz. Bu kitabı çevirdiğim zaman hissettiğim en önemli duygum ne kadar kısa ve öz yazılıp çok şey anlatmasıydı. İnsanların aksiyonları üzerine yoğunlaşmış, düşünceleri okuyucuya bırakmış. Goncourt Ödülü’nü boşuna almadığını düşünüyorum” diye konuştu.
Editör: Ahmet Ertüm