Yılanların Sultanı Şahmeran, camaltı resminde yaşatılıyor

SULTAN YAVUZ - Başkent Kültür Yolu Festivali kapsamında, Ankara Kalesi bölgesinde düzenlenen sergilerden biri de Pirinç Han’daki Aytanga Tasarım’da açılan “Geleneksel Türk Sanatı Camaltı Resim Sergisi” oldu. Krişna Sanat Merkezi ile bir araya gelen Aytanga Tasarım, birbirinden farklı camaltı çalışmalarını izleyiciyle buluşturdu. Birleşmiş Milletler’in bu yılı, “Cam Yılı” ilan etmesi üzerine, Krişna Sanat Merkezi’nin küratörlüğünde geleneksel Türk sanatlarından olan camaltı sanatının iddialı örneklerinin Başkentlilere sunulduğu sergide, Aytanga Akyürek, Bedriye Çelikoğlu, Asude Baştem ve Ferhan Atalay’ın resimleri ile İstem Özen’in de bir resmi yer alıyor. Serginin ressamlarından, 1984 doğumlu Asude Bastem’in resme olan ilgisi ve yeteneği, onun Erzurum Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ne gitmesine vesile olmuş. Daha sonra Kocaeli Üniversitesi Plastik Sanatlar Bölümü Resim Ana Sanat Dalı’ndan 2006 yılında mezun olan ve pek çok karma sergi ile bir kişisel sergiye katılan Bastem, süreç içinde en çok ilgi duyduğu tekniklerden birinin de camaltı resim olduğunu ve çalışmaları arasına söz konusu tekniği de kattığını anlatıyor. Bastem, “Yaşadığım şehrin kendimce, şehrin arka bahçesi olarak nitelendirdiğim gece kondu semtlerini cam altında çalışmak beni etkiledi ve büyüledi. Resme ilgi duyan insanların beğenileri de hoşuma gitti. Çalışmalarımda yaşadığım şehrin ve başka şehirlerinde arka bahçelerini tuval üzerine yağlı boya ve akrilik boya olmak üzere camaltı resim tekniğiyle de sürdürmeye devam etmekteyim. Bu doğrultuda kişisel sergilerime yoğunlaşmak önceliklerimin arasındadır” diyor. Bastem’in fotoğrafları yorumlayarak oluşturduğu camaltı eserleri, serginin dikkat çekici örnekleri arasında yer alıyor. Aytanga Akyürek, “Rüyamda, evime bir Şahmeran tablosu alırsam iyi geleceği söylendi” Aynı zamanda Aytanga Tasarım’ın sahibi de olan Aytanga Akyürek, sergi boyunca Asude Bastem’in, kendisinin ve Bedriye Çelikoğlu’nun canlı performans ile bu sanatı izleyiciye tanıtmak istediklerini belirterek, bu üçlünün ilk sergilerini 10 yıl önce açtıklarını ve resim mezunu bölümü bir ressamdan camaltı tekniğini öğrendiklerini ifade ediyor. Akyürek, okullu bir ressam olan Asude Bastem’in hâlâ kendilerine çeşitli konularda eğitim verdiğini vurgulayarak, camaltı sanatının ise ülkemizde yeterince bilinmediğine dikkat çekiyor. Akyürek, “İnsanlar, Şahmeran resimlerini ve aynaları biliyorlar ama onlaırn camaltı tekniği ile yapıldığını bilmiyorlar, camın altındaki resim sanıyorlar” diyor. Akyürek, Şahmeran figürüyle olan ilişkisini de şu sözlerle anlatıyor: “Rüyamda, evime bir Şahmeran tablosu alırsam, iyi geleceği söylendi ve o sıralar hayatımın dönüm noktasındaydım. Burada bir İngilizce öğretmeni arkadaşım vardı, onun atölyesinin kapısının üstünde çok güzel bir Şahmeran resmi vardı, bir de Ressam Aynur Ocak’ın Şahmeranlarına bayılırım zaten. Genelde çok da güzel resmedilmediği için bu figürü sevmezdim ama o kapının üstündekini beğenince, arkadaşım ‘Al, senin olsun’ dedi ve o günden beri evimin girişinde asılıdır. O sayede bir sürü şeyi kolaylıkla aştığıma inanıyorum. Siz iyi niyetle asınca, iyi geliyor demek ki… Zaman zaman o tabloyla konuşurum da… Şahmeran’ın hikâyesi Lokman Hekim ile de bağlantılı ve bir aşk hikâyesi bana kalırsa. Daha önceleri Şahmeran’ın erkek olarak, tek kaşlı resmedildiği figürleri de görmüştüm, hatta İran’da erkek olarak düşünülür.” Akyürek, “Sandıktan çıkanları bugüne uyarlayarak” pek çok tasarım yaptığı atölyesinde, eski sandıklardan çıkan oyaları, dantelleri, iğne oyalarını, yatak örtülerini, perde, runner, servis, masa örtüsü gibi kullanılabilir yeni eşyalara dönüştürüyor. “Eskilerle uğraşmak özel merakım” diyen Akyüz, “Evlenirken istememiştim, ‘Halı, dantel kullanmam’ demiştim ama sonra hepsinin müptelası oldum, çünkü içinde emek var, sevgi var, çok değerli” diyor. Yüz yüze iletişimi önemseyen Aytanga Akyürek, ilgi duyanları Pirinç Han’daki tasarım atölyesine davet ettiğini sözlerine ekliyor. Bedriye Çelikoğlu, “Eskiden Şahmeran tablolarından korkardım, şimdi evimin her odasına asmak istiyorum” Sergiye özellikle Şahmeran tablolarıyla katılan Bedriye Çelikoğlu, bankadan emekli olduktan sonra hayâllerini gerçekleştirebildiğini ve hem resim yapmak hem de istediği kitapları okuyabilmek için zamanı olduğunu belirtiyor. Kendisinin resme kabiliyeti olduğunu ancak güzel sanatlar fakültesine gidemediğini kaydeden Çelikoğlu, daha sonra Ressam Gül Dalkıran’dan ders aldığını ve çeşitli ressamları izlediğini belirtiyor. Matrakçı Nasuh’un eserlerini camaltı resme aktaran Aytanga Akyürek ve arkadaşlarından etkilenen Çelikoğlu, kendisinin de camaltı öğrendiğini belirterek, yapmaktan keyif aldığı Şahmeran’ı da şöyle anlatıyor: “Eskiden Şahmeran tablolarından korkardım, şimdi evimin her odasına asmak istediğim ve yapmaktan büyük keyif aldığım bir figüre dönüştü. Şahmeran’ın hikâyesi aşk, ihanet ve sıhhate dair… Aslında ne kadar acı çekmiş… Dünyanın her yerinde efsaneler var, yarısı insan yarısı hayvan figürler hep var, kullanılmış. Herhalde bir tılsımı var. Camaltı sanatı çok eski bir sanat ve okuduğum kadarıyla, ilk kez Avrupa’da, Rönesans zamanında ortaya konulan, sanat eserlerini kopyalamak için kullanılan bir teknik olmuş. Malum, o dönem ne fotokopi ne de uygun başka bir teknoloji var, dolayısıyla söz konusu eserleri bu yolla çoğaltma imkânı oluyor. Bizde ise bir zanaat olarak kabul ediliyor ama ressamlar da bu tekniğe eğilmeye başlayınca sanat oldu. Çünkü Şahmeranlar aynı şekilde çiziliyor ama ressamlar kendilerinden bir şeyler eklemeye başladılar. Konya’dan İran’a kadar, özellikle Güneydoğu’da çok yaygın olan Şahmeran, gelinlerin çeyizinde mutlaka bulunuyor. Mardin’deki evlerin avlularında, odalarında mutlaka var. Oralar aynı zamanda dağlık da olduğu için, yılan ve börtü böcek de çok, Şahmeran’ın biraz da bunlardan koruduğuna inanılıyor...”
Editör: Ahmet Ertüm