Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya (M4D) Projesi kapsamında “İklim Krizi Yakın Geleceği Nasıl Etkileyecek?” başlıklı online söyleşiyle iklim değişikliğine bağlı gelişmeler tartışıldı
NAZ AKMAN - Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya (M4D) Projesi kapsamında “İklim Krizi Yakın Geleceği Nasıl Etkileyecek?” konusu masaya yatırıldı. Söyleşinin konukları Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez ve Ekosfer Derneği kurucusu gazeteci Özgür Gürbüz oldu. Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun moderasyonunu üstlendiği söyleşide, konuklar tüm dünyada yakın gelecekte gıda krizine yol açabileceği tartışılan iklim değişikliğine bağlı gelişmeleri ele aldı. Konuklar, Türkiye’nin mevcut zirai üretimindeki son durum ile birlikte Paris Anlaşması’nın kabul edilmiş olmasıyla kuraklıkla mücadeleyi değerlendirdi, bu kapsamda Türkiye’de kıtlık yaşanıp yaşanmayacağı da tartışıldı. Söyleşinin açılış konuşmasını yapan M4D Proje Direktörü, Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı, “İki değerli konuğumuz iklim krizinin yakın geleceği nasıl etkileyeceği üzerine önemli bir tartışmayı gündeme getirecek. Hepimizin hayatını birebir ilgilendiren bir konuyu işleyeceğiz. Duyarsız yaklaşımlarla ne olacak işte bu bir döngüdür, bir dönem sıcak bir dönem soğuk olur diyebiliriz elbette herkes düşüncesinde hürdür ancak bir gerçek de ciddi bir şekilde ekosistem değişmesi, buzullar erimesi, küresel ısınma ve tüm bunların insanlığı tehdit etmesidir” dedi. Gazeteciler Cemiyeti bünyesindeki, deneyimli gazetecilerin genç gazetecilerin yararlanması için daha erişilebilir eğitim platformuna ihtiyaç olarak ortaya çıkan GC Akademi’deki parlamento, diplomasi, ekonomi gibi hemen hemen her konuda içeriklerin yer aldığı ücretsiz eğitim platformu hakkında katılımcılara bilgiler vererek konuşmasına başlayan moderatör gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez hakkında da bilgi verdi. 1988-1990 yılları arasında ÇAYKUR’da, 1990-2005 yılları arasında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nde çalışan Suiçmez, 2005 yılından beri Tarım ve Orman Bakanlığı’nda Ziraat Mühendisi olarak çalışmaktadır. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, 2005-2009 yılları arasında iki dönem Türkiye Toprak Bilimi Derneği Yönetim Kurulu üyeliğinde bulunan Suiçmez, halen TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 47. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı. Suiçmez, “Kuraklık bir iklim sorunu değildir, insanlar neden oldu” İklim kriziyle ilgili görüşlerini paylaşarak konuşmasına başlayan Suiçmez, bu sene Büyük Okyanus’ta görülen küresel sıcaklığı düşüren hava olayı olarak bilinen “La Niña” ve Pasifik Okyanusu’nda gözlemlenen atmosferik döngü olan “El Niño”nun etkisini halen sürdürdüğüne dikkat çekti. Suiçmez, “İklimin döngüsel bir hareket olduğunu, soğuma, kuraklık ve bunun insan yaşamına gıdaya, tarıma, enerjiye etkilerinin geçmişte olduğu gibi bu günlerde de çok ağır bir şekilde yansıdığı bir dönemden geçiyoruz. İklime yönelik en büyük etki, hiç şüphesiz insan. Sorunlar belli, nedenler belli, çözüm önerileri de belli. İklim değişikliği hep vardı, var olmaya devam edecek. Kuraklık bir iklim sorunu değildir, insanların da neden olduğu bir durumdur” dedi. Yazıcıoğlu’nun takdim ettiği Ekosfer Derneği kurucusu gazeteci Özgür Gürbüz de aralarında Yeni Yüzyıl, Habertürk ve Sabah’ın da bulunduğu gazetelerde çevre haberleri yapan Gürbüz, Liberal Bakış, Global Enerji, Referans ve BirGün’de enerji ve çevre konularında haberler hazırladı ve yazılar yazdı. Çin Uluslararası Radyosu’nun Pekin bürosunda da çalışan Gürbüz, Ekosfer Derneği’nin kurucularından, ayrıca Enerji ve İnekler adlı bir kitabı ve çok sayıda makalesi de var. Gürbüz, “Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nde tüm dünya insan kaynaklı iklim değişikliğini kabul etti” Gürbüz, iklim krizinden kastedilenin, tarihten bu yana ortalama 50 bin yılda dünya sıcaklığında artışın bir derecelik yükselme ve azalmalarla oluşması yanı sıra Sanayi Devrimi’nden bu yana 150 yıl içinde yüzey sıcaklığında bir derecelik artışın meydana geldiğini ve dolayısıyla bu artışın beraberinde iklim krizini getirdiğini ifade etti. Bilim insanlarının uygarlığın başlangıcından bu yana küresel olarak en yüksek seviyede sıcaklıkların yaşandığı konusunda uyarılarda bulunduğu, okyanus yüzey sıcaklıklarının analizinin insan kaynaklı iklim değişikliğinin dünyayı keşfedilmeyen bir bölgeye soktuğunu anımsatan Gürbüz, “Dünyanın dengesi içinde kabul ettiğimiz iklim değişikliğiyle insan kaynaklı iklim değişikliğini ayırmak lazım. Yaklaşık 150 yıl içinde yaratılan ortalama yüzey sıcaklığındaki artıştan söz ediyoruz. Bütün canlıların yaşaması için ortalama bir sıcaklık vardı, biz o sıcaklıkta artışa neden olduk hem de bu kadar kısa bir süre içinde. Bunu, kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıt tüketimiyle, ormanları yok ederek, karbonları atmosfere yeniden bırakarak yaptık. İnsan doğanın dengesini bozmuş durumda. Bilim insanları artık ısınmanın olup olmadığını tartışmıyor. Dünya liderleri, adına düşünce kuruluşu denilen yerler iklim değişikliğinin insan kaynaklı olmadığını savunuyordu, nitekim bunun arkasında bu kuruluşları fonlayan petrol şirketlerinin çıktığını gördük. Paris Anlaşması, Kyoto’yu konuştuğumuz dönemlerde Birleşmiş Milletler’in iki örgütü Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından kurulan Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nde bilim kurulunun son verileriyle tüm dünya insan kaynaklı iklim değişikliğinin yaşandığını kabul etti. Ki bunu birçok insan kabul ediyordu ama iklim inkarcıları özellikle fosil yakıt lobileri bunu geciktirmeye çalışıyorlardı bu süreçte bitti, şimdi yeni geciktirme yöntemleri çıktı. Bu kez müzakere masalarında sonuç çıkmasını geciktiriyorlar. Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2010 yılında Türkiye’de aşırı hava olaylarını 546 gösterirken 2020’de bu sayı 900’leri geçti” “Çevre sorunları kağıt üzerinde kalıyor, ancak bir sorun olursa gündeme geliyor” Ziraat Mühendisleri Odası olarak iklim kriziyle mücadele kapsamında hükümete çözüm odaklı öneriler sunduklarını ifade eden Suiçmez, “Bakanlığın adına İklim Değişikliği eklemek çözüm değil, var olan sorunların çözümüne yönelik somut adımları hayata geçirme zorunluluğumuz var. Kuraklıkla mücadele eylem planları açıklanıyor ancak hepsi kağıt üzerinde, aynı şekilde havza yönetim planları da öyle. Planlamayı yapıyormuş gibi yapıp yapmıyoruz. Kurumsal hafızayı yitirdiğimiz için geçmişe yönelik bilimsel veriler maalesef elimizde yok. Bizim gibi meslek odalarının bilimsel verilerini tehdit olarak görüyorlar, kimseyi tehdit etmiyoruz, bu ülke bizim. Aksine var gücümüzle sorunları tespit edip çözüm yolları belirleyip sonra bu çözümleri hayata geçirmek için çalışıyoruz. Bu nedenle su kaynaklarımızın, tarım alanlarımızın azaldığı, buna karşın nüfusun arttığı bir dönemde bizim stratejik sektör dediğimiz tarım alanını korumak için bütçe kaynaklarını artırmamız gerekirken Kanal İstanbul’a ihtiyacımız yok diyoruz. Bu ülke insanının sağlıklı kalmaya, tarımsal üretime devam etmeye, geleceğini görmeye, sulamayı bilinçli şekilde yaygınlaştırmaya, tarımın gerçekten desteklenmesine bu anlamda bütçe ayrılmasına ihtiyacımız var. Çevre sorunları kâğıt üzerinde kalıyor, ancak bir sorun olursa gündeme geliyor” diye konuştu. “Türkiye’de iklim değişikliği lafta gündeme geliyor” İklim krizi çerçevesinde Türkiye’de yaşananlara ilişkin panorama sunan Gürbüz, “Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın adı değişti, iklim değişikliği de geldi demiştik ama bu konu maalesef Türkiye’de sorunlu. İhtiyacımız olan çevre kanunlarının işlememesi, termik santrallerin denetlenmemesi gibi kanunların uygulanması. Öyle bir bakanlığa ihtiyacımız var ki bu denetimleri yapıp şeffaf raporlar yapsın, ilgili odaları örgütleri görevlendirsin. Bizim güvenilir kuruluşlara ihtiyacımız var. İklim Değişikliği Bakanlığı kurup bunu yetkisiz kılacaksanız buna gerek yok bence Türkiye’de böyle bir sorun var. Türkiye’de iklim değişikliği lafta gündeme geliyor. Paris İklim Anlaşması’nı onaylayarak bir taahhüdümüz yok dedik, 2015’te imza attığımız niyet beyanı ortada. Orada da Türkiye ne diyor, ‘emisyonlarını 2030’a kadar iki kat arttırır’. Kimse farkında değil ancak Türkiye’nin şu an emisyon azaltım hedefi bile yok. Sonra bir baktık ki Paris’i onaylarken, 2053’te net sıfır emisyon diye bir hedef kondu. 2030’u görmeyen ülke 2053 için hedef veriyor” dedi. Küçük, “İklim krizi denilerek yaşadığımız sıkıntıların üstü örtülmeye çalışılıyor” Katılımcılar arasında bulunan TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası ikinci başkanı İsmail Küçük de, son yıllarda Türkiye’de yaşanan sellerin, orman yangınlarının ve taşkınların doğrudan iklim değişikliğine bağlanmasına tepki gösterdi. Küçük, “Bu yanlış bir olgu. En son Bozkurt’ta yaşanan taşkın olayı tamamen iklim değişikliğine bağlandı, meteorolojinin açıklamış olduğu aşırı hava olayları dediğimiz olaylar bizim ölçtüğümüz, ölçmesi muhtemel olan hava olaylarını içerir yani bunlar iklim değişikliğinden kaynaklı nedenler değil. Orman yangınlarının gelişmesinde meteorolojik koşullar önemli etki gösteriyor. İklim krizi içerisinde yanlış yapılaşma, kentleşme, su kaynaklarının kirletilmesi, yok edilmesi, alanların daraltılması kastediliyorsa doğru bir ifadedir ancak iklim krizi meteorolojik parametrelere ilişkin bir değerlendirmeyse tamamen yanlıştır. İklim krizi denilerek yaşadığımız sıkıntıların üstü örtülmeye çalışılıyor. Su kaynakları azalmıyor; azaltılıyor, su kaynakları kirlenmiyor; kirletiliyor. Buna iklim değişikliği neden olmuyor, biz oluyoruz. Sera gazıyla ilgili net sıfır fiziken mümkün değil. Her kim 2050 yılı için net sıfır hedefi koyuyorsa bu hedef yalandır, böyle bir şey mümkün değil. Bir ülkede iklim değişikliği bakanlığına gerek yoktur, eğer kurumlar kendi görevlerini tamamen yerine getirmiş olsaydı bu sorunlar olmazdı. Son zamanlarda tartışılan bir Su Kanunu var, bu kanuna gerek yok Türkiye’de kanunu uygulama sorunu var” sözlerine yer verdi. 2022’de buğdayda, arpada rekolte düşüşü bekleniyor Üretim sorunları beraberinde raflara yansıyan gıda fiyatlarındaki artış özelinde 2022 yılında ülkeyi bekleyen gelişmeler hakkında konuşan Suiçmez, “Deprem nasıl ki bu ülkenin kaderiyse kuraklık da öyle görülmeli. Bunları kabul edip ona göre önlemler almalı bunlarla yaşamayı öğrenmeliyiz. Pandeminin getirdiği artan gıda fiyatları ülkemizde sorunlu olan tarım alanının yükünü daha da arttırdı. TÜİK, bu yıl buğdayda ve arpada önemli rekolte düşüşleri olmayacağını söyledi ancak ciddi rekolte düşüşleri gündemde. Buğdayda biz yeterince ürünü kuraklığın da etkisiyle 2021’de üretemedik. Yurt dışından artan maliyetlerle buğday alıyoruz, bu da un, ekmek olarak tüketicimize gıda enflasyonu olarak geri dönüyor. Şu an ciddi bir buğday sorunu yaşıyoruz. Normalin altında yağışların olduğu ekim dönemindeyiz, gübre fiyatlarının 17 bin olduğu, sulama koşullarının olmadığı bir yerde buğdayda arpada ciddi rekolte düşüşü de bizi bekliyor olacak. Kendi kendimize üretme yeteneğimizin azalması, yurt dışına bağımlılık, çiftçiye yönelik kolaylıkların olmaması, çiftçinin desteklenmemesi, özel sektörle çiftçinin baş başa bırakılması, tarım payının artırılmamasının sonuçları bunlar. Bu durumda kuraklığa dayanıklı üretimin artırılması gerekmez mi? fakat maalesef bunları yapacak kurum kalmadı. Toprak Su Genel Müdürlüğü adı altında bugünün koşulları ve teknolojisine uyumlu yeni bir genel müdürlüğün kurulması şart. Çiftçi ortadan kalkarsa sağlıksız merdiven altı üretimin yapıldığı sorunlu bir döneme gireriz” dedi. “Taraflar toplantısına kadar Türkiye’nin yeni güncellenmiş niyet beyanını hazırlaması lazım” Gürbüz de son olarak 2022 yılında haberlerde sık sık karşılaşılacak konu başlıkları hakkında bilgi verdi. Gürbüz yeni yılın iklim gündemine ilişkin, “Paris’i onayladıktan sonra Türkiye geç de olsa sürece dahil oldu. Önümüzdeki Mısır’da yapılacak taraflar toplantısına kadar Türkiye’nin artık yeni güncellenmiş niyet beyanını hazırlaması lazım. Türkiye emisyonlarını 2030’a kadar iki kat artırmayı hedeflemişti, bunu iyileştirmesi lazım. Bunun için çalışmalar başladı, sivil toplum örgütlerinden ziyade bakanlıklar önemli role sahip olacak, karar verici olacaklar ve yeni hedefi belirleyecekler. Nisan ayında TÜİK yeni emisyon değerlerini açıklayacak, elektrik tüketiminin bu yıl arttığını görüyoruz tahminen yeniden emisyon artışları olacak. Niyet beyanı bir yol haritası olacak, Türkiye kömür santrallerini ne yapacak? Yeni kömür santrali yapılacak mı? Adana’da şu an bir tane Çin destekli yapılıyor. 2050’ye kadar taahhüt edilen 400 milyon ton emisyon azaltımı, nereden baksanız Türkiye’de tüm fosil yakıtla çalışan santrallerin kapanması demek. Bu da enerji, ulaşım, şehircilik politikasının tamamen değişmesi demek oluyor” diye konuştu.
Editör: Ahmet Ertüm