Hükümetin "yargı reformu" çalışmaları sürerken kısa süre içerisinde pakette yer alması beklenen ve taslak metni de sızan yeni düzenleme, yeni bir tartışma da başlamak üzere.

Kıvanç El

Türk Ceza Kanunu'na "etki ajanlığı" tanımının eklenmesi planlanırken bu kavramın sivil toplum, gazeteciler ve kanaat önderleri üzerinde yeni bir tehdit olacağı endişesi var. Hatta yeni bir "cadı avı" başlanacağına dair de endişe var. 

Düzenleme TCK'daki "casusluk" suçuna "diğer faaliyetler" başlıklı bir suç ekliyor. Söz konusu madde şu şekilde:

"Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda;

Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar,

Türkiye’de suç işleyenler,

hakkında, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fiilin, bu Bölümde düzenlenen suçlar dışında başka bir suç oluşturması halinde hem bu suçtan hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur."

Gerekçe de okunduğu zaman yasada bir ucu açık, yoruma açık yan olduğu çok açık. "Yabancı organizasyon" ifadesinin geçtiği gerekçeye bakarsak bir gazete, internet sitesi, sivil toplum kuruluşu da "organizasyon" olarak yorumlanıp "ajanlık" ile suçlanabilir. 

Kaldı ki bu noktada MHP'den gelen açıklamalar kritik. MHP'nin Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, sosyal medyadan, "Ülke dışından hibe alan, karşılığında etki ajanlığı yapan, yabancı bir gücün çıkarlarını gözeten her türlü 'hibe yiyici' kişi ve kurumun bu yasa teklifini desteklemesini milli menfaatlere uygun açıklama yapmasını zaten beklemiyoruz" ifadelerini kullandı. 

Feti Yıldız'ın "Dezenformasyon" adlı "Sansür Yasası" görüşmelerinde de "Yasanın gazetecilikle ilgisi yok" demesine karşın onlarca gazeteciye soruşturma açıldığını da bir kenara not etmek gerek. 

Gelelim "hibe" ya da "fon" alanlara. Bu noktada bir internet sitesi ya da gazete bir fon ile ayakta kalıyorsa ve siyasete dair bir haber yapınca bu tartışılacaksa bu "etki ajanlığı" ile suçlanabilir demektir. Ya da bir STK. Ancak bu fon konusunda da komploya gerek yok. Fon dediğimiz şeyler AB'nin fonları ve bu fonlara Türkiye de para koyuyor. Yani "fon" denilen şeylerin büyük kısmı zaten bizim vergilerimizle AB'ye giden ve oradan gelen paralar. Hatta Dışişleri Bakanlığı bünyesinde daha fazla "fon" alınması için çalışan birimler de var…

Tüm bu konular soru işaretlerini artırıyor. Yasanın biraz daha netleştirilmesi gerek. Yoksa bir haber yaptı diye yabancı bir fon ile ayakta kalan internet sitesi ajanlıkla suçlanabilir. Aynı şekilde bir fon ile bir rapor açıklayan STK'lar ya da kişiler de casusluk suçlaması ile karşı karşıya kalabilir. Burada biraz daha somutlaştırırsak; örneğin İsrail ile ticaretin devam ettiği haberlerini yapanlar etki ajanı olacak mı? Örneğin Türkiye'de kadın hakları ile ilgili bir rapor hazırlayan STK veya bir haber hazırlayan ve iktidarı eleştiren bir dil kullanan gazeteci etki ajanı olacak mı? Emniyet'teki kavgayı kaleme alan bir internet sitesi eğer fon ile ayakta kalıyorsa ajanlık ile suçlanabilir mi? Gezi davasındaki yanlışları veya hukuki problemleri raporlaştıran biri bu çalışmayı fon ya da hibe ile yapıyorsa ajanlık ile suçlanabilir mi? Bu sorular artarak gider. 

Devlet elbette casuslukla mücadele eder, etmelidir de. Ancak casusluk adı altında, başka bir mücadele yöntemi başlatılırsa bu da otoriterliğin artırılması anlamı taşır. 

"Dezenformasyon Yasası" sürecinde yalan ve dezenformasyon ile mücadele edileceği açıklanmasına karşın sonuçta görüldü ki mücadele gazetecilik mesleği ile…

Bu nedenle bu yasanın da bu noktaya dönüşmemesi için şimdiden hükümetin de meclisin de ilgili STK'ları dinleyip önlem alması şart. "Yumuşama", "normalleşme" derken bir anda bu güzel başlıklardaki şemsiyeler altında daha otoriteliği artıracak şekilde yorumlanacak yasaların çıkması ya da gündeme getirilmesi de manidar.