Yeşim Karaağar / Van

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) bütçe görüşmeleri sırasında, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) cemaat ve tarikatlarla protokol yaptığı eleştirilerine, “Sizin ‘tarikat, cemaat’ dediğiniz, bizim ‘STK’ dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz var. Ben, bu protokollerle bize destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz” diye karşılık vermişti. Bakan Tekin’in bu açıklaması kamuoyunda tartışılırken, Eğitim Sen Van Şube Eşbaşkanı Funda Demir Bozkurt, “Din gibi soyut bir alanın; öğrencilerin yaş aralıkları, bilişsel gelişim dönemleri gözetilerek, çerçevesi kazanımlarla belirlenmiş bir biçimde, alanında uzman kişiler tarafından yapılması gerekir” uyarısında bulundu.

Funda Demir Bozkurt

Funda Demir Bozkurt

Bakanlığın, tarikat ve cemaatlerle imzalanan protokoller sonucunda, pedagojik formasyonu olmayan kişilerin, dini eğitim vermek için okullara girmesinin öğrenciler açısından oldukça tehlikeli olduğuna dikkat çeken Eğitim Sen Van Şube Eşbaşkanı Bozkurt, bu protokollerin iptal edilip eğitimin, laik ve bilimsel referanslar ışığında revize edilmesini istedi.

Yurtdışı üniversite sınavında soruların sızdırıldığı iddia edildi Yurtdışı üniversite sınavında soruların sızdırıldığı iddia edildi

Dini tarikat, cemaat ve derneklerin okullara girmesinin; çocuklara inanç gibi manevi bir değerin, iktidarın siyasi argümanlarıyla birlikte verilmek istendiğini ortaya çıkardığına işaret eden Eğitim Sen Van Şube Eşbaşkanı Bozkurt, “Siyasi iktidarın yıllardır izlediği politikalar göz önünde tutulursa siyasal iktidar tarafından makbul görülen tarikat ve cemaatlere bağlı tüm dernek ve vakıfların, artık kolaylıkla eğitim faaliyeti yürüttüğü okullarımızda, çocukların pedagojik özellikleri ve yine çocuğu üstün yararı ilkesinin bertaraf edildiği ortadadır” dedi.

“Çocukların din eğitimi alması, ancak ailelerinin denetimi ve sorumluluğundadır”

Van’da kimi okullarda çocukların iftar sonrası camilere götürülmesine ilişkin konuşan Bozkurt, din ve din öğretisinin, toplumsal anlamda karşılık bulan önemli bir olgu olduğunu belirterek, “Çocukların din eğitimi alması, ancak ailelerinin denetiminde ve sorumluluğunda olmalıdır. Yine çocukların cami gibi ibadet yerlerine gitmesi ve götürülmesi, ailelerinin bilgisi dahilinde yapılmalıdır. Çocukların yaş ve bilişsel özellikleri dikkate alınmalı ve denetim alanı açık olmalıdır. Çocukların, tarikat ve cemaatler eliyle yönlendirilmesi, bizce asla kabul edilir değildir. Bu tür cemaat ve tarikatlarda, pedagojik olmayan yaklaşımlar ile çocuğun zihin ve ruh dünyası olumsuz etkilenebilir. Ailelerin de bu konuda daha duyarlı olması gerekmektedir” diye konuştu.

“İktidarın kendi doğrusunu, topluma eğitim aracılığıyla empoze etme çabası”

Eğitim Sen’in temel ilkelerinden birinin “laik eğitim” olduğunu bildiren Bozkurt, dini eğitim ve öğretimin sadece bir din ve mezhebi önceleyen tarzda verilmesinin, diğer dini inanç, mezhep ve inançsızlıkların ötekileştirilmesine neden olabileceğinin altını çizdi. Laikliğin, din karşıtlığı değil aksine tüm inançların güvence altına alınması olduğunu anlatan Bozkurt, şunları söyledi:

“Tekçi bir anlayışla yalnızca bir mezhebi önceleyen din öğretimi, toplumu kindar bir yapıya büründürme riskini doğurmaktadır.

Cemaat ve tarikatlarla protokol imzalanması ve akabinde okullardaki dini faaliyetlerin arttırılması, laik eğitimle bağdaşmıyor. İmzalanan protokoller kapsamında görülmüştür ki okullarda yürütülen çalışmalarda yalnızca tek din ve tek mezhep ve ona uygun yaşam tarzı aktarılmaktadır. Bu da, protokoller aracılığıyla iktidarın kendi doğrusunu, kendi belirlediği yaşam tarzını topluma eğitim aracılığıyla empoze etme çabasıdır.

Bakan Tekin’in TBMM’deki sözleri, iktidar cephesinin protokollere bakış açısını ve dolayısıyla eğitime de bakış açısını ortaya koymaktadır. Öğrencilerin farklı dinlere, inançlara ve yaşam tarzına saygı duyması, ancak tarafsız bir eğitim ortamında, farklı inanç ve kültürleri öğrenmesiyle mümkündür.”

“Eğitim, bir zümreye veya tarikat- cemaat- dernek ilişkisine terk edilirse denetlenemez”

Öğrencilerin tarafsız bir eğitim ortamında bulunabilmeleri için MEB’in tarikat ve cemaatlerle imzaladığı bu protokolleri derhal iptal edip eğitimi, laik ve bilimsel referanslar ışığında revize etmesi gerektiğini vurgulayan Bozkurt, “Bu doğrultuda atmasını talep ettiğimiz adımlarla, eğitimin her paydaşı sürece katılmalı; eğitim uzmanları, eğitim sendikaları, öğrenci dernekleri ve öğrencilerle birlikte bir yol haritası belirlemelidir” çağrısını yaptı.  

Ailenin kendi değer yargılarını, bilinçli ve bilinçli olmadan yaşamın akışında süregiden bir halde çocuğuna empoze edip, öğrettiğini değinen Bozkurt, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu eğitim, ‘informal eğitim’ diye adlandırdığımız bir eğitim biçimidir. Haliyle çocuk içine doğduğu ailenin ve toplumun değer yargılarını, inançlarını, öğretilerini tanır ve öğrenir. Çocukların dini etkinliklere veya diğer her türlü toplumsal alana katılımında ailenin etkisi vardır. Ailelerin, özellikle veli-öğrenci dernekleri aracılığıyla bilinçlendirilmesi, eğitimin pedagojik ilkelerini ve çocuklarının hem yaş hem de bilişsel özelliklerini bilmesi, eğitimin herhangi bir siyasi saik veya zümre eliyle yapılmaması gerekliğini fark etmesi oldukça önemlidir.”

Bozkurt, sözlerini eğitim sistemi ve var olan müfredata ilişkin eleştirileriyle bitirdi:

“Merkezi sınav başarısı ile bir üst kademe eğitimi öngören sistem, aynı zamanda eğitim sistemi içerisindeki eşitsizlikleri maalesef görmez, görmek istemez. Eğitimin kamusal ve hak temelli olması gerekir. Devlet eliyle yapılması gereken eğitim, bir zümreye veya tarikat- cemaat- dernek ilişkisine terk edilirse denetlenemez. Nitekim Türkiye, bu durumu daha önce bir cemaat üzerinden acı bir şekilde yaşamıştır. Dolayısıyla eğitim sisteminin bu hali zaten çocuklar için akademik gelişim ve başarı vaat etmiyor. Eğitim sisteminin; bilimsel, laik, kamusal, anadilinde, cinsiyet ve tür eşitlikçi ve aynı zamanda, ‘her çocuk için eğitim hakkı’ talebi ve ilkeleri ile yeniden revize edilmesi kalite ve başarıyı artırmak için acilen hayata geçirilmedir.”

Muhabir: Yeşim Karaağaç