Van'da askeri araç devrildi: 11 asker yaralandı Van'da askeri araç devrildi: 11 asker yaralandı
Haber: Ahmet Çağatay Bayraktar Yeni eğitim öğretim dönemi bu hafta itibarıyla başladı. Tüm kademelerde 20 milyon 481 bin öğrenci ve 1 milyon 178 bin öğretmenin ders başı yaptı. Fakat bu yıl geçtiğimiz yıllardan farklı koşullarda bir eğitim öğretim dönemi yaşanıyor. 6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen deprem sebebiyle afet bölgesi illeri olarak belirlenen Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerinde 48 bin derslik yeni eğitim öğretim yılına hazır hale getirildi. Prefabrik ve çelik konstrüksiyon yapılarda bulunan 2 bin 571 derslik de ilk defa öğrencilerle buluşacak. Pandemi ile okula başlayan öğrenciler de bu sürece eklenince ortaya okula ve derslere uyum sorunu da ortaya çıkabiliyor. İstanbul Aydın Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü Araştırma Görevlisi Ayşen Yalın farklı yaş aralıklarından çocukların okula uyum sürecinin 24 Saat’e anlattı. Çocukların depremden etkilenme durumlarının yaşları ve gelişim düzeyleriyle ilgili olduğunu söyleyen Yalın, farklı yaş gruplarından olsa da çocukları en fazla kaygılandıran durumun belirsizlik olduğunu vurguladı: “Okul öncesi dönemdeki çocuklar yaşanılan durumu anlamlandırma ve sözel olarak duygularını ifade etmekte güçlük yaşayabilirken; okul çağında bulunan veya ergenlik dönemindeki çocuklar farklı sözel ifadeler ve davranışlarla kendilerini ifade edebilirler. Çocuklarda kaygıyı engellemek içinse çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine uygun olarak depremin bir doğal bir doğa olayı olduğu, neden ve nasıl meydana geldiği anlatılmalı. Burada da çocukların oyun yoluyla kendilerini ifade etme imkanı sağlamanın yanında ebeveynlerin çocukları dinlemesi de önem taşıyor. Yanı şekilde ebeveynler de çocukların duygularını paylaşmaları ve hissettikleri duyguların normal olduğunu söylemeli. Örneğin ‘Evimiz yıkıldığı için de çok üzgünüm, bu yüzden ağlıyorum. Gelip sarılmak istersen mutlu olurum’ gibi ifadeler yaşanan durumla baş etme yöntemi olarak çocukla paylaşılabilir.” Rutinler güvende hissettirir Yemek saati, ders çalışma saati, kitap okuma saati gibi rutinlerin çocukların travmalarını atlatmasında önemine vurgu yapan Yalın, okulun da bu rutinler arasında yer aldığını ifade ederek çocuklar için okulun önemini şu sözlerle anlattı: “Rutinlerin devam etmesi çocukların kendilerini güvende hissetmesini sağlar. Okul da çocukların rutinlerinin en önemli parçalarından biri. Eğitim ve öğretimin yanı sıra okula gitmek, yaşamın güvenli bir şekilde devam ettiğini görmek, görev ve sorumluluk almak, akranları ile birlikte vakit geçirerek sosyalleşmek, öğretmenler ile etkileşimler kurmak gibi zengin deneyimler sunuyor. Çocukların güvenli, mutlu ve belirsiz olmayan yaşamlarına adapte olmaları açısından yüz yüze eğitime devam etmeleri büyük önem taşıyor.” Kaynaşmanın yolu oyundan geçiyor Depremin kişilik özelliğine bağlı olarak her çocukta farklı etkilere neden olduğunu belirten Yalın çocuğun okula uyumunda okul ve aile iş birliğinin altını çizdi: “Çocukta aman zaman ortaya çıkan öfke patlamaları, öğretmenler ve akranları ile iletişim ve ilişki kurmada güçlük ya da tem zıttı olarak durmadan deprem anı hakkında konuşmak, okula başlamak istememe, ders sırasında dalgınlık gibi durumlar görülebilir. Burada önemli etken ise çocukların okulu güvenilir ve sağlam bir yer olduğunu bilmeleri.” Deprem bölgesinden başka şehirlere taşınan birçok çocuk da depremden etkilenmemiş akranlarıyla aynı sıraları paylaşmaya başladı. Çocukların birbiriyle kaynaşması adına en büyük görev ise öğretmenlere düşüyor. Yalın öğretmenlerin aile ile yakın temasta olmasını vurguladı: “Öğretmenler depremden etkilenen çocuklar ile etkilenmemiş olan çocukların kaynaşması adına faaliyetler planlayabilirler. Oryantasyon sürecinde depremden etkilenmiş çocukları ayrıştırmadan oyun yolu ile akranları ile sıcak ilişkiler yaratmasına rehber olabilirler. Bununla birlikte, duygularını resim, oyun hamuru, kil, kâğıt gibi sanatsal araçlar ile yansıtmalarına ortam yaratılabilir. Bu konuda özellikle sınıf öğretmenleri ile ailelerin yakın temasta olması çok önemli. Okul yaşantısını, akademik başarısını ve akran ilişkilerini yakından takip eden sınıf öğretmenleri ile çocukların en yakınları olan ebeveynlerinin çocuklara dair durumları paylaşmaları, olan ve oluşabilecek problemlere yönelik erken müdahalede bulunmalarına fırsat oluşturacak.” Travma tekrarlanmamalı Çocukların okula uyumunda velilere de büyük iş düşüyor. Yalın, çocukların okula alışmalarında velilere düşen görevleri şu şekilde sıraladı: “Okula başlamadan önce velilerin etkileşimli oyunlar, resimli çocuk kitapları aracılığıyla yaşlarına uygun şekilde bilgi aktarımı yapabilirler. Çocukların duygularını ifade etmelerine alan yaratıp, ağlamak istiyorlarsa ağlamalarına izin verip, duygusal olarak onlarla birlikte olduklarını hem sözel olarak hem fiziksel sarılarak, okşayarak ifade edebilirler. Bu iletişim sırasında olayı tekrar tekrar yaşamalarına neden olabilecek travmatize ifadeler kullanılmamalı, göz teması kurarak, sakin bir ses tonu ile sohbet edilmeli.” Okula başlamak için yaş tek başına yeterli değil Çocukları okula yeni başlayacak aileler için en büyük soru işareti, çocuklarını okula göndermek için uygun zaman olup olmadığı. Mevzuata göre eylül ayının sonu itibarıyla 69 ayını dolduran çocuklar ilkokul birinci sınıfa başlayabiliyor. Fakat çocuğun okula başlaması için yaşı tek başına yeterli değil. Çocukta “okul olgunluğunun” olması gerektiğini ekleyen Arş. Gör. Ayşen Yalın, durumu şu şekilde açıkladı: “Öncelikle ailelerin çocukları ilkokula başlamadan önce çocuklarını mutlaka görme ve işitme durumlarının değerlendirilmesi için göz sağlığı ve hastalıkları uzmanına ve odyoloğa muayene ettirmeleri gerekiyor. Çünkü azı çocukların akademik başarısızlıklarının altında fark edilmeyen görme veya işitme problemleri olabiliyor.  Çocukların ilkokula hazır olması yani okul olgunluğu sadece kalem tutabiliyor olması, bazı sesleri tanıyor olmasıyla sınırlı değil. Çocuğun sosyal, duygusal, fiziksel, bilişsel ve öz bakım gelişim alanlarında belirli bir seviyeye ulaşmış olmalı. Okul olgunluğu seviyesinde ise evden ve anneden kolayca ayrılıp yeni ortama uyum sağlayabilmesi, dikkatini 20-25 dakika civarında sürdürebilmesi, el - göz koordinasyonunu sağlayabilmesi, kalem tutma becerisi, öğretmenin yönergelerini anlayabilmesi ve uygulayabilmesi, sesleri ayırt edebilmesi, sınıf arkadaşları ile etkileşim kurabilmesi, sözel olarak kendini ifade edebilmesi, sıra bekleme ve sorumluluk alma gibi sosyal becerilerinde gelişmiş olması, tuvalet kontrolünü yönetebilmesi, yemek yeme, ellerini yıkama, tuvalet hijyenini sağlama gibi öz bakım becerilerini bağımsız bir şekilde gerçekleştirebilmesi, okul için motivasyonunun yüksek olması gibi faktörler belirleyici oluyor. Çocukların gelişimsel olarak hazır olmadan ilkokula başlamaları hem çocuk hem aile için çok büyük ve etkisinin uzun yıllar boyunca görülebileceği etkiler yaratabilir. Çocukların okul olgunluğunu ölçmek için ise ailelerin mutlaka çocuk gelişimi uzmanlarına başvurmalarını öneriyorum.”