Fethiye'de kayalıklara düşen yamaç paraşütü pilotu yaralandı Fethiye'de kayalıklara düşen yamaç paraşütü pilotu yaralandı

Hayatta kalabilmek için öz savunma hakkını kullanan kadınlar, hapishanelerde... Öz savunmanın meşru ve önemli bir hak olduğunu ancak bunun kadınlar için hak görülmediğine dikkat çeken Avukat Yılmaz, yargının, öz savunma yapan kadınların tutuklanmasının önüne geçmesi ve bu hakkını kullandığı için cezaevinde olan kadınları serbest bırakmasını istedi

Berfin Karaman Kadına yönelik şiddet, cinsel saldırı ve tacizin artmasıyla beraber kadınlar, kendileri ve yaşamlarını savunmak için çeşitli yöntemler geliştiriyor. Bu yöntemlerin en önemlisi, “öz savunma.” Öz savunma, en temel anlamıyla, kişinin kendisi veya bir başkasını mevcut ve olası tehlikelere karşı koruması ve korumasıyla ilgili tüm tedbirleri oluşturan en meşru hak. Her ne kadar fiziki bir savunma olarak algılansa da öz savunma, fiziksel savunmanın üzerinde bir kavram. Kişinin uğradığı şiddet karşısında verdiği hukuki mücadele ve aldığı psikolojik destek de öz savunmanın önemli parçaları olarak öne çıkıyor. Şiddet hukuk sistemiyle destekleniyor Kadınların gerek sokaklarda gerek adliye koridorlarında gerekse de sosyal medyada kendilerini taciz eden, şiddet uygulayan erkeklere karşı kullandığı meşru hak olan öz savunmanın önemini ve hukuktaki yerini Feminist Avukat İrem Çan Yılmaz ile konuştuk. Avukat Yılmaz, kadınların her an her yerde şiddetle karşılaştığına dikkat çekerek öz savunmanın meşru ve önemli bir hak olduğunun altını çizdi. Erkek şiddetinin iktidar eliyle ve hukuk sistemiyle desteklendiğini belirten Yılmaz, “Kadınlar, artık hem kendilerine şiddet uygulayan erkeği hem de bu süreçte başvurdukları ve çözüm bulamadıkları tüm mercileri teşhir ederek öz savunma yapmaya çalışıyorlar. Özellikle son yıllarda sosyal medyada, inanılmaz bir teşhir furyası olduğu aşikâr. Bir kadının kendi tacizcisini ifşalamasının diğer kadınlara da cesaret verdiğini düşünüyorum” açıklamasında bulundu. Öz savunmanın, ceza kanununda yeri Kadınların ölmedikleri için adliye koridorlarında yargılandığını ve cezaevlerine atıldığını bildiren Yılmaz, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na (TCK) işaret ederek sözlerine şöyle devam etti: “TCK 5237 der ki, ‘Kişinin kendisine veya bir başkasına yönelen saldırıyı defetmek amacıyla gerçekleştirdiği, saldırıyla orantılı karşı eylemin hukuka uygunluğunu belirten ve bu karşı eylemden dolayı cezalandırılmasını engelleyen savunma meşru müdafaadır.’ Peki, öz savunmanın meşru müdafaa içinde yer aldığı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na göre, kendilerine şiddet uygulayan, işkence eden, tecavüz eden, öldürmeye teşebbüs eden erkeklere karşı öz savunma haklarını kullanan kadınlar neden tutuklanıyor? Meşru müdafaa hakkı, çoğunlukla kadınlar için hak görülmüyor. Bunun temel sebebi de, öz savunmanın hukuk sistemimizde anayasadan ziyade ceza kanununa dayanak sağlaması. Yani öz savunma hakkı, ceza ve yaptırım öngören bir sistem içerisinde değerlendiriliyor. Bir kadının ölmemek için kendini savunduğu fiil, onun yargılanmasına neden oluyor. Aslında burada gözetilmesi gereken, işlenen fiilin işlenmesine neden olan olay ve korunmaya çalışan menfaat olmalı. Fakat gel gelelim ki bir kadın kendi yaşam hakkını savunduğu için yani ölmediği için hayatta kaldığı için cezalandırılıyor. Öz savunmasını kullanan kadınların cezalandırılması erkek şiddetini de ayrıca cesaretlendiriyor.” Melek İpek örneği Ellerini kelepçeleyerek çıplak halde kendisine saatlerce şiddet uygulayarak işkence eden ve silah doğrultan Ramazan İpek’i öldürmek zorunda kalan Melek İpek’i anımsatan Yılmaz, bu olaydaki hukuka aykırılığa ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Melek İpek’in tutuklanmasına ilişkin verilen karar önemliydi. Melek’in, nasıl bir işkenceye maruz kaldığı medyaya yansıyan görüntülerden belliydi. Üstelik olay yerinde yapılan incelemelerde de Ramazan İpek’in, Melek İpek’e uyguladığı şiddetin işkencenin izleri mevcuttu. Melek İpek’in kendisine yönelen saldırıyla orantılı olarak öz savunma hakkını kullandığını gösteren somut deliller söz konusuydu. Melek İpek için yargılamada dikkate alınması gereken başka bir önemli nokta da, kişinin yasal hakkını kullandığını gösteren deliller, suçluluğunu iddia eden delillerden fazla iken tutuklama kararı verilemeyeceğidir. Böyle bir delil çatışmasında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, tutuklama için gereken kuvvetli suç şüphesi ortadan kalkacaktır. Daha detaylı bir şüphe tanımlaması olan kuvvetli suç şüphesinin ortadan kalkması demek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin aradığı makul şüphenin de ortadan kalkmasıdır. Öyleyse diyebiliriz ki, Melek İpek’in ağır bir saldırıya maruz bırakıldığı dosyadaki delillerden, medyaya yansıyan fotoğraflardan ve Melek İpek’in olayın oluş şekliyle uyumlu beyanlarından anlaşılırken, Ramazan İpek’i öldürmek zorunda kalmasının meşru savunma kapsamındaki öz savunması olduğu somut deliller ile ortadayken tutuklanması hukuka aykırıdır.” Nefes alabilme mücadelesi Yılmaz, bir devletin hukuk sisteminin etkili ve güvenilir olmasının yalnızca mevzuatının hukuka ne kadar uygun olduğu ile değil, aynı zamanda yargılamaların ve neticesindeki kararların da hukuka uygun olmasıyla mümkün olduğunu vurgulayarak yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: “Kanunlar aracılığıyla öz savunma/meşru savunma hakkını tanımak, kişinin öz savunma/meşru savunma hakkını uygulamada tanımaktan geçmektedir. Bu sebeple yargı organları, öz savunma hakkını kullanan kadınların tutuklanmasının önüne geçmeli, öz savunma hakkını kullandığı için cezaevinde olan kadınları serbest bırakmalıdır. Hayatlarını savunmak için öldürmek zorunda kalan kadınların meşru müdafaa hükümlerinden yararlanması gerekiyor. Öz savunma, nefes alabilme mücadelesidir. Kadınlar, kendilerine yönelen şiddet ve tacize karşı artık sessiz kalmıyor. Günümüzde de kadın örgütleri de öz savunmanın önemi ve kapsamına dair atölyeler kuruyor. Birçok kadın, bu atölyelerde kendilerini korumanın yöntemlerinin farkına varıyor ve birlikte örgütleniyor. Öz savunma yapan kadınların örgütlülüğü de önemli. Şiddetin karşısındaki en önemli savunmalardan biri de örgütlülük diyebiliriz. Örgütlü kadın mücadelesi şart.”

Editör: Ahmet Ertüm