Ahmet Çağatay Bayraktar

Geçtiğimiz 29 Ekim, Cumhuriyet’in 100 yıllık birikimine ve Cumhuriyet’e giden yolda yaşanan tarihsel olaylara bakmak için bir vesile oldu. 100 yıllık sürede yapılanların sergi, konferans ve tiyatro oyunu gibi farklı etkinliklerle inceleme fırsatı yakalanmasının yanında, farklı alanlarda akademik ve güncel yayınlar da okuyucularıyla buluştu. Bu yayınlardan birisi olan, editörlüğünü Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı’nda doktora yapan Oğuzhan Koca ve Kaan Akman’ın üstlendiği 'Cumhuriyetin 100. Yılında Sosyal Bilimlerkitabı, sosyal bilimlerin 15 farklı alanının Türkiye’deki kuruluş süreçlerini, gelişimini ve güncel durumu içeriyor. Siyaset biliminden maliyeye, yerel yönetimlerden tarihe kadar on beş farklı disiplinde alanında uzman isimlerle yapılan söyleşileri ve Türkiye’de sosyal bilimlerin güncel durumunu kitabın editörleri Oğuzhan Koca ve Kaan Akman anlattı.

Kitabın yazım süreci nasıl başladı? Söyleşi yapılacak isimleri nasıl seçtiniz?

Kaan Akman: Cumhuriyet’in 100. yılı için birçok yayın hazırlığı yapılan bir dönemde çalışmamız ortaya çıktı. Kitabın hazırlığı Mart 2023’te başladı. 8 aylık süre içinde kitabı tamamladık. Hocalarımızla söyleşileri Akademik Düşünce Dergisi’nin yayın kurulunda yer alan akademisyen arkadaşlarımız gerçekleştirdi.  Yayın kurulundaki arkadaşlarımız farklı disiplinlerde çalışıyor. Araştırma ekibi olarak öncelikle söyleşilerden oluşan metinlerden 100. yıla özel bir dergi sayısı çıkarmayı düşündük, sonrasında ise çalışmayı kitaba dönüştürmeye karar verdik.

Kitap, sosyal bilimlerin farklı disiplinlerinden uzmanlarla yapılan söyleşileri içeriyor. Bu isimleri seçmenizin nedeni nedir ve neden söyleşi türünü tercih ettiniz?

Oğuzhan Koca: Kitapta tüm sosyal bilimler disiplinleri mevcut değil. Örneğin psikoloji alanı kitapta bulunmuyor çünkü yayın kurulumuz içinde o disiplinden olan akademisyen mevcut değil. Söyleşi yapılacak isimleri seçerken ise söyleşi yapacağımız isimlerin kendi disiplinlerinin tarihi üzerine çalışmaları olmasına dikkat ettik. Çünkü bir akademisyen alanında gayet yetkin olabilir fakat kendi alanının ülkemizdeki gelişimi konusunda bilgisi yoksa sorularımıza yanıt veremeyebilirdi.

Kitapta okurlar bu disiplinlere dair hangi detayları okuyabilecek?

Kaan Akman: Söyleşi yapılan akademisyenler kendi disiplinleri içinde farklı görüşlere sahip olabilir. Söyleşileri okuyanlar bu farklı görüşler içerisinde bir disiplinin nasıl kurulduğunu, çıkış noktalarını, bugünkü ve gelecekteki durumunu takip edebilecekler. Ayrıca söyleşiler sonucundaki çıkarımlarımızı kitabın sonunda 10 maddede sıraladık. Bu kısımda sosyal bilimler alanındaki güncel tartışmalara değindik. Özellikle 10. maddede sosyal bilimlerin planlanması ve fikir özgürlüğüne verdiğimiz önemi açıkladık. Tüm bu boyutlar ile kitap değerlendirildiğinde okuyucuların zihninde sosyal bilimlerin 100 yılına yönelik bir pencere açılacağını düşünüyoruz.

Türkiye’de ilkokuldan üniversiteye kadar fen bilimleri daha gözde, tercih edenlerin daha başarılı görüldüğü alanlar. Bu durumun temel nedeni nedir?

Oğuzhan Koca: Sosyal bilimler toplam akademisyen ve fakülte sayısı bakımından büyük bir alanı oluşturuyor. Fakat bu büyük alan plansız bir şekilde çalışıyor. Planlamanın başlıca sakıncası ise tek merkezden yapılan planlamanın siyasi bir gücün etkisi altında olması. Tüm söyleşilerde akademisyenlerin çalıştıkları disiplinin günümüzdeki durumunu sorduğumuzda çoğunlukla önemli aşamalar kat edildiği cevabını aldık. En önemli kazanım ise tüm sosyal bilimler alanında, uluslararası yetkinlikle araştırmacıların var olması ve bu isimlerin literatüre kalıcı eserler kazandırması oldu. Söyleşilerde ortak dikkat çekilen husus, içinde Türkiye’nin de olduğu dünyadaki güncel durumları ele alan kuramsal analizlerin eksikliği oldu.

Tarih Dersi

Atatürk tarih dersinde (1937)

Bu duruma neden olan sebepler neler?

Oğuzhan Koca: Türkiye’de sosyal bilimlerde yaşanan en büyük sorun, farklı nesildeki araştırmacıların arasında kopukluk olması. Bir araştırmacı, kendinden önceki araştırmacıların çalışmalarını irdelemek yerine kendi başına ilerliyor; bu durum da sosyal bilimlerin kesintili bir şekilde ilerlemesine neden oluyor. Birikimli bir ilerleme olmayınca her kuşak, kendi çağının koşulları içerisinde sıfırdan başlıyor. Eğer bir araştırmacı kendi alanının yıllar içindeki geçmişini ve birikimini öğrenip özümserse Türkiye’yi daha iyi anlayıp analiz edebilir. Örneğin kitapta sosyoloji alanında söyleşi yaptığımız Prof. Dr. Bahattin Akşit, buna en iyi örnek olarak Bağımlılık Kuramı’nı verdi. Kuram, Marksist birikimden beslenmesinin yanında içinde doğduğu Latin Amerika gerçeklerini de yansıtıyor. Birçok hocamız da Türkiye’de yeni kuramlar oluşturabilecek akademisyen olduğu kanısında. Bu açıdan Türkiye ile sınırlı kalmayan ama ülke içindeki gerçeklerden doğan kuramsal açıklamalara ihtiyaç var. Türkiye’yi ele alan kuramların oluşturulması için ise araştırmacıların kendi disiplinlerinin tarihine odaklanması, geçmişte kat edilen aşamaları incelemesi gerekir.

Kaan Akman: Sosyal bilimler içerisindeki disiplinlerin inceleme nesnelerini çoğu zamansal tarihsel koşullar belirliyor. Bu nedenle incelenen konuya yönelik her zaman geçerli bir formül elde edemiyoruz. En fazla kuramlar ile incelenen olgular hakkında genellemelere ulaşıyoruz. Bu kuramlara ulaşmak için çok uzun zaman araştırmayı yürütmek gerekiyor. Kuramlar yeterli düzeyde temellendirilmemişse başka araştırmacılar tarafından eleştirilerek yeni kuramlar ortaya çıkıyor. Sosyal bilimci olmak böylesine bir meşakkatli araştırma disiplini ve sabır gerektiriyor. Tüm bunları yaparken araştırma dünyasında yer aldığınız ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal koşullarından bağımsız değilsiniz. Kitaptaki söyleşilerde dönemsel olarak bu durumunu hocalarımız çok iyi özetledi.    

Fen bilimlerinin sosyal bilimlerden daha önemli görülmesi Türkiye’ye ne kaybettirdi?

Oğuzhan Koca: Öncelikle fen bilimlerinin daha çok tercih edilmesinin nedenleri arasında sosyal statüdeki farklılık ve maddi karşılığı olarak açıklanabilir. Örneğin aileler çocuklarının antropolog olması yerine doktor veya mühendis olmasını tercih ediyor. Ve sosyal bilimci, zihin emeğinin yoğun olacağı şekilde kendi alanı dışında da dünyayı anlamaya çalışıyor. Mühendislik ve doktorluk gibi somut karşılığını her zaman gösterebileceğiniz bir alan değil. Bunun en somut örneği ise 1960’lı yıllarda kurulan TÜBİTAK’ın içine sosyal bilimlerin dahil edilmesi 2000’li yılları buluyor. O zamana kadar TÜBİTAK, doğa ve fen bilimleri merkezli çalışıyordu.

Kaan Akman: Bu durumun bir örneğini pandemi sürecinde deneyimledik. Pandemiyi yönetmek için öncelikle Bilim Kurulu oluşturuldu. Pandeminin toplumsal boyutlarda da sonuçları olduğu fark edilince yaklaşık altı ay sonra bu defa içerisinde sosyologların, psikologların da olduğu Toplum Bilimleri Kurulu da kuruldu. Bu örnekten de görüldüğü üzere ülkemizde bilim değerini karar verici yöneticiler/politikacılar belirliyor. Nihayetinde bilimsel araştırmacılardan somut sonuçlar görmek isteniyorsa bu durum biraz da politikacıların ilgisine kalıyor. Kitaptaki söyleşilerde hocalarımız bu durumu daha derinlemesine çözümlediler,  yöneticilerin araştırmalara yeterli ilgi göstermediğinden yakındılar.

Niğde'de Geleneksel Türk Tiyatroları Buluşmaları etkinliği düzenlendi Niğde'de Geleneksel Türk Tiyatroları Buluşmaları etkinliği düzenlendi

Ahmet İnam, Ahmet Makal, Bahattin Akşit, Birgül Ayman Güler, Feridun Emecen, Fethi Gedikli, Hüseyin Bağcı, İlhan Tekeli, İlter Turan, Korkut Boratav, Mehmed Said Hatiboğlu, Mehmet Yüce, Ömer Torlak, Ruşen Keleş, Tayfun Atay ile yapılan söyleşileri içeren kitap, İmge Kitabevi'nden okuyucularıyla buluştu.

Kitap Kapak

Cumhuriyet'in 100. Yılında Sosyal Bilimler

Editörler: Oğuzhan Koca-Kaan Akman

İmge Kitabevi

352 sayfa

Muhabir: Ahmet Çağatay Bayraktar