İçişleri Bakanlığı’nın Mayıs 2022 verilerine göre, Türkiye’de yaklaşık 5.5 milyon mülteci bulunuyor. Sosyal yardımların “hayati derecede önemli” olduğunu vurgulayan Hayat Destek Derneği İzmir Temsilciliği’nde proje yöneticisi Yamanyılmaz, yardımların genellikle kalıcı ve sürdürülebilir sonuçlar yaratmadığına dikkat çekti. Yamanyılmaz, mültecilerin daha çok düşük ücretle, kayıt dışı ve güvencesiz işlerde, emek yoğun sektörlerde kötü koşullarda çalışmak zorunda kaldığının altını çizdi

BERİL CAYMAZ Savaş, çatışma, şiddet ve çeşitli baskılar nedeniyle yaşadıkları yerleri terk eden kişilerin sayısı, küresel çapta rekor düzeylere ulaşırken; Türkiye, dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmayı sürdürüyor. Türkiye, yaklaşık 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli mültecinin yanı sıra 320 bin kadar diğer uyruklardan kişilere ev sahipliği yapıyor. 2013 Nisan ayında, Türkiye’nin ilk sığınma kanunu olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uygun bulundu ve 11 Nisan 2014’te yürürlüğe girdi. Kanunla, Türkiye’nin ulusal sığınma sisteminin temel dayanaklarını ortaya koyup; politika oluşturma ve Türkiye’deki tüm yabancılara ilişkin işlemlerden sorumlu olan başlıca kurum olarak Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kuruldu. Türkiye, aynı zamanda, Türkiye’de geçici koruma sağlanan kişilerin hakları, yükümlülükleri ve bu kişilere ilişkin prosedürleri ortaya koyan Geçici Koruma Yönetmeliği’ni 22 Ekim 2014 tarihinde kabul etti. Türkiye’deki mültecilerin yaşam koşulları, zorluk ve sıkıntılar konusunda, Hayat Destek Derneği İzmir Temsilciliği’nde proje yöneticisi Müge Yamanyılmaz ile konuştuk. Yamanyılmaz, Hayata Destek Derneği olarak mültecilere yönelik çalışmalara nasıl başladıklarını şöyle anlattı: Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (United Nations High Commissioner for Refugees –UNHCR), Kurumlar Arası Koordinasyon Türkiye 2020, “Kurumlar Arası Koruma Sektörü İhtiyaç Tespiti” raporuna göre, sığınmacıların yüzde 54’ü, haklar ve hizmetler konusunda hâlâ yeterli bilgiye erişimlerinin olmadığını bildiriyor. Bu ihtiyaca yanıt olarak biz de çalıştığımız 10 sahadaki ofislerimizin yanı sıra bilgi-destek hattımız ve hayatadestek.online web sitemiz aracılığıyla mülteciler başta olmak üzere danışanlarımıza bilgilendirme hizmeti sunuyoruz. Mülteci – sığınmacı kavramları, ulusal ve uluslararası hukukta çerçevesi belirlenmiş. Mülteci kavramı, Türkiye’nin tarafı olduğu 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde ve 6458 sayılı 4/4/2013 tarihli Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda tanımlanmış. Kanunun 61. Maddesi şöyle: Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen kişi.” Türkiye’de 5 milyon 497 bin 733 mülteci var Yamanyılmaz, halen Türkiye’de kaç mülteci olduğuna ilişkin şu bilgiyi paylaştı: “İçişleri Bakanlığı’nın 11 Mayıs 2022 tarihli verilerine göre, şu an geçici koruma altındaki Suriyelilerin sayısı 3.762.889, ikamet izni olan yabancıların sayısı 1.414.776 ve uluslararası koruma altındaki kişi sayısı 320.068. Buradan hareketle toplam sayının, 5 milyon 497 bin 733 olduğunu söyleyebiliriz. Avrupa Birliği (AB) Türkiye Geri Kabul Anlaşması uyarınca birebir formülü ile Türkiye’den çıkış yapan ve AB ülkelerine yeniden yerleştirilen Suriyeli sayısı ise 33 bin 816 kişi.” Sınırdan “yasadışı” yoldan gelip oturma izni alan mülteciler… Mültecilerin geldikleri ülkeye göre farklı yollara başvurduklarını, yasal yollardan olduğu gibi sınır bölgelerinden yasadışı yollarla da gelenler olabildiğinin altını çizen Yamanyılmaz, bu konuda bir genelleme yapmanın yanlış olacağını vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Uçakla veya sınır kapılarından Türkiye’ye illegal gelip uluslararası koruma başvurusu yapanlar olabildiği gibi İran, Irak, Suriye sınır hatları üzerinden ‘yasadışı’ yoldan gelip daha sonra bu başvuruyu yapanlar da olabiliyor. Örneğin, son dönemde Ukrayna’dan Türkiye’ye gelen mülteciler ya uçakla ya da sınır kapılarından giriş yaptılar. Elbette bu, ‘yasa’ ve ‘yasadışı’ geliş süreçleri, mültecilerin geldikleri ülkeye ve Türkiye’nin bu ülkelerden gelenlere sağladığı koruma ve/veya ikamet izni türüne, göç yollarında insan taşıyan ağlara ve göç yollarının güvenlikleştirilmesi süreçlerine bağlı olarak da farklılaşıyor. Türkiye’ye vizeyle gelenler ile Türkiye’nin vize muafiyeti sağladığı ülkelerden gelen yabancıların 90 günlük yasal kalış hakkı bulunuyor. Bu sürenin sonunda kişiler, kalma talebi varsa ikamet izin türlerinden birine başvurması gerekiyor. İkamet izin türleri de, kısa dönem ikamet izni, aile ikamet izni, öğrenci ikamet izni, uzun dönem ikamet izni, insani ikamet izni ve insan ticareti mağduru ikamet izni olarak değişiyor. Bu izin türlerinin her birinin kalış süreleri farklılık gösteriyor.” Olanaklar, kalıcı ve sürdürebilir değil… Yamanyılmaz, Türkiye’de yaşayan bir sığınmacı veya mültecinin, farklı kuruluşlar ve devlet kurumları tarafından sağlanan çeşitli sosyal ve mali yardımlardan yararlanabildiğini belirterek bunların ayni ve nakdi destekleri, gıda, ev eşyası ve nakit yardımı, özel ihtiyaç sahibi gruplar için de farklılaşan destekler ve koşullar olabildiğini bildirdi. Sosyal yardımlardan yararlanmak isteyenlerin başvurularının kabul edilip edilmeyeceği değerlendirilirken reşit olunmaması, sigortalı bir işte çalışmıyor olunması, düzenli bir gelirin olmaması gibi koşulların gözetildiğini anlatan Yamanyılmaz, “Bu olanaklar, hayati derecede önemli olmalarının yanı sıra genellikle kalıcı ve sürdürülebilir sonuçlar yaratmıyor. Sosyal yardımlar, daha çok günlük ihtiyaçlara yönelik bir merhem işlevi görüyor. Bu nedenle, sahadaki ihtiyaçları gözeterek kamu, sivil toplum kuruluşları (STK) ve yerel yönetimler işbirliğinde geçim kaynakları alanında çok daha fazla çalışmanın yapılması gerekiyor” uyarısında bulundu. “Mülteci kadınlar, iki kat sömürüyle karşı karşıya” Türkiye’de mültecilerin, istihdam alanında yaşadığı psikolojik ve sosyolojik sıkıntılarına ilişkin olarak da Yamanyılmaz, şunları söyledi: “Ülkemizdeki mülteciler, dil bariyeri, yasal kısıtlılıklar, çalışma izni alma prosedürünün çetrefilli olması, istihdam kotası uygulaması gibi sebeplerle daha çok düşük ücretle, kayıt dışı ve güvencesiz işlerde, emek yoğun sektörlerde kötü koşullarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Buna ayrıca, işyerlerinde yaşanan ayrımcılık, istismar, özellikle kadın ve LGBTİ+ mültecilerin maruz bırakıldığı cinsel saldırılar da eklenince durum katmerleniyor. Yine zaman zaman yaşanan toplumsal ve ekonomik sorunların sebebi olarak mültecilerin işaret edilmesi, işyerlerinde mültecileri ayrımcı söylem ve davranışlara karşı iyice savunmasız bırakabiliyor. Kadınlar, zaten güvencesiz olan ev işçiliği, turizm, eğlence sektörü gibi iş kollarında mülteci oldukları için iki kat sömürüyle karşı karşıya kalabiliyorlar.” Toplumun bazı kesimlerinde, hem geleneksel hem de yeni medyada, siyasi-toplumsal figürlerin ve bazı yerel otoritelerin mültecilere yönelik kötü söylemleri ile uygulamalarına rastlandığını ifade eden Yamanyılmaz, sözlerine şöyle devam etti: “Bu bakış açısını değiştirmek için eşitlikçi, kapsayıcı ve evrensel değerler temelli bir bakış açısının başta eğitimde, medyada ve kamusal hizmetin verildiği her alanda, hizmetlerin sağlandığı her basamakta yerleştirilmesi gerekiyor. Mültecilerin hikâyeleri, yerel topluluklarla ortaklıkları, bir arada yaşam pratikleri görünür kılınmalı. Bununla birlikte, uyum ve birlikte yaşam perspektifi için yapılan çalışmaların sadece mültecileri değil aynı zamanda yerel toplulukları daha geniş bir biçimde kapsaması elzem.” Dönme nedeni kişiden kişiye değişiyor… Mültecilerin ülkelerine dönme veya başka ülkelere gitme isteğinin de kişiden kişiye değiştiğini söyleyen Yamanyılmaz, Türkiye’den gitme nedenlerini şöyle sıraladı: “Türkiye’de, uluslararası koruma başvurusu yapıp da bu başvurusu reddedilenler geri gönderilebiliyor. Bu bir neden. Bir başka neden, mültecilerin Türkiye’de bekledikleri temel hak ve hizmetlere erişimde zorluk yaşamaları oluyor. Sosyo-ekonomik koşullar çoğu zaman esas etken olabiliyor. Bazı durumlarda da mülteciler, Türkiye’yi Avrupa’ya bir geçiş ülkesi olarak gördüğünden imkân doğduğunda Avrupa’ya gitmeye çalışıyorlar.”