Mehmet Necati GÜNGÖR  Bu soru, tartışmacılar arasında uzun zamandır soruluyor: 3 Kasım’a nasıl gelindi? Bu iktidarı Türkiye’nin kaderine hangi olaylar taşıdı? 28 Şubat ve başörtüsü meselesi neydi? Dikkat ederseniz; bu soruların içerisinde ekonomik kriz yok. Halbuki Türkiye o tarihlerde ağır bir ekonomik krizin içinden geçiyordu. Kemal Derviş bu krizi çözmek için getirilmişti. IMF ile bu yüzden anlaşılmıştı. Önce 28 Şubat olayına değinelim: Bu günlere gelişimizde 28 Şubat’ın payı vardır da, ölçüsü nedir? Asıl sorulması gereken soru budur. Doğru, 28 Şubatta bir takım haksızlıklar yapıldı. Üniversiteye giden kızlarımız ve kamuda çalışan kadınlar için başörtüsü sorun oldu. Neydi o ikna odaları? Oysa; yapılması gereken şuydu; başörtüsünü bir inanç ve zihniyet meselesi olarak görüp, o konu üzerine gidilecekse ölçülü gidilmeliydi. Üniversite, eğer gücü varsa ayağına kadar gelen bu kızlarımızı ikna etmeli, edemiyorsa, yakalarından düşmeliydi. Bu olmadı. Başörtüsü adeta sembolleştirildi. İrtica ile mücadele etmek doğruydu ama dozu iyi ayarlanamadı. İrticanın üzerine gidilirken, masum inançlar da yargılandı. Hatalar, haksızlıklar yapıldı. İnanan insanların öfkesi kabartıldı. Peki, olay sadece bunlardan ibaret mi? O krizi görmeden, 3 Kasım’a nasıl gelindiğini anlayamayız. Halk pahalılıktan yılgınlığa düşmüştü. Bir çare, çözüm arıyordu. Derviş kararlarıyla ekonomi birazcık olsun düzlüğe girmişti girmesine de… Hangi el düğmeye bastı bilmiyoruz; hükümetin küçük ortağı Bahçeli seçim diye tutturarak Hükümeti dağıttı. Rahmetli Ecevit “intihar ediyoruz” diyerek adeta ağlıyordu, bu ikazlar da para etmedi. Derviş yasaları ve IMF ülkeyi belli bir noktaya getirdi. 3 Kasım’da işbaşına gelen iktidar, o tedbirlerin getirdiği rahatlıkla icraat yaptı. Halk, önceleri iktidarı beğendi; sonraki seçimlerde hep kazandırdı. Şimdi hesap dönecek gibi görünüyor. Rahmetli Demirel ne demişti? “Tencerenin düşüremeyeceği iktidar yoktur.” Krizin getirdiğini, tencere mi, Bahçeli mi götürecek?