Gazeteci, birlikte çok koşturduğumuz  arkadaşım Ünal İnanç ‘ı ölümünün dokuzuncu yılında rahmetle anarken yıllar önce birlikte yaşadığımız anılar  gözümün önüne geldi… Milliyet gazetesinde iken ikimizde polis  adliye  olayları ile sıkıyönetim mahkemelerini izliyorduk…12 Eylül sonrası siyasi hayata geçileceği günlerde o günkü şefimiz  Cüneyt Arcayürek “artık polis adliye de iki muhabir fazla sen Başbakanlığa bakacaksın” diyerek beni bu görevden aldı… Daha secim yapılmamış Bülent  Ulusu Başbakan, ben başbakanlığa gidip gelmeye başladım… Başbakanlığın önünde bekliyor girerken ve çıkarken soru sormaya çalışıyor, söylediklerini haber yapıyorduk… Başbakanlık  bürokratları arasında hiç tanıdığım olmadığından zorlanıyordum..  Seçimler sonrası  Özal’ın başbakan olmasıyla performansımız ve hareketliliğimiz de değişti.. Sürekli gezilere de gidiyorduk, bu geziler sırasında epey bürokrat ile tanıştım ve daha rahat gazetecilik yaptım….
Esas konum bu değildi ama yazının gelişi paylaşayım istedim… Ünal abi ile esas ve heyecanlı anımız, benim Büyükşehir Belediyesinde Basın danışmanlığı yaptığım  döneme ait…. Bir sabah daha evden çıkmamışım telefon çaldı..  Daha alo demeye fırsat  kalmadan tanıdığım ses tonuyla  ağzına geleni söylüyor ve o tatlı küfürlerini  ediyordu.. 
Sövmeyi saymayı bitirdikten sonra “abi ne oldu diye” sorabildim… Batıkent’te oturduğu evinde alarm sistemi olduğunu, buna rağmen  ASKİ’den gelen ekiplerin  su saatini söktüklerini ve alarmın da hiç ötmediğini söyledi.. Paniğin asıl nedeni öğleden sonra bir çoğunu benim de tanıdığım Sıkıyönetim hakim ve savcılarını eve yemeğe davet ettiğini  ve su olmadığı taktirde rezil olacağını anlattı.. Onun esas sıkıntısı ise her şeye öten alarmın  sayaç  sökme sırasında ötmemesiydi….
ASKİ genel müdürü ile   konuştum  ve su saatini kısa sürede  taktılar işte tatlıya bağlandı. Ünal abi de ağız tadıyla misafirlerini ağırladı.