Hüseyin ÖZLÜK Yağmur, henüz 3 yaşında. Annesiyle kırtasiyeden aldıkları boya kalemleriyle, dakikalarca uğraşıp bir resim yaptı. Elinde tuttuğu kağıdı, heyecanla babasına uzatıp, “Bak baba senin için resim yaptım.” Dedi. Ömer, elinde tuttuğu kağıdı biraz inceler gibi yapıp, “Aferin güzel kızım, çok güzel olmuş. Devam et yapmaya.” Diyerek kızı yağmura uzattı. Yağmur 8 yaşında. Artık kırtasiyeden boya kalemlerini kendi alabiliyor. Yine dakikalarca uğraşıp resimler yapıyor. Resimlerini bitirdikten sonra özenle dosyalara yerleştirip, “Baba, senin için resim yaptım. Dosyalara yerleştirip saklıyorum. Senin gözlerin gördüğünde, birer birer çıkartıp onları sana göstereceğim. Tarihlerini de atıyorum ki gözlerin gördüğünde, resmi kaç yaşında yaptığımı bilesin.” Diyordu. Ömer Torun, 26 yaşında. Babası, Ömer’i ilk kucağına aldığında büyüğünce adaletli olsun diye, kulağına Allahuekber okuyup üç kez Ömer Ömer Ömerdiye fısıldamış. Ömer 21 yaşına geldiğinde, Uzman Jandarma olarak Bursa’da göreve başlamış. Bursa’da 4 yıl görev yapmış ve burada evlenerek, yeni görev yeri olan Tunceli’ye gitmiş. Tunceli’de 1 yıl görev yaparak bir çok operasyonlara katılan Ömer Torun, olay anını şöyle anlatıyor. “Kocakoç Karakolu’nda görev yapıyordum. Her sabah olduğu gibi eşimle helalleşip verilen görevi gerçekleştirmek üzere intikale başladık. Verilen görev durak noktasının muhafazası ve kontrolüydü. Aradan kısa bir süre geçmişti ve askerlerin kıyafetlerini getiren bir kamyon gözüktü. Askerler kıyafetleri indirirken, ben de yanıma aldığım iki askerle, ileri uç noktasının emniyetin almak için harekete geçtik. 30-40 adım atmıştık ki büyük bir gürültü eşliğinde, önümde ilerleyen askerin havaya kalkarak parçalandığını gördüm. Dünya gözüyle gördüğüm en son bir vatan evladının parçalara ayrılması oldu. Benim gözlerim kör olmuş, bir askerimiz ayaklarından yaralanmış, bir askerimiz de şehit olmuştu. Anlaşılan teröristler geceden bu bölgeye sızmışlar ve el yapımı patlayıcı yerleştirmişlerdi. Her taraf karanlıklar içinde kalmıştı. Beni ateş almayacak ölü bölgeye taşıdılar. Kısa bir süre sonra helikopter sesi duyuldu. Şiddetli rüzgar ve helikopterin içindeyim. Kendimden geçmişim. Beni ilk önce Elazığ’a götürmüşler. İlk müdahale burada yapıldıktan sonra, ambulans uçakla Ankara GATA’ya getirmişler. Kendime geldiğimde, Ankara’da olduğumu söylediler. Eşimi sordum. Hayat arkadaşım da Tunceli’den gelmişti. Yoğun bakımda olduğum için şu an da yanımda değildi. Az sonra gelecek ve o metanetli duruşu ve her zaman yanındayım sözleriyle bana güç ve kuvvet verecekti. Hastanede, beyin cerrahi, yanık merkezi ve göz bölümünde birçok ameliyatlar olarak iki yıl yattım. İki yılın sonunda Gazi unvanı ile emekliliğe sevk edildim. Şu anda Denizli’de eşim, yağmur isminde bir kızım ile birlikte mutlu bir hayat sürdürüyorum.” Ömer Torun, mutlu bir hayat sürdürdüğü gibi hayattan kopmayarak siyasete atılmış. İYİ Parti’de görev almış. İYİ Parti’nin her kesimi kucakladığını, kişileri ayrıştırmadığını, o nedenle kendine yakın hissettiğini söyleyen Ömer, Meral Akşener’in hal ve hareketlerinin çok toparlayıcı olduğunu, yurdu bir ana şefkatiyle kucaklayacağına inandığını beyan ediyor. Meral Akşener’in kim ne derse desin bir anne olduğunu, 1990’lı yıllarda terörle mücadeleye çok şey kattığını, duygu bilgi yönünden dolu bir kişiliğe sahip ve akademik kariyerin üst düzeyde olduğunu söyleyerek, kızı Yağmur’un evde “geliyor Akşener” diye türküler söylediğini heyecanlı bir şekilde anlatıyor. Kahraman Gazimiz Ömer Torun’a soruyoruz: “Hayatta en çok ne isterdin?” “Kızımın yüzünü çok merak ediyorum. Yağmur uykuya daldığında, ellerimle yüzünün şeklini çözmeye çalışıyorum.Yağmurumun Yüzünde, hayatta en çok değer verdiğim eşimin yüzünü görür gibi oluyorum. Hayatta en çok arzuladığım şey Yağmur’un yüzünü görmek, onunla bolca vakit geçirmektir.” Ömer Torun; Allah yolunu açık eylesin. İstek ve arzuların, inşallah bir gün gerçekleşir. Vatan sana minnettardır.