Etin her geçen gün fiyatının yükselmesi, sorunun üretim yerine ithalatla çözülmeye çalışılması beni 40-45 yıl geriye götürdü…. Bu arada Cumhuriyetin ilk yıllarında  narenciye karşılığında kurulan, ama bu dönemde babalar gibi satılan fabrikaları da düşündükçe çok şeyler gözümün önünden geçti…
O narenciye karşılığı yapılan fabrikalardan sonra narenciye de bazı tarım ürünleri de bizim en büyük ihraç kalemlerimiz idi.. Gel zaman git zaman  bunların hepsi tarih oldu…
Fiyatları aşağı çekmek için et ithal edilmesi yaşanırken, bizler bir zamanlar Suudi Arabistan’a et ihraç ediyorduk..
Babam Et ve Balık Kurumundan yeni emekli olmuştu.. Çevresinin ve arkadaşlarının desteği ile Çubuk Belediyesi’nin mezbahasında işe gidip geliyordu… Bu mezbahada kesilen hayvanların tek alıcısı vardı… Kesilen koyunlar karkas et olarak tülbente sarılıyor ve soğuk hava deposunda saklanıyordu… Bu karkas etler daha sonra Esenboğa Havaalanından kargo uçaklarına yüklenerek Suudi Arabistan’a gönderiliyordu...
Aradan geçen zaman içinde bugün Suudi Arabistan’a sadece mülk satıyoruz… Değerli arazileri pazarlıyoruz… Aradan geçen yıllar idare edenlerin ileriyi görememelerinin bizleri getirdiği durumlar… Bizler yurt dışına mülk değil mal pazarlamalıydık… 
Çünkü o ülkelerin  haddinden fazla mala ihtiyaçları vardı… Hem üretimi arttırmış hem çiftçimizi mutlu etmiş hem de ülkeye döviz girişini sağlamış olurduk… 
Ama bugün o ürün ihraç ettiğimiz ülkeler kendi topraklarını iyileştirerek bizim satma çabası gösterdiğimiz ürünleri yetiştirmeye başladı.. Onlar yetiştirirken biz ise başta tahıl ürünleri olmak üzere bir çok tarım ürününü, bunun yanı sıra eti de ithal etmeye başladık.. Bu durumun tek sorumluları baştakilerdir.. Çünkü onlar kısa yoldan para elde etmek için umutlarını betona bağladılar ve koca koca bloklar yapmaya başladılar… Bunları yaparken de birçok kentimizin tarihi dokusunu da mahvettiler…. 
Yüklü olarak gelen tek kalem paradan ufak ufak gelen paranın daha bereketli olacağına inanıyorum...