Mehmet Necati GÜNGÖR O’nu dört yıl önce, bir 17 Haziran günü kaybettik. Milletimizin çoğunluğu tarafından “Baba” diye anılan bir liderdi. Türkiye’ye çok şeyler katan bir lider. Çatlamış topraklara hayat veren Barajlar Kralı. Milletin makus talihini yenmeye kararlı bir adam. Yaptıkları, bizlere bıraktıkları eserlerle bunu kanıtladı. Günümüz iktidarı O’nun yaptıklarını satarak günü kurtarıyor. Türkiye’nin Büyük Atatürk’ten sonra yaşadığı üç yıldız dönem var. Sonsuz yıldızlar hep O›na ait elbette. Diğerleri: 1950-54 Demokrat Parti dönemi, 1965-71 Adalet Partisi dönemi, 1983-87 Anavatan Partisi dönemi. Bu üç dönem, Türkiye için gerçekten güzel dönemlerdi. Türkiye’yi refaha koşturan dönemler. Özgürlüklerin sonuna kadar kullanılabildiği dönemler. Büyük yatırımlar. Demirel, tek başına iktidar olduğu dönemlerde ülkeye birçok mutluluk yaşattı. O, hazin bir köy öyküsünden gelen bir köylü çocuğu idi. Kırsalda ailesinin koyunlarını otlatan çocuk, Çoban Sülü, Başkentte Yüksek İnşaat Mühendisi olarak Türkiye’nin kaderine el koymuş bir lider. Türkiye, O’nu aynı zamanda “su mühendisi” olarak tanıdı. Türkiye’nin toprakları da, insanları da suya hasretti. O, su ile ilgili yürek sızını şu sözlerle ifade etmişti: “Anamın kollarının, su taşımaktan uzadığını hissederdim.” Ümmühan hanım gibi milyonlarca Türk anasının kaderini tarif ediyordu. Topraklar kavruk kavruk. Önce o topraklara hayat vererek bir tarım devrimini gerçekleştirdi. Türkiye, O’nun iktidarları döneminde kendi kendine yeten yedi ülkeden biri idi. Yüzde 7 kalkınma hızını, yüzde 5 enflasyonla gerçekleştiren iktidarlar, O’nun iktidarıydı. Yerli-yabancı sermayeyi en verimli şekilde kullanarak boğaza köprü yaptı. Yetmedi, 32 milyar dolarlık GAP Projesini gerçekleştirdi. “7 Küpeli gelin”i dizdi bu barajın kollarına. Petrol rafinerileri, demir-çelik tesisleri, çimento fabrikaları, şeker fabrikaları, havaalanları, üniversiteler, eğitim yuvaları. Birçoğunun altında O’nun imzası vardı. GAP, O’nun sevdasıydı. Güneydoğu Anadolu’nun kalkınma hamlesini GAP’a bağlamıştı. Türkiye GAP’li Dünyanın tahıl, sebze ve meyve ambarı olacaktı. 16 milyar dolarını iktidarda iken harcadı. Kalan 16 milyarını sonra gelenler neden harcamadılar, anlayabilmiş değiliz. Bütün tarım ürünlerini, hatta samanı bile dışarıdan ithal edecek hale düştük. Pazarlarımız, mutfaklarımız pahalılıktan yangın yerine döndü. Konuşamaz olduk. Halbuki O, “Konuşan Türkiye” diye inletiyordu meydanları. Kendine hakaret edeni hapisten çıkaracak kadar merhametli, kendisini eleştiren bürokratını Köşk’e aldıracak kadar hoşgörülü bir liderdi. Rahmetli Seçkinöz, “beyefendi sen dahil üç bürokrattan icraat eleştirisi bekliyor” dediğinde, “Övgüde fazla mahir olamam” diyerek yan çizmek istemiştim. “Beyefendi eleştirmenizi istiyor.” dediğinde istenileni korkmadan yaptık. Çünkü O’nun demokrat bir lider olduğunu biliyorduk. Eleştiren üç bürokrattan biri bendim. Köşk’e çıktığında yanına çağırdığı ilk bürokrat da ben olmuştum. Hayatımın en şerefli yıllarını, en onurlu görevlerle O’nun yanında geçirdim. O’ndan çok şeyler öğrendim. Ve tabii ki, insanlık erdemini de. O’nu kaybedeli dört yıl oldu. Dört yıldır hem özlüyor, hem hasretle anıyoruz. Mekânı cennet olsun.