Devletimizin resmi ajansı Türkiye’yi bırakmış, taa japonya’daki esnafın derdiyle meşgul. Japon esnafıyla sokak röportajları yapılmış. Konuşulan birkaç esnaf, pandemi dolayısıyla yapılan kısıtlamaların işlerini bozduğundan söz etmişler. Uzatılan Olağanüstü Hal uygulamasının kaldırılmasını istemişler. Japonya, salgından etkilenen şirketlere geçen yıl 930 milyar dolarlık yardım yapmış. Konuşulan esnaflar, yine de yapılan yardımların yetersiz kaldığından söz etmişler. AA, bu röportajlarla Türkiye’deki esnaflara “japona bakın, durumunuza şükredin” mesajı mı vermek istiyor, anlayamadık. O Japonya ki Dünyanın 3. Büyük ekonomisi. Yıllık gayrisafi yurtiçi hasılası yaklaşık 5 trilyon dolar. Fert başına düşen geliri 30 bin doların üstünde. Japon ekonomisi 2020’nin üçüncü çeyreğinde yüzde 21.4 büyümüş. İşsizi yok, yoksulu yok. Anlaşılan o ki, japon esnafı durumunun daha da iyileştirilmesi için Olağanüstü Hal ile yapılan kısıtlamaların esnetilmesini istiyor. Ajansımız japon esnaflarının konuşmalarından sefalet tablosu çıkarmak istemiş gibi duruyor. Japon esnafının hali bu da; Mahir beyin konuştuğu çiftçinin derdine ne demeli? Adamın cebinde 24 taksitte alınmış bir cep telefonu var ve internet gideri olarak da 450 bin lira ödüyormuş. Mahir bey, bu mukayeseyi çitçinin “mahvolduk” yakınması üzerine yapıyor. Demek istiyor ki; cebinde 3500 liraya alınmış akıllı bir cep telefonun varsa, ayda 450 lira da internet giderin oluyorsa hiç yakınma arkadaş. Senden daha kötü durumda olan Japon esnafı var. Mahir bey, iktidarını böyle savunurken, insanların tepkilerini de üstüne çekmiş. Herkes, Mahir beyin bu telefon hikâyesini konuşur oldu. Aslında muhalefet Mahir beye teşekkür etmek yerine haksızlık yapıyor. Mahir beyi eleştirerek nereye varmak istediklerini bilemiyoruz. Mahir beyin kendileri için önemli bir kaynak olduğunun değerini anlayamamışlar galiba. Mahir bey, adı gibi mahir bir insan. Bakın, adamı nereden yakalamış? Sen misin telefonunu gömlek cebine koymak; al işte! Adamı böyle telefonundan yakalarlar! Sen çok yaşa Mahir bey. İktidar için de, muhalefet için de eşi bulunmaz bir kaynaksın. Devam!

Tüm zamanların iktidarı MP

MP Tüm zamanların iktidarı. Yukarıdaki parti simgesi rahmetli Bölükbaşı’nın Millet Partisi değil. Onunla karıştırmayalım. Zaten Bölükbaşı’nın partisi hiçbir zaman iktidar olamadı, hep muhalefette kaldı. Bizim simgelediğimiz parti tüm zamanların iktidarı. Menfaat Partisi. İktidarlar zannederler ki, bu partinin taraftarları hep kendi yanlarındadır. Bunun cevabı kocaman bir “hayır” dır. Menfat Partisi’nin taraftarları, menfaatlerini çok iyi korudukları içindir ki, her dönem iktidar olabilmişlerdir. İster muhalefet olsun, ister iktidar; hepsinin içinde bu partinin taraftarları kendilerine önemli yer edinmişlerdir. İktidar partisindekiler, durumu idare etmek için; muhalefettekiler için “ne olur ne olmaz” temkinliliği içinde, bulundukları bloka güç verirler. MP taraftarlarının ezici çoğunluğu bürokraside yer almışlardır. Bunlara “evet efendimciler”, “isabet buyurdunuz” cular da denilmektedir. Ülkeyi yönetenler zannederler ki, bunların hepsi kendilerindendir. İktidardan düşsek bile koca bir taraftar kitlemiz var. Koca bir hayal. Koca bir aldanış. MP taraftarları, seçmenler arasında da önemli bir çoğunluğa sahiptirler. Çıkarlarını korumak için mevzi değiştirirler. Kuvvet elden gittiğinde hepsi toz olurlar. İktidar sahipleri etraflarına bakarlar ki, etraf doz duman. Hepsi aleyhlerinde, hepsi gelene tabi olmakla, kendini gelene beğendirmekle meşgul. Bu da koca bir aldatmacadır. Hiç kimse MP taraftarlarına kanmasın. Anlatacağım olay aynen başımızdan geçti: Memuriyet hayatıma Kültür Bakanlığında Bakanlık Danışmanı olarak başladım. Basın ve Halkla İlişkiler başkanıydım. 12 Eylül sabahı, bizim bakanlığı da üç albay teslim almıştı. Albaylar, bir süre bakanlığın yönetimine nezaret ettiler. Bir gün birim başkanlarıyla toplantı yaptılar. Toplantıda ben dahil, bütün birim başkanları yer alıyorlardı. İçlerinden biri, bir eski genel müdür söz aldı, albaylara dönerek: “Efendim, bu bakanlıkta Atatürk düşmanlığı yapıldı” Oysa, CHP’li olduğu bilinen bu genel müdürlerin hiç birine AP’li bakan rahmetli Rıfkı Danışman dokunmamıştı. Bu sözler üzerine söz alıp şöyle dediğimi hatırlıyorum: “Biraz önce sayın Genel Müdür, bu bakanlıkta Atatürk düşmanlığı yapıldığından söz etti. Hayretle dinledim. Şimdi soruyorum: Atatürkle ilgili hangi projeyi götürdünüz de, bakanlar tarafından reddedildi?” Hışımla ayağa kalktı, bana dönerek: “Bıraktınız mı ki görüşelim???” Söyleyecek söz bırakmamıştım. Bu defa tekrar söz alıp: “Beyefendi yılların genel müdürü ama, bakanlarla bir türlü görüşememiş. Vah Vah!” Demiştim. O genel müdür, bakanlığın diğer genel müdürleri gibi işini iyi yapan bir genel müdürdü. Onun için iktidarın bakanları onların muhalif duruşlarına bakmadan görevlerinde kalmalarına izin vermişlerdi. Rahmetli olduğu için ismini vermedim. O toplantıya katılan eski bürokratların hepsinin bildiği bir hikâyedir. İbret alınacak bir durumdur.