Ne çok klişe sözümüz var değil mi? "İlk taşı günahsız olan atsın" ya da "Masum değiliz hiç birimiz" bu klişelerden sadece ikisi.  Ana fikirleri ise ortak: Yaşananların sorumlusu kişi ya da kişiler değil, hepimiz.
Ankaragücü - Rizespor maçının bitiş düdüğüyle birlikte yaşananları yorumlamak, Faruk Koca'yı kınamak işin kolay yanı. Esas önemli olan ise Türk futbolunun kanayan yarasına, kronik hastalığına doğru teşhisi koyup, doğru tedaviyi uygulamak.
Bir bakıma sözün bittiği, kelimelerin yetersiz kaldığı noktadayız ama pazartesi gecesi ilk andan itibaren çok sayıda değerlendirme ve sosyal paylaşımı yapıldı. Türkiye Spor Yazarları Derneği ise lanetleme ve kınama devrinin artık geride kaldığını vurguladı, futbolun tüm bileşenlerini elini taşın altına koymaya çağırdı. Yeni bir sayfa açılmasını isterken, hepimize düşen payı da hatırlattı:
"Her defasına lanetledik, kınadık. Ama bir arpa boyu yol gidemedik. Hiçbir önlem alınmadı, hiçbir şey değişmedi. Futboldaki kaos ve kavga sonunda hakem Halil Umut Meler'in yüzünde patladı. Bunda kimlerin mi payı var? Futbolu bir spor ve eğlence olarak görmeyen, sadece başarıya endekslenmiş (Vur kır parçala, bu maçı kazan) diyen seyircinin. Her pozisyonda hakemin etrafını sarıp itiraz eden ve tribünleri galeyana getiren futbolcunun. Kendini geliştirmeyen hakemin. Her kötü sonuçta kendi başarısızlığını örtmek için hakemlere, rakip kulübe ve federasyona yüklenip taraftarının gözünü boyamaya çalışan yöneticinin. Hiçbir radikal karar almayan, sadece günü kurtarmaya çalışan TFF'nin. Futbola siyaseti bulaştıran politikacıların.  Raiting ve tiraj uğruna kulüp amigoluğuna soyunmuş spor medyasının. Kendimize de pay biçerek, bu bir milat olsun diyor ve düğmeye basılmasını talep ediyoruz. Devir hep birlikte eli taşın altına sokma devridir. Biz sonuna kadar varız. Ya siz?"