Milletin anası

Siyasete yeni bir vizyon getirdi. Ülkeyi adım adım dolaşıp dert dinliyor, moral veriyor. Kimi için “ana”, kimi için “bacı”, kimi için “abla” Halk O’nu çok sevdi. Yüreğini sevdi, samimiyetini sevdi. Yakında meydanlar “Kurtar Bizi Ana” bağrışlarıyla inlerse şaşırmayalım. Yıllardır siyaseti takip ederim, rahmetli Demirel dışında siyaseti bu kadar yetkinlikle yapan başka bir lider görmedim. Sanki O büyük liderin rahle-i tedrisinden geçmiş gibi. Son ziyaretini Bilecik’e yapmış. Bilecik esnafını dükkân dükkân dolaşıp dertlerini dinledi. Bu arada çiftçilerle, işçilerle, dertlilerle konuştu. O bir evlad-ı fatihan torunu. Rumeli göçmeni bir ailenin yürekli kızı. Bilecik meydanında iki hemşerisine rastladı. Onların söylediği bir Rumeli türküsüne eşlik bile etti. Salgın dolayısıyla sarılamıyor, tokalaşamıyor ama, dirsek ve kafa temasıyla sevdiğini belli ediyor. Türkiye’de ilk defa, kimsenin aklına gelmemiş olan bir uygulamaya da imza attı. Her hafta grup toplantısında halkın içinden birine kürsüsünü tahsis etti. Kendisi kenara çekildi, o halk temsilcisinin konuşmasını dinledi ve dinletti. Öyle bir jeste imza attı ki; şimdilik taklit edilmiyor ama, bu güzel davranışın gelecekte siyasetin önemli bir geleneği olacağı kesin. Tarafsız bir kalem olarak, sayın Meral Akşener’in bu davranışlarını ayakta alkışlıyorum. Partisinden değilim ama, partisinin ülkenin geleceğinde söz sahibi olmasını gönülden istiyorum. Millet ittifakının bir parçası olarak o hedefe adım adım yaklaşıldığını hissediyorum. O, yeni bir siyaseti, yeni bir siyasetçi tipiyle meydana koyuyor. Kendinden sonra geleceklere de güzel örnekler sunuyor. Partisinin içini karıştırmak isteyenlere prim vermediği de açık. Bu tür salvolarla bir yere varamayacaklar. İyi Parti, lideri Akşener’le büyüyerek yol alıyor. Darısı diğer muhalefet partilerinin başına. “Kurtar bizi ana!” Nidalarını şimdiden duyar gibiyiz.

Aşı bulundu

Uğur Şahin, Özlem Türeci. 12 Eylül rejiminin yurt dışına kovduğu iki doktorumuz. İkisi de Tuncelili. Yani, alevi kardeşlerimizden. Kendilerini gönülden tebrik ederim. Emekleriyle insanlığa en büyük hizmeti verdiler. Müslüman kardeşlerimiz her ne kadar, “onların kestiği et yenmez” gibi ayıp bir yaklaşımla yaklaşıyorlarsa da; Biz aynı kanaatte değiliz. Onların kestiklerini de yerim, pişirdiklerini de. Aşılarını da vurdururum, o kadar! Alevilerden çok dostum ve arkadaşım oldu. Hepsi birbirinden iyi insanlardı. Hiçbirinden fena bir söz ve kötülük görmedim. Lisedeyken, bir alevi arkadaşımın evine akşam yemeğine gittiğimden bahsetmiştim. Fukara bir alevi eviydi. Duvarları sıvasızdı. Altta halı yerine hasırlar serili idi. Duvarlardaki taşlar bile insana gülümsüyordu. Oğlunun arkadaşlarını evinde ağırlayan anne-baba çok mutlu idiler. Ve hayatımda yediğim en lezzetli yemeklerdi. Ruhları şad olsun. O arkadaşımı da geçen yıl kaybettim. Ona da rahmet diliyorum. Beni soracak olursanız; alevi değilim ama Alevileri severim. Kestiklerini ve pişirdiklerini yerim. Şimdi gelin bakalım; Onlara iftira atmaktan utanmayan sözüm ona insanlar. İnandığımız din, insanlara su-i zanda bulunmayı yasaklamıyor mu? Ayırım yapmayı istemiyor mu? Siz kim oluyorsunuz da, Yüce Yaratan yerine ahkâm kesiyorsunuz? Kestikleri yenmez diye bir vahiy mi geldi? Kur’anda böyle bir hüküm mü var? Öyle ise buldukları aşıyı da vurdurmayın, görelim.